Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
Uzun demeyin okuyun lütfen!
Kimler gelmiş,kimler geçmiş bu ülkeden.
NEZAHAT ONBAŞI (gülce-bahçe)
(1908- 1992) (ilk istiklal madalyası sahibi)
Kaderin akıl almaz cilvesi var, türü var
Her hayatta bin çeşit; senaryo var, konu var...
Yaşanmış öykülerden bir öykü ki; çok hazin
Bu öykü başka öykü, ibreti âlem için!
Ülkemizin kadersiz bir evlâdı daha
Hem asker, hem zavallı bir baba…
Albay Hafız Halit Bey;
Milli Mücadeleye katılan
Ateş hattına cesaretle atılan,
Cefâkâr Mehmetlerden bir Mehmet.
Dert bir değil ki, elvan elvan geliyor
Memleket ateş hattındayken
Sılasından kara haber geliyor.
Cepheden cepheye gitmekten
Alamamış eşini verem illetinin elinden
Oysa o; koklanmamış gonca idi, gül idi
Dalından koptu gencecik bir fidan
Yuvasına henüz doyup kanmadan…
Ne yapsın şimdi bu asker?
Çifte acı çekerken çaresizlik içinde
Bir ayağı kızına bir ayağı cepheye kayar
* * * * ** * * *
Vatanı mı yavru mu? Hangisi ağır basar?
Canından parça kaldı, sevgiliden yadigâr!
Henüz dokuz yaşında muhtaç iken anaya
Tartışılmaz hadise kim bakar bu yavruya?
Çaresizlik vurunca duyarlı bir babaya
Vatanı mı yavru mu? Hangisi ağır basar?
Güvenemez gözünün haricinde bir göze
Hacet yok artık bundan başka bir söze!
Onu nasıl bıraksın, gönül bağlı bu öze
Canından parça kaldı, sevgiliden yadigâr!
* * * * * * * *
…“İstanbul’da işgal var, ben cephede albayım
……Ülkem elden gidiyor hangisine yanayım
………Gel benimle can kızım senden kuvvet alayım! ”
Kucakladı kızını atın terkisine bindirdi
Yetmişinci Alayın cephesinde indirdi
* * * * * * * * *
Oy
Benim
Dumanı
Bol dağlarım
Darca biçilen
Kara gömleğimin
Düğmesini bağlarım
Anamı bağda yitirdim
Dağda öksüz kaldım ağlarım
Zora düştü çocukluk çağlarım?
Nerde benim mahalle arkadaşlarım?
Anasız kaldın ama babasız kalma yavrum
Vatanımla birlikte bakarım sana yavrum!
Bir masum el oynar mavzer tüfeğiyle
Evde ki çaput bebek niyetiyle...
El bebek, haydi sen de gül bebek!
Gülmeyi de öğrenmen gerek
Her tarafın baba dolu
Sevenin mi yok sanki?
Top, silah, mermi
Oyuncağın bol!
Müsterih ol!
Oyna ve
Rahat
Ol!
* * * * * * * *
Daha dün anne
Kollarında yaşarken
Çiçekli bahçe
Yollarında koşarken
Küçücük bir kız
Çadırları doldurdu
Oyna, ağla ve yat!
İçine çekti onu
Tuhaf bir hayat!
Rahmet eliyle
Alışacak her şeye
Hangi dert keder?
Sürmüş mezara kadar
* * * * * * * *
Bacak kadar diye boyu
Sakın küçük görmeyin onu!
Aklı boyundan büyük
Yüreği de aklından!
Asker amcalar ona askerlik dersi verdi
Ata bindi, silah tuttu, kurşun attı bu bebek
Dağılan meliğini at sırtında ördü
Barut gördü, ceset gördü, kan gördü
Geyve’de, İnönü’de, Sakarya ve Gediz’de
Sokakta sek sek oynamak nedir
Çoktaaaan unutmuştu…
Cepheden cepheye üç yıl savunurken ülkeyi
Babasına moral oldu, destek oldu, güç oldu.
Uzun saçlı bu askerin kulağı da küpeli!
Minicik cüssesi, şaşırtır bir gün Mustafa Kemal’i
Kim bu çocuk? ” Diyen Paşa’ya:
`Ben askerlerin kalesiyim,
Dönmek isteyen karşısında bulur beni” cevabı gelince
Gergin ve yorgun yüzleri, tebessüme çevirdi…
Nezahat ile sembolleşen yetmişinci alay
“Kızlı alay” ünvânıyla ünlendi
Ne güzel yakışmıştı Mehmetçik elbisesi
Eninden boyundan biraz bol gelse de
Sığmıyordu içine o kocaman yüreği…
Yunan karşısında zor durumda Mehmetçik!
İzmir’de Gâvur içimize doğru girerken
Gediz’de muharebe çetin diye, zor diye
Türk askeri çökmüş bir moral içinde…
Altı yüz kişilik alay, çekilme isteğinde…
İkna olmuyor asker, Albay Halit Bey çaresiz,
Umudun bittiği bir yerde
Dualarda yüzerken;
Minicik kızı çıktı atıyla askerlerin önüne
Duvar oldu dikildi
Onu gören heybetinden irkildi
Ölüme meydan okuyan tavrı ile haykırdı;
“Siz nereye gidiyorsunuz?
Ben babamla ölmeye gidiyorum! ”
…….Söyleyene bakmayın, söyletene bakın siz
…………Artık ölüm korkusu, yüreklerde etkisiz
Atın üstündeki minicik yürek
Utandırdı, savaşmaktan vazgeçen erleri
Bir tokat ki; kurtuluşun ve şehadetin temini…
Titreyip kendine döndü, asil kanlı yürekler
Tökezletti Yunanı şehadete gidenler.
Kurtuluş tarihimiz,
Gediz’de yenilgiyi yazsa da
Yunanın etkisi azaltıldı ne olsa…
Büyümüşte küçülmüş bu kız bir afet!
Çetin yolun yolcusu, müthiş bir cesaret
Zorlu sınavı başarıyla kazandı
Tarihte ilk defa bir çocuk
Onbaşı rütbesine atandı.
Kime nasip olur henüz dokuz yaşında
Savaş mevzilerinde bir hayatla tanışmak!
Bir hayat ki; kaç roman devirecek hikaye
On iki yaşında erdiren onbaşı rütbesine!
Cüssesi küçük ama cürmü büyüktü savaşta
Vatan aşkıyla müthiş işler başarmıştı bu yaşta
Hakkı tutup kaldıran asil millet bu millet gerçekten
Çelik bile çürürdü birleşen bunca yürekten
Teker teker temizlendi cepheler pislikten
Cumhuriyet’e kavuştuktan sonra,
Nezahat’in yaşından beklenmeyen
Üstün gayretini unutmayan vekiller
Meclis’te ona madalya ile taltif önerdiler…
Bu teklif hemen kabul gördü,
İstiklal Madalyası ilk olarak
Bir kız çocuğuna
Verilmesi ön görüldü…
Ama ne olduysa
Meclis yolundan yıllarca
Nezahat ve Babası her daim
Eli boş döndürüldü! ! !
…….Emekler zayi olmadı şükür, kuruldu cumhuriyet
………………..Saçlarını savuruyor dalga dalga hürriyet
………………………………………………Ülke rahat olsun da,
……………...............Madalya, bakalım kime niyet kime kısmet?
Nezahat, barış ortamında büyüdü ve serpildi
Kendi kadar şerefli bir yüzbaşıyla evlendi
Savunma mutfağında ne vardı, ne yaşandı
Savaş gerçeklerini yıllarca anlat ha anlat!
Bir annenin askerlik anılarıyla
Büyüdü bir çift güzel evlat…
……………..Yediden yetmiş yediye
………………Can pahasına bir sevdayla
…………………Bu ülke işte böyle kurtuldu!
……………....….Nedense bu emekler
……………………..Çabucak unutuldu?
Asalet timsali yüreğiyle
Kimseye darılmadı küsmedi
Karambole gelen madalya için
Tam Altmış Beş Yıl bekledi…
Yetmiş Sekiz yaşında eline geçen sadece
Dolmabahçe'de sessizce verilen bir ‘şükran plâketi’...!
Kutlu ömrün sahibi,
Seksen dört yaşında hasta yatağında yatarken
Sevinç ile doğrulup son sözünü söyledi:
“Geldiler!
İşte babamla askerler, beni almaya geldiler! ”…
Ebedi istirahatına kavuşurken
Tek dilek bırakmıştı ardında
Bayrağa sarılarak uyumaktı arzusu
Telaşe ve kargaşanın içinde
Ne hazindir ki, o da nasip olmadı!
Unutulsa da bir ay yıldızlı bayrak
Esirgense de İstiklal Madalyalı taltif
Eşi ile elele şimdi…
Karacaahmet kucağında vatan toprağı
Okşuyor onları lâtif lâtif!
09.07.2010-İstanbul
Asuman Soydan Atasayar