Akılcılar Grubu Mesaj Detayi Antoloji.com

Alan:   Grup:Akılcılar Grubu
Tarih: 02.12.2011 22:00
Konu: DENEMELER-2//iyi Akşamlar

D E N E M E L E R

2...AĞLAMAK ve GÜLMEK ÜSTÜNE…………..yaşamdan yansımalar

Bebekler ilk doğduklarında popolarına bir şaplak atılarak ağlatılırlar. Bunun nedeni bebeğin ciğerlerinin açılması, sağlıklı nefes alıp vermesi için başvurulan tıbbi bir yöntemdir. Ciğerleri ilk kez hava ile temas eden bebeğin bu durumu yadırgamış olması onun çığlık atarak bağırmasına neden olur.

İnsanın dünyaya gelişindeki ilk yaptığı iş ağlamaktır.

Bebeklik ve çocukluk çağları süresince insan sayısız isteklerini, karnının acıktığını, bezini ıslattığını, bir yerinde duyduğu acıyı, gazın kendisini rahatsız ettiğini, uyumak istediğini bilinci tam gelişene kadar ağlayarak anlatmaya çalışır.

Konuşmanın, yürümenin başladığı günlerdeyse isteklerini yarı buçuk sözlerle ya da göstererek anlatır. Bu isteğinde başarısızlığa uğrarsa yine ağlama yöntemine başvurur. Çevresini tanıdıkça, anne baba ve kardeşlerini kanıksamaya başladığında küçük oyunlarla birlikte gülme işlemi de başlar.

Ağlamanın mutsuzluğu, gülmenin mutluluğu belirttiğini hepimiz biliyoruz. Çocukluk çağlarında insanların kolayca ağlayıp kolayca gülmesi çevresinden çok çabuk etkilenmesi ve etkinin şiddetini tam olarak algılaması sonucu oluşur. Zaman ilerledikçe insanın ağlayıp gülmesi zorlaşacak, farklı etkilere farklı davranışlarla karşılık verecektir. Küskünlük, susup konuşmama, sorulan sorulara yanıt vermeme bir süre ağlamanın ve gülmenin yerini alacaktır. Ama yaşamı boyunca insanlar yine de ağlamaya ve gülmeye devam edeceklerdir.

İleri yaşlarda ağlama ve gülme küçük bir etkinin sonucu değil, büyük ve önemli duyarlılığa gösterilen tepkilere dönecek, işin içine toplumsal baskı da girdiği için insan elinde olmaksızın ağlama ve gülmesini erteleyecek ve belki de bunları hiç uygulayamayacak, duygusallığını kendi benliğinde gizleyecektir.

Kişilerin dileklerini bastırması, onları kendi benliğinde saklı tutması zamanla insanın ruhsal ve fiziksel yapısına etki edecek, gittikçe kişinin sağlığı bozulacaktır. Bebekliğinde doğal yapıya sahip olan insan, yaşı ilerledikçe sosyalleşmiş, doğallığından koparılmış, istek, davranış ve etkinliği baskı altına alınmıştır. İnsanın sosyalleşmeye başladığı anda bir yandan kişisel yıkıma uğrayacağı, bir yandan da çağdaş yaşamın koşullarıyla entelektüel bir yapıya varacağı tartışmasız bir gerçektir.

Yaşadığı doğa insanı hem gülmeye ve hem de ağlamaya zorunlu kılmıştır. Gülme ve ağlama duygularının insan kimyasını ne denli etkilediğini hemen hepimiz kolayca anlarız. Ağlama duygusunun bastırılması sizi karamsarlığa, karamsarlık duygusu iştahsızlığa, iştahsızlık aç kalmaya, açlık ise fiziksel ve ruhsal çöküntüye götürecektir.

Doğal bir gerçekle yüz yüze kalmış oluyoruz. Gülmekte, ağlamakta bizim sağlığımızın devamı için bir denge unsuru görevi yüklenmektedir. Gülerek mutluluğu kamçılamak, daha fazla mutluluk salgılayan bezlerin çalışmasını gerekli kılacak, bizi zindeleştirecek, dirimsel etkinliğimizi artıracak, yaşama daha sıkı sarılmamızı sağlayacaktır. Bir tıp otoritesinin görüşünü yansıtmadığımı bilmiş olmama rağmen, ağlamanın da bizleri gerilimden kurtaracağını, ruhsal ve fiziksel rahatlama duygusuna ulaşmamızı sağladığını açıkça belirtmek gerekir.

İnsanlar durduk yerde kahkaha atarak gülemezler, herkesin ortasında geçerli bir neden yoksa ağlayamazlar. Her iki olay da kişinin algılama gücüne, olayın etkinliğini duyumsama biçimine bağlıdır. Espri tam yerinde yapılmış, jeton tam zamanında düşmüş, söz anlamını insanın beyninde güçlü hissettirmiş ve insan da kahkahayı basmıştır. Öte yandan haksız suçlanmış, olumsuzlukla karşılanmış, hak etmediğiniz halde hakarete uğramış, kişisel onurunuz zedelenmiş ve bütün bu haksızlıklara karşı koymaya gücünüz yetmediği için beyniniz isyan ederek çevreyi umursamadan bağırıp çağırmaya, hatta ağlamaya başlamış da olabilirsiniz. İnsanlar hem aşırı hırslandıklarında, ya da aşırı duygusal noktaya ulaştıklarında ağlayabilirler. Hiç hoşumuza gitmeyen zamansız bir ayrılık, beklenmedik anda oluşan bir doğal yıkım ve insanların uğradıkları acılar içimizde duyguların dalga dalga kabarmasına ve ağlamamıza neden olabilir.

Yazımı gerçekten yaşanmış küçük bir anıyla sonlandırmak istiyorum. Uğur Uludağ’ın sahneye koyduğu “Biz Devrimi Çok Sevmiştik” isimli oyunun galasına davetliydim. Ön sırada oturmuştum; çok geçmeden sahnelerimizin genç ve ünlü bir komedyeni de gelerek yanıma oturdu. Oyun başladı ve kısa süre sonra sahnede oyuncular rolleri gereği esprileri sıralamaya başladılar. Hepimiz gülmekten katılıyor, sanatçıları sık sık alkışlıyorduk. Neden sonra fark ettim! Yanımda oturan ünlü komedyen tüm salonun sessiz olduğu anda bir kahkaha atıyor ve hemen onun arkasından sahneden bir espri yükseliyordu. Adamın espriden önce gülmesi çok garibime gitmişti! Bir süre izledim ve olayın birçok kez aynı durumda tekrar edildiğini gördüğümde artık ben gülemez olmuştum. Yanımdaki çok bilmiş ünlü komedyenin hiç bir şeyden haberi yoktu! . Sadece, densiz ve yersiz çıkışlarıyla benim algılayacağım esprilere turp suyu sıkmıştı. Oyun bittiğinde yerimden büyük bir öfkeyle kalkıp kendimi nasıl dışarı attığımın farkında değilim.

Gülmek ve ağlamak, yerinde ve zamanında hepimizin gerek duyduğu yaşamsal gerçeğimizdir. Ne mutlu yerinde gülen, yerinde ağlayanlara……T.S.