Asabı İkram Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Tuncay Kul
Alan:   Grup:Asabı İkram
Tarih: 29.05.2012 12:18
Konu: AYNA GÖNÜL...

Selam ya Muhammed...
Biz bildik ki Muhammedi gönülün taşıdığı 'BEN' Hakk'ın benliğidir..

Bir yol dinle de sana 'Ayna Gönül' ne demek anlatmaya çalışayım üstadım...

Bilinmeklik muradı sıfat için mi, yoksa zat için mi?
“Allah” ismi kendi Zatının sıfatı dır. Aynı insan ismi gibi, mesela “Hasan” ismi, “Hasan” ile isimlenmiş varlığın bedenini ve esmalarını taşıyan cami olan isimdir. İsim ile kastedilen sıfat değil, o sıfata bürünen RUH u işaret eder. “Allah” ismi de böyledir.
Allah ismi HU’nun sıfatıdır. HU varlığa çıkmak için bir sıfatlanmaya ihtiyacı vardır. Aynada kendisini görmek isteyen kişi mutlaka bir bedene ihtiyacı vardır. Beden olmaz ise ruh kendisini aynada göremez. Ruh kendisini bedenledndiğinde aynada görür, velakin ruh yine bedenini görmüş olur ruhunu yine göremez. Aynanın içindeki suret olmasa ruh bedenlense dahi kendisini göremez. Bu nedenle ayna şart… Çünkü Ruh ancak bedenlendikten sonra aynanın içindeki suretini görerek kendi varlığını tasdik edecektir ve aynanın içindeki varlığı ile kendisini bilecektir. İşte o ayna İNSAN’dır.
A’ma da olan Hu, “Allah” ismi ilevarlığa çıkıp sıfatlansa dahi insan şuuruna kendisini ram etmediği sürece sıfatlanmamış olup a’malığı devam eder. Hu, “Allah” ismi ile zahir ve batın külli kainat olarak sıfatlandığını insan şuuruna akıl ile üstüva ettiğinde insanın şuurunda (ayna) kendi varlığını görmüş olacaktır. Ve kendi varlığına kendisi tanık olacaktır…

Bir suret ve beden ile bedenlenmiş olan kişinin karşısında camdan bir ayna olmadığı sürece kendisinin ne ve nasıl olduğunu bilemez. Ancak bir aynaya baktığında suretine şahid olur. O kişinin suretine şahit olmasını yarayan araç aynadır ama asıl sebeb olan şey aynanın içinde görünen suretidir..
Aynı şekilde; Hu’nun “Allah” ismi ile isimlenmiş zahir ve batın külli kainat olan kendi suretine şahit olmasına yarayan araç İnsan’dır ama asıl sebeb olan şey İnsanın içinde görünen suretidir.
O kendisini insan ile görür ve bilir, ama sadece suretini görür ve bilir. Onun varlığına delil olan şey ise insandaki akl-ı kül dür.İnsan aynadır deik ama asıl ayna olan insanın sureti değil akl-ı kül etmiş olan gönlüdür, manası ile Kabe dediğimiz gönül gözüdür. İşte orası Hu’nun karşilığıdır, aynasıdır.
Evet tüm yaratılan canlılarda da göz vardır velakin onlarda akl-ı kül olmadığı için baktıklarının Allah’ın sureti olduğunu fark etmediklerinden HU’nun kendisini bilmesine delil olamazlar. Bu nedenle, Hu’nun “Allah” ismi ile sıfatlanıp zahiri ve batıni külli kainat olduğunu sadece Akıl ile bezenen ve akl-ı kül noktasına gelen İNSAN delil olabilir.
Evet İnsan, Allah’tan önce halkedilmiştir. İnsan, Allah’ı hissettiğinde O’nun kulu olur, hissetmediğinde ise o suretteki varlığa göre Allah diye bir şey yoktur.
Rahman’ın Arş’a İstüva etmesi, Adem’in aklına düşmesidir. O Arş, Adem’in şuurundaki gönül gözüdür.…
Bu mana itibariyledir ki, İnsan’ın manası; “Allah” sıfatlanması olmadan önce Zat olan HU’nun indinde var edildilmiş oldu… İşte O AYNA GÖNÜL dür.
Rahman Arş’a İstüva ettiğinde Adem’in aklına rucu etti ve Adem Allah’ı bilmeye başladı. Rahman arş’a üstüva etmesi ile insan Allah’ın kulu oldu. Çünkü Allah insan ile bilinmiş oldu. Varlıktaki tüm esmaları müşahede etmeye başladı ve tüm isimlerin varlığını fark etmiş oldu. Ve yaşadığı alemin bir güç tarafından sıfatlandığını hissetti. Bu hissediş Adem’in şuurunda cereyan ettiği için o ana kadar varlığı olmayan ilahi gücün varlığı hissedilerek Allah var oldu. O andan önce Allah ismi ve sıfatı bilinmediğinden yok idi.
“Allah var idi ve her şey ile beraber yok idi”

İnsan, Allah’ın Zat’ı olan ve a’ma da olan HU’nun indinde zaten var olmasaydı, Hu insane ile bilinmeyi murad etmezdi.
Ve HU, insan ile bilinmeyi murad etmeseydi, “Allah” ismi ile isimlenip sıfatlanmamış olurdu. Çünkü Hu’nun sıfatlanmasını idrak edecek olan yine insan olacaktı zaten.
Allah insan ile bilindi, velakin; Allah’ın Zat’ı olan HU bizzat Ehad-üs Samed olarak İnsan’da var olmasına rağmen bilinemedi, sadece bilinemezliği idrak edildi.
O’nun bilinmekliği Sıfatı (Allah) için mi, yoksa Zat (HU) için mi murad edildi…?
Bilinmeklik muradı sıfatı için ise; tüm ilim alemi noktayı kesrete döndürüp her daim sıfatını bilme noktasında çaba haline girdi.
Bilinmeklik muradı Zat’ı için ise; bilinememezlik ve idrak edilememezlik oldu.

Velakin HU, sıfatlandığı “Allah” ismi ile zahire ve batına çıkarak “her ne yöne bakılsa Allah’ın vechi oradadır” diyerek sıfatının zahir ve batın olarak göründüğünü bildirdi…
Evet “her ne yöne bakılsa Allah’ın vechi oradadır” zahiri olarak görünür ve batıni olarak ise görünenin manası bilinir. Velakin kendi suretini zahiri ve Batıni olarak halk eden ve Allah ismi ile isimlenen HU, idrak edilemez, akıl ile müşahede elilemez bir GAYB ta dır. İşte o Gayb dediğimiz şey, gönlümüzde Rabb diye bildiğimiz bir ayna olan Ehad-üs Samed olan varlıktadır.
Görüneni gören ise, yine gönlümüzdeki Ehad-üs Samed olan HU nun ta kendisidir. Çünkü O, insanın derununda, fakat insan’ın idrakinden de kendisini gizleyip, “Ehad-üs Samed olan RABB”imiz olarak halk ettiği eşyayı seyrederek Allah’ı (kendi sıfatını) görür….

Elbette ki aklın sınırlarını aşmayanlar bizi kendi zannınca değerlendirip belki de zındık diyecektir.
Yine elbette bunu da biliyoruz ki, biz Zahid’e göre bir kafir, Marifetullah’a göre bir can dost olduk…

O Ayna gönülden DOST görünür ey gönül, DOST....

Her şeyin en doğrusunu Allah (cc) bilir.
Selam ola gönlünüzdeki Muhammed’e…

Hü Kemalat için Sür’a üfleyen gerek,
Can bedende Ehad’a yakaran gerek,
Ol Zat’ında BaHR-ını HaRaB edip,
Ayna Gönül’den HuBR’u duyan gerek,

Hü delalete bir Bahr-ı Ayan gerek,
OL canda bir Bahr-ı bi payan gerek,
Aklı HaRaB eden bir BaHR-a varıp,
Sırr-u mücella ile Kalbi cilalayan gerek…

BaHR-ı HaRaBe
(t. KUL)

RESİM SEÇ