Asabı İkram Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Mehmet Yağcı
Alan:   Grup:Asabı İkram
Tarih: 28.02.2011 15:52
Konu: mahkumu okurmusunuz lütfen

A. Ali Ural

Mahkûm
'Beni hücreye atın,' diye yalvardı gardiyana. Koğuş arkadaşları bir kahkaha patlattılar. Gardiyan, 'Hücreye mi! ' diye katıldıysa da dalgalara, mahkûmun yüzüne o denizden bir damla sıçramadı.

'Beni hücreye atın! ' derken ses tonu yalvarmadan emre geçmişti. Mahkûmlar sustu ve suratını astı. Gardiyan sustu ve hapishane müdürünün yanında aldı soluğu. Müdürün kaşları iki kara kayık, batıp çıkıyor alnında. 'Getirin! ' der demez, gardiyan kayıklardan birine atlayıp delice kürek çekti koğuşa kadar. 'Atla! ' dedi mahkûma kayığı göstererek. 'Küreklere geç! '

- Neden hücreye atılmak istiyorsun!

-...

- Neden!

- Yalnız kalmak için.

- Koğuş arkadaşların rahatsız mı ediyor seni.

- Hayır.

- Koğuşuna dön!

'Bu işte bir bit yeniği olmalı! ' dedi müdür, gardiyana, 'Araştır bakalım, koğuşta başına neler gelmiş? ' Koğuş ahalisini tek tek sorguya çekti gardiyan. Kimi, 'Sessiz sedasız bir delikanlı, karışanı görüşeni yoktu! ' derken, kimi, 'Geceleri sessiz sessiz ağlıyordu,' diye fısıldadı gardiyana. 'Müebbetliğe kimse karışmaz,' diyerek koğuşu beraat ettirdi kimi. Mahkûm, bu kez dişlerinin arasında ezdi sesini: 'Beni hücreye atın! '

- İyi düşün! Duvarlarla mı konuşacaksın!

- Düşündüm.

- Günah bizden gitti. Bir dilekçe yaz o halde.

Mahkûm bavulunu topladı, koğuş arkadaşlarına tek tek sarıldı ve hücresinin cılız ampulünü yaktı. Üç basamaklı bir merdivendi, çabucak ulaştı kendine. Gardiyan merakla büyüttü gözlerini. 'Dikkatle izle birkaç gün, bakalım ne yapacak' dedi, müdür çünkü. Mahkûm bavulunu açtı ve birkaç parça eşyasını dolaba yerleştirdi. İki gömlek, bir kazak, bir süveter, bir eşofman, bir terlik, bir düzine çamaşır... Birkaç kitap, bir defter, bir kalem ve bir transistörlü radyo...

- Ne yapıyor bizimki?

- Kitap okuyor.

- Ne kitabı?

- Valla birkaç tane kitabı var garibin, döne döne onları okuyor.

- Başka ne yapıyor?

- Bir de radyo dinliyor geceleri.

Avucuna sığacak kadar küçük radyosu. Cızırtıların arasından bir ses dolduruyor hücreyi: 'Hayat karşımıza duvarlar çıkarsa da kader o duvarlarda pencereler açıyor...' Bu cümleyi duyduğu günden beri müebbedin duvarında bir pencere açmanın yollarını arıyor. Bir eli havada hürriyet heykeli gibi dinliyor programı bitene kadar. Tek bir kelimeyi kaçırmak istemediğinden yapıyor bunu. Çünkü radyosunun anteni taze bir dal gibi kırılıyor bazen. Cızırtıların arasında boğuluyor sesi şairin. Radyoyu bir eliyle yükseltiyor ki dalgalar alıp götürmesin kelimeleri. Radyodaki ses kitapların adlarını söylüyor. Şiirler, öyküler okuyor o kitaplardan. Mahkûm bir eli havada, diğer eliyle masasının üzerindeki birkaç kitaba dokunuyor iç geçirerek.

'Sizi yaklaşık iki aydan beri tanıyor ve cumartesi günlerini iple çekiyorum. Keşke her gün cumartesi olsa, diye düşündüğüm zamanlar bile oluyor. Bazen ise radyomun çekmediği zamanlarda ellerimi nöbetleşe havada tutarak sesinizi duymaya çalıştığım zamanlar... Hayatın olumsuz yanlarını tanımadan önce tanımak isterdim sizi. 23 yaşındayım. Yapmış olduğum büyük hatalar nedeniyle uzun yıllar burada kalmak zorundayım. Ne kadar uzun diye sorarsanız, belki de son günlerime kadar! Kitaplarla tanıştım burada. Hatta koğuşlar kalabalık olduğu için daha çok ve daha iyi okuyabilmek adına cezaevinde suç işleyenlerin kaldığı tek kişilik müşahede odasına kendi isteğimle ayrıldım. Şu anda yalnız yaşıyorum ve her şey çok güzel...'

Radyoda mektubu okuduğumdan beri caddelerde görüyorum onu. Mahkûm, 'Her şey çok güzel! ' diyor, önüne gelen herkesi çevirip yollarda. İnsanlar şaşırıyor, insanlar gülüyor, insanlar, 'Hadi yürü git işine be adam,' diye tersliyorlar onu. Mahkûm ısrarlı. Her şey çok güzel, neden müteşekkir değiller? Çırpınıyor şehrin her köşesinde: 'Her şey çok güzel! ' Bir ömür boyu hücrede kalsa da her şey çok güzel. Neden inanmıyor insanlar! Kırmızı mühürle damgalanmış mektubun tarihine gidiyor gözlerim birden. Hayır, bu mümkün değil. Kendi ellerimle açtım mektubu. Geçen yılın nisan ayında, bir pazar günü yazılmış mektup. On ay sırra kadem bastıktan sonra ulaşmış bana. Yeni gelmiş bir mektup gibi okumuşum satırlarını radyoda. On ay nöbetleşe ellerini havada tutarak sesimi dinlemiş bir haber almak için benden.

Bir adam, 'Her şey çok güzel! ' diyerek çeviriyor beni yolda. Yüzüne bakıyorum yüzüm kızararak. 'Suç benim değil, mektubun yeni geçti elime! ' diyorum. Elini omzuma koyup, 'Üzülme! ' diyor. 'Biliyor musun, kitap okuyorum ben! ' Sonra o cümleyi bir kez daha söylüyor her kelimenin üzerine basarak: 'Her şey çok güzel! '

Not: Sevgili okurlar. Burç Fm'deki Yazarlığın Sırları programına mektup yazan bu mahkûma kitap göndermek isteyenlerin maillerine mahkûmun adını ve adresini yollayacağım.

[email protected]

RESİM SEÇ