Azerbaycanı sevenler Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Aygün Hasanoğlu
Alan:   Grup:Azerbaycanı sevenler
Tarih: 13.01.2007 11:24
Konu: Günaydın, arkadaşlar! Azerbaycan edebiyyatından bir sayfa!

HÜSEYN CAVİD (1882-1944)

Azerbaycanın Nahçıvan şehirinde doğmuştur. İlk egitimin mollahanede almış, sonra ‚Mektebi-terbiyye’ okulunda okumuştur. Buranı bitirenden sonra Tebriz şehirinde fars ve arap dillerinde okumulştur. Üniversite bitirmek için Türkiyeye gidiyor,i fakat hastelendşğşnden bir yıl sonra geri dçnüyor 1906-da İstanbulda gçzlerini tedavü ettriyor. Burada İstanbul üniversitesinde azat dinleyici-müdavim gibi egitim almışi Doğu edebiyatını derinden öğrenmiştir. 1909 yılına kadar burada yaşıyori ilim ve edebiyat adamları ile tanış oluyor. 1910 yılından ise Azerbaycana dçnmüş ve çğretmen gibi çalışmıştır.
Yrattıcıığa 14 yaşından başlamıştır. Şiirleri 1904-den yayınlanmıştır. Arif, Gülçin veSalik adı ile şiirler yazmıştır. ‚Koroğlu’ ssenaryosunu yazmıştır.
26 yıl yazıb-yaratmıştır.
1937 yılından Azerbaycanda kommunşist irticası başıyor. Millli ruhlu yazarlar kütlevi olarak hapsa aınıyor. Hüzeyn Cavid de 1937 yılında haps edilir ve 8 yıllık hapsa mahkum ediliyor. Onun hükmüne imza kuyanlar bakınız kimle olmuş-Grigoryan, Sumbatov-Topurudze, Galustyan.
Cavidi bu adlarla ittiham etmiştiler-pantürkist, panislamist, panturanist, halk düşmeni, akinkilabçı.
55 yaşında hapse alınarak Sibire gönderilmiştir. Biyik filosof şairi Sibirde udun yığımında işletirmişler. Hapsde olarken şirlerini eline keçen kağız, gazet parçalarına yazarak hizledirmiş. 1944 yılında Sibirde ölmüştür.
1982 yılında byük şairin 100 yıllığında Haydar Alyevin teklifi ile onun mezarının Azerbaycana getirilmesi ile bağlı 3 azerbaycanlı Sibire gidiyor. Sibirin 50 dereceye yakın olan şahtasında Cavidin mezarını buluyor, buzlu toprağı yararak cenazeni çıkarıyor, vatana getiriyorlar. Bu, sovyetler devrinde ilk olay idi. Büyük şairin kolları sarınmış halda gitdiği vatanda halk büyük sevgi ve göz yaşları ile karşıladı. 3 gün vida töreni yapıldıkdan sonra doğduğu Nahçıvana yola salınarak orada defn edlidi. Vatan toprağı sevmili evlatına kavuşarak onu gögsüne aldı.
Cavid hapse alınarken evinden hep yazıları iekistler götürmüş ve bir daha geri verilmemiştir. Fakat yemek masasının altına ne zamansa siyirme yapdırıpmış Cavid ve yarımçık yazılarını ve karalamalarını oraya atarmış. Evi arayan çekistlerin yemek masasının altına bakmak akıllarına gelmemiş. Böylece bir kaç yazısı koruna bilinmiş büyük şairimizin. Fakat ‚Atilla’ ve ‚Telli saz’ eserleri bulunmamıştır.
Cavid hapsa alınandan sonra ailesinin evi ellerinden alınmış ve bir bodruma benzer bir sığınacak verilmiş. Cavşidin eşi Müşkünaz hanım çok zorluklar çekse de çocuklarını büyüde bilmiştir. Oğlu Ertğrul son derece istidadlı bir muzikiçi ve şairdi.
Bir gün üniversitede Ertoğrulu üniversitenin koridorunda skirpkada ‚Senden mene yar olmaz’ adlı Azerbaycan halk şarkısını çaldığını görüyorlar. Üniversite dekanı çıkar ve ‚Ne yapıyorsun? ’ diye sorar. Ertoğrul der:
-Müziki öğretmenim diyor ki, mıziki sinfidir. Ben de denemek isterim ki bu muziki hangı sinfe aittir?
Güzel şiirler yazaramış. Opera ilbrettorları yazmış, halk şarkılarını nota köçürmüş. Her kes onun büyük muzikiçi olduğuna inanıyormuş.
Fakat 1941 yılında Ertoğrul könüllü olarak İkinci Cahan savaşına gitmiş ve orada verem hasteliyine tutulmuş, 24 yaşında iken hayatını kaybetmiştir.
Cavidin tek kızı Turan hiç evlenmemiş, her zaman babasının kaybolmuş eserlerini toplamağa çalışmıştır. Yıllarla hatta ekmek almağa b,le parası yetmeğende de bu eserleri para ile alarak bir yere toplamıştır. Şimdi Azerbaycanda defalarca yayınlanan Hüseyn Cavdin 4 çiltlik kitapı Turan hanımın zahmeti bahasına yapılımıştır.
İki yıl önce büyük şahsiyatın adına layık olan evlatı, Bakıdakı Cavidin ev-muzeyinin müdürü Turan Cavid dünyasını değişerek anne-babasının ve kardeşinin ruhlarına kavuştu.
Azerbaycanda Cavid hakkında onlarla kitaplar yayınlanıştır.
Devlet televizyonu büyük yazarımızın ‚Topal Teymur’ piyesine televizyon filmi çekmiştir. Tiyatrolar devamlı olarak Cavid piyeselerini sehnelendirimişler. Fakat her yönetmen ve her tiyatro Cavid piyeslerini sehnelendirmeğe cesaret bulamaz.
Çünki Cavidin global proplemlere eks ettiren, ciddi piyeslerinin sehnelenmesi için yönetmenin ve tiyatronun kendini yetenekli hissetmesi lazım. Cavşid sovyetlerin kolhoz edebiyatından yüksekde durarak büyü edebiyyat için, aynı zamanda büyük türklük için çarpışdı, bu yolda da hayatını kaybetti.
Onu zamana uyunlaşmamakta, zamanın nabzini tutamamakta suçluyordular, fakat o zamanı kabaklamıştı ve ondan yüksekde duruyordu. Zaman ona yetemiyordu.
Onu eserlerinde Azerbaycan varlığının olamamsında suçluyordular, fakat onun eserlerinde hep Turan vardı!
Onu tiyatroya, dramaturgiyaya uyğun olmamakta suçlantırıyordular, fakat her zaman tiyatro ve dramaturgiya Cavide uyğun olmağa çalışmaktatıtr.
Onu eski tarihden yazmakta suçlantırıyordular, fakat her yeni asrda Cavit yineden doğuyor, her asr Cavid eserlerine yine bakışla bakmağa çalışıyor.
Onu sosualizm ideolojisine yğun olmamakta suçlantırıyordular. Fakat hep ideolojilere karşılık olarak Cavidin kendi ideolojisi duruyor ki, her zaman yeni, her devre uyğun, her her zaman yaşar bir ideoloji.
Cavit ailesinden kimse kalmadı, ama büyük eserler kaldı, O eserler ki Cavidin de, hep türk dünyasının da ruhunu kendinde yaşatıyor.


PIYESLERI

Ana (1910)
Maral (1912)
Şeyh Senan (1912-1914)
Şeyda (1913)
Uçurum (1917)
İblis (1918)
Afet (1917-1920)

Peyğember (1922-1923)
Topal Teymur. 1925)
Knyaz (1928*1929)
Syavuş (1932)
Heyyam (1935. Ömer Heyyama hesr olunmutur)

İblisin ıntıkamı (1936-1937)

KAYBOLMUŞ ESERLERI

Telli saz (1931-1932. Güney Azerbaycana hesr olunmuştur)
Atilla. (1937)





KIZ MEKTEBINDE

-Kuzum, yavrum, adın nadir?
-Gülbahar.
-Peki, senin anan, baban varmı?
-Var.
-Nasıl, zenginmidir baban?
-Evet, zengin, beyzade.
-Öyle ise geydiyin giyim niçin böyle sade?
Yokmu senin incilerin, altun bilerziklerin?
Cöyle, yavrum, hiç sıkılma...
-Var, efendim, var... Lakın
öğretmenim hergün söyler, yok onların kiymeti,
Bir kızın yalnız bilgidir, temizliktir ziyneti.
-Çok doğru söz.... Bu dünyada senin en çok sevdiğin
kimdir, kızım, cöylermisin?
-En çok sevdiğim ilkin
O Allah ki, yeri-gögü, insanları helk eder.
-Sonra kimler?
-Sonra onun gönderdiği elçiler.
-Başka sevdiklerin nasıli yok mu?
-Var...
-Kimdir onlar?
-Anam, babam, müellimim, bir de bütün insanlar.

Mülellim-öğretmen
Helk eyler-yaratar
Kiymet-değer
Ziynet-bezek

BENIM TANRIM

Her kulun cahanda bir penahı var,
Her ehli halın bir kiblegahı var.
Her kesin bir aşkı, bir allahı var,
Benin tanrım güzellikdir, sevgidir.

Güzel sevimlidir cellad olsa da.
Sevgi hoşdur, sonu feryad olsa da,
Uğrunda benliyim berbad olsa da,
Son dildarım güzellikdir, sevgidir.

Güzelsiz bir gülşen zindana benzer,
Sevgisiz bir başda akrablar gezer,
Ne görsem, hangi bezme etsem gülzar
Hep duyduğum güzellikdir, sevgidir.

’’HARP VE FELAKET’’ ŞIIRINDEN

Arkadaş, yoldaş, ey vatandaş, oyan!
Yatma artık, yeter... Değişti zaman,
Sıyrılır bak, yavaş-yavaş zülmet,
Barı dan yıldızından al ibret!
Ne diyor, bak, o penbe çöhreli nur?
Sehir olmuş, demek güneş doğuyor,
Azacık varsa hissü-vicdanın,
Kalk oyan, sönmemişse imanın.
Kalk oyan! Gör ne fikre hadimsin, (sahipsin)
Kimlerin oğlusun? Nesin? Kimsin?
Sürünüb durma böyle, bir yüksel!
Bir düşün, beş-altı asr evvel
Ne idin? Şimdi nerdesin? Bu ne yes? (matem,yas)
Acaba, yok mu sende izzeti-nefs? (şerefi kayret)
Bir kadar serhoş oldun, işte yeter,
Diksinib bir ayıl da gör ne haber? !
Adem evladı kol-kanat açarak,
Çarpışır yerde, gögde od saçarak.
Yetişir, haydı, zefi, eczi burak! (zaifliği,acizliği burak)
Kan, elov püsküren mühitine bak! (çevrene bak)
Bak da bir an tasevvir et yarını,
Daha sürekli at adımlarını!
Kim bakıb dursa, bil ki, kayb edecek,
Ayak altında mehv olup gidecek.
Sürüsünden kenar olan kuyunu
Canavar parçalar görüb de bunu. (canavar-kurt)
Dona kalmakta var mı bir mena? (mena-anlam)
Bunca zillet yetişmeyir mi sana? !
Çok ezildin, yetir, er oğlu er ol,
Öırpınıp çareyi-hilas ara, bul! (çareyi-hilas- kurtulmak çaresini, yolunu)
Koşarak nura cehli et pamal! (cahilliği mağlub et)
Hep senindir şeref, ümid, ikbal.
Şaşırıp durma böyle... Bir aydın
İdeal arkasınca koş, çırpın!
İdealsız nicat ümidi mehal... (boş)
İttihad! İşte en büyük ideal!
Seni kurtarsa, kurtarır birlik,
Çünki birlikdedir fakat dirilik! ..
(1916 yılında yazılmış)



KÖNLÜM
Hiç sorma halımı yaralıyım ben,
Şen olmaz bir daha virane könlüm.
Beynimi yakan bir yığın heçlikden
Sanki bir şey sorar divane könlüm.

İssız bir yuvanın koynunda daim
Karib bir kuş gibi ağlar benliyim.
Çok küskünüm, bilmem neler söyleyim! ?
Kaldı her sevgiye bigane könlüm.

Şaşkın bir yolçuyum, yolum karanlık,
Yanğın oldu şafak sandığım ışık.
Of, yeter, bir daha vurulmaz artık,
Her süzgün yıldы з а п я р в а н я к ю н л ц м .



AZER ESERINDEN.

Ölüm var ki, hayat kadar değerli,
Hayat var ki, ölümden de zeherli.
Yaşamak da hoştdur, ölmek de hoşdur,
Kayesiz hayatda ölüm de boşdur.
Her sönük aşk için üzülmek fena,
Dar gelmesin dünya genişken sana.
Er-gec mezar alır bizi koynuna.
Uyma, sakın, vakıtı gelmeden ona.
Matemlere boğma sisli ömrünü,
Çalış da hoş keçir bu üç-beş günü.
Ölüm de hoş dedim, kapılma hisse,
Büyük bir aşk için lazım gelirse
Nefsine hor bakan bir kahraman ol,
Hakk için baştan keçen insan ol!
El için ağlayan göz kor olsa da
Hayırç hudkam olup sapma dar yola.
Hep el için ağla, el için sızla!
Ağla demek çarpış, vuruş demektir,
Ağlamak insana miskinlik verir.
Bir iyilik yapsan issız yurduna,
Seadat perisi gülümser sana.
Hakk da, hakikat da göz önündedir,
Yer altında diğil, yer üstündedir.
Bahtiyarsın, eğer çekdiğin emek
Cahan sergisine verse bir çiçek.


CAVID DIYOR KI

Sen bir türk oğlusun, mert oğul kökünü unutmaz. Er oğlu er ol, kalbini dar tutma! Heysiyyetlı bır baba igid ne oynar, ne güler, ne ağlar... Çünkı oynamak çınganelerın işidir, gülmek cocukların payıdır, ağlamak da dul kadınlara yakışır! (’ Maral’ piyesinden)

Yabançılar büyük İsgender, büyük Napoleon diye öz kahramanlarına abideler yapdırır, heykeller tikdirirler... Fakat bizler... Bizler ise Çıngız gibi cahangirlere, Teymur gibi kahramanlara xunxar, canavar diye lekelemek istiyoruz... Yalnız Çingizi, yahud onun gibi bir-iki cahangiri haksız görüb başkalarını haklı göstermek, zennimce çok büyük haksızlıktır. (‚Maral’ piyesinden)
***
Kadın gülerse, bu issız mühitimiz gülecek,
Sürüklenen beşeriyyet kadınla yükselecek!
***
Kesse her kim tökülen kan izini
Kurtaran dahi odur yer üzünü.
***
Nerde kan, ya ölüm, adavet görsen
Buna sebeb yalnız senin meden.
***
En felaketli büyük yanğınlar
Bir kığılcımlı hetadan başlar.
***
Ehalini inciden bir hakim yavrusunu parçalayan bir hayvan kadar şuursuzdur.
Kırmançı kadar nufuz ve idaresi olmayan bir hakim hökumet namine en çirkin be silinmez bir lekedir.

***
Afsus ki insan adını talıyan ikiayaklı heşarat çok kaba ve sefil bir şey… İşte bu kaba ve miskin heşaratı uslandırmak için, onların pas tutmuş kirli vicdanlarını yıkamak için yalnız Teymur kılıcı lazım!

***
Şairler manevi hekimlerdir. Kan akıtmaktansa, yara bağlamağı daha h
hoş görüyorlar.

***
Avrupalıların dilleri başka, yürekleri başkadır. Her halda memleketimiz aslanlar yurdu, şahinler yuvası olarak kalmamalı! Bilke dünyada en parlak maarif ve kültür ocağıi en zengin senaye ve ticaret ocağı olmalıdır. Evet, koy düşmenlerimiz görsünler ki, türk evladı yalnız basıp-kesmekden diğil, yaşamak ve yaşatmakdan zevk alıyor. Yalnız yaxıb-yaxmak diğil, yapmak ve yaratmak da biliyor. Bununla beraber yapdıklarımız bir şey diğil. Bu, yalnız kültüre doğru bir adım, gelecek için başlanğıcdır. Bizim başladıklarımızı gelecek nesil ikmal etmeli. Yalnız beş*on şehir diğil, tüm memleket terekki ve güzellikler için birer nümune olmalı. Eveti biz yalnız temel taşı atırız. İşte bu tamel taşı üzerinde mühteşem binalar kurmak ve bu şüarı çiçeklendirmek… yalnız yeni nesle, yalnız sarsılmaz gençliğe aittir.

***

‚UÇURUM’ PIYESINDEN

O gün ki, İstanbulda gençlik fransızlaştı,
Gitdikce türk evladı uçuruma yaklaştı.
Yurdumuzu sardıkca düşkün Paris modası
Her kese örnek oldu sersem firinc edası.
Serhoşluk, akılsızlık sardı bütün gençleri,
Zehirlendi gitdikce memleketin her yeri…

KADIN ŞIIRINDEN

Ana evladını besler, büyüdür,
Anasız millet, evet, öksüzdür.
Senin alemde vazifen, hissen
Ne büyük, hem ne ağırdır bilsen? !
…Kadın! Ey sevgili, şefketli melek,
Bu kadar sabr, tahammül ne demek?
O letafet, o necabetle sana,
Bu esarat, bu hakarat ne reva?
Sen nesin? Kendini bil, zefi burak!
Hep nasipin mi sille, dayak?
Çekme ah, eyle mükedder, mahzun,
Akla, göz yaşların aksın, coşsun!
Akla, feryatını duysun erler,
Bilke insafa gelip rehm edeler.

…Bak, insan na kadar aldanıyor,
Hayır, asla sen beni dinleme, dur!
‚Ağla, hep ağla’ dedim, çok yanlış…
Aklamakdan ne çıkar? Çalış!
Oluyor işte hukukun pamal,
Çalış, öğren, ara, bul, hakkını al!
Perdeyi-zülmet içinden sıyrıl,
Kahramanlar gibi kovğaya atıl!
Kimseden yardım bekleme asla,
Kendine yalnız kendin akla!

‚MAZLUMUN AHI’ ŞIIRINDEN

…Bir zaman bu vatan maarifce
Sayılırdı yer üzre bir gülşen.
Kesbi-kaflet edib tasadüfce
Şimdi omuş libası kanlı kefen.
Git-gide kabili zeval olmuş,
Ayaklar altında payimal olmuş.

Ey vatan, ey könül perestarı,
Bar ümidim, kusura bakmayasın,
Bize tercih edib de eğyarı
Burakıb nari-hicre yakmayasın!
Seni bu hale saldı kafletimiz,
daha aff et, yeter nedametimiz.

Ey vatan, sende parlayanda ziya
Büsbütün ehli-Kerb cahilmiş!

…Şimdi kayret ederse milletimiz,
Yene övdet eder saadetimiz.

…Bana gel! Gel bana, zavallı veten,
Hiç unutmam seni bu hal ile ben.


TÜRK ESİRLERİ

Erkek, kadın, asker, cocuk, ihtiyar
-Esir-diye minlerce türk evladı
İssız bir adanın koynunda sıslar.
Sorulmaz derdi, sorulmaz feryatı.

İite kinli bir mezarlık ki her gün
Yığın-yığın insan udar da doymaz.
Sağlam vucutlar böyle düşkün, ölgün,
Ümidsiz bir heykelden fark olunmaz.

Gülümserler, fakat hep gözlerinde
Intıkamlı şimşekler çakar, durur!
Çırpınarlar, solmuş benizlerinde
Bir çok hizli, sönük ameller uyur.

Yalnız soğuk, yağmur, bran, fırtına,
Okşar durur bu mahzun könülleri.
Üryanlıki hastelik, açlık bir yana,
Susuzluktan hep kurumuş dilleri.

Amansız kartalın vahşi dırnağı
Masum yavruları didip parçalar.
İşte adalet! Yılanlar yatağı
İnsanlara mesken verilmiş karar.

Nerde o serhoşlar ki hep ‚kardeşlik’
Birlik, beraberlik diye sayıklar?
İşte bir vahşet ki çekilmez artık,
Dost diyil, düşmen bele görse ağlar.

Ey türk eli! Ey milyonlar ülkesi!
Sakın, duyma nedir bu hal, bu dahşet;
Titretmesin seni bu kardaş sesi,
Korluk, sağırlık… o da bir seadet! ...


TOPAL TEYMUR PIYESININ SONU BÖYLE BITIYOR;

TEYMUR-Yıldırım özü ne halda?
SOBUTAY.-Onu hiç sormayınız. Yıldırım gerçekden büyük kahraman. Her kesden ziyade çarpışıb vuruşdu. Çevresindekiler de son derece igit. Bununla beraber hepsi esir. Hepsi teslime mecbur oldu.
TEYMUR. (Divan beyiye) Amr et kaçanları kovmasınlar. Sakın, Yıldırıma bir şey olmasın. Hem de asla ihtiramda kusur edilmesin.
DIVAN BEYI. İtaet, hakanım! (Sobutayla beraber gidiyor)
ŞAIR. Kahramanlardakı fezilet dahşetleri kadar büyükdür.
TEYMUR. (sınırlı) Kelbi-egur! Kelbi-egur! ... Ne büyük cesaret! Ah, mağrur! İdraksız! Teymurun tehemmül ve nezaketi senin gibi çoklarını aldatmış. Lakin ateşli bir tokat hepsini serhoşluktan ayıltmış. (çılğın) Yıldırım! Ah,Yıldırım! Özünü dev aynasında görüb de kızdın! Fakat düşünmedin ki sirke na kadar tünd olursa, kabı daha çapuk çatlar.
ŞAIR. Açaba, büyük hakanın bir-iki sözle asaplaşması tühaf de mi?
TEYMUR. İki sözmü? İki sözmü? Kelbi egir1 Ahi bu ne saygısızlık? ! Hayır, büyük nehrleri yataklarından çıkaran, sarsılmaz ve keçilmez dağları yaran Teymur her acıyı unutar da, fakat bu iki sözü asla! Asla!
ŞAIR. Her halda Yıldırım senin can kardeşin, kan kardeşindir.
TEYMUR. Efsus ki, kardeş yarası daha acı, daha korkunc oluyor.
SOBUTAY. (geliyor) Yıldırım huzurunuza geliyor!
TEYMUR. Buyursunlar!
DIVAN BEYI. İşte, Osmanlı Sultanı Yıldırım Beyazid!
AĞBUĞA. Yalnız Sultan diyil, hem de cesur bir komandan!
TEYMUR. (yer gösteriyor) - Buyurun, şevketli sultanım! Tanrı kulu Teymurdan daima ikram ve ihtiram göreceksiniz! Yorğunsunuz, rica ederim, oturun! (Beyzid oturuyor. Teymur bir kağız çıkararak ona veriyor) Lütfen, bu mektubu okur musunuz?
YILDIRIM. (mektubu alıyor, aşırı derecede gözlerine yaklaştırıyor ve Teymura veriyor) Zaten yazıldığı zaman okunmuş.
TEYMUR. İşte, ben bu mektubdakı sözlerinizi unutdum be affettim. Yalnız affetmek diğil, hatta muhebbetinizi de kazanmak isterem! Evet, muhebbetinizi de kazanmak isterem! (Menalı ve mağrur bir tövrle şaire bakıyor) Acaba, buna şair ne söyler?
ŞAIR. Muhabbet! Muhabbet! Evet, tüm beşeriyeti kurtaracak yalnız muhabbettir. Muhabbetle çırpınan bir çoban kalbi kin ve adavet püsküren bir sultan kafasından daha şereflidir. Eger dünyanın şainlı çarpışmaları, kanlı savaşları neticede bir muhabbet, fevkelbeşer bir muhabbet doğurmayacaksa… bütün hayata, bütün kainata nifretler olsun!
TEYMUR. Acaba, mağrur Yıldırım ne düşünür?
YILDIRIM. Düşünecek bir şey yok. Evet, sen kalibsin. Fakat bu kalebe türk ekvamını diğil, yalnız frsat bekleyen konşu hökumetleri memnun etti. Daha doğrusu, islam alemini başsız koydu.
TEYMUR. (iki-üz adım aksarak Yıdırıma doğru yürür, mağrur ve gur sesle) Hiç merak etme, hakanım! Sen kor bir abdal, ben deli bir topal! Eger dünyanın zarra kadar değeri olsaydı, yığın-yığın insanlara, ucu-bucağı yok memleketlere.. senin gibi bir kor, benim gibi bir topal müsellet olmazdı.