Akılcılar Grubu Mesaj Detayi Antoloji.com

Alan:   Grup:Akılcılar Grubu
Tarih: 03.07.2010 23:23
Konu: MARS, MERKÜR,VENÜS VE AŞK

“ AŞK için saflaşmak gerek. Saflığını kaybetmiş insan için aşk, gerçekleşmesi imkansız bir ütopyadır. Ben de aşkın peşindeyim. Aşkı tazelemem gerekiyordu. İşte bu yüzden, bu ışıklı vadinin içinde şelalelerle akan derenin dik yamaçlarındayım. Yukarı doğru çıkışın sırlarını çözmek, kendi içimdeki düğümlerin çözümlemesine eşitti. Bataklık haline gelmiş toprak yol, dünyanın yuvarlaklığına benzer arazideki kayalık vadinin ortasında, küçük diri bir derede son buldu. Yukarıya doğru kayalar dikleşiyor ve vadi yükselerek daralıyor.Büyülenip içine çekildiğim sihrin özü, manzaranın vahşi el değmemişlik duygusu uyandırmasından kaynaklanıyor.Bakir ve bakire, her neyse, o kadar güzel ve uyumlu bütünlük içinde. Birbirine bağlı geçitlerin, ilk geriye dön ihtarının ben sınadığı noktadayım. Konsantre olmadan burası geçilmez. Çünkü bu nokta hem geçit, hem değil. Dik kayaya kendini bırakarak, tam bir uyum içinde, tüm korkuların imhası. Sonuç olumlu. Sırttan kuyruk sokumuna doğru hafif bir ter. Son barajı aşıp arkada ne olduğuna bakış.Aman Tanrım o da ne? Nefis bir göl ve tanımı zor bir şelale. İşte ilk belirgin ödül. Açlığı hissetmek ve biraz kayıntı.Huzur ve derinlik. Tüm ömür burada geçirilebilir gibi. Tekrar yola koyulma ve yeniden geçit avcılığı. Tıpkı ilkel çağlardaki saf avcılar gibi taşların üzerinden, suyun kenarından sekerek uçmak. Giderek büyüyen iki şelale, ‘ Cennet ’ tanımını içinden geçirdi.Vadideki savaş totemine benzeyen ağaç beni epey uğraştırmıştı. Burası başka bir cennet. Bir sonraki, bir öncekinin sahte olduğunu inandırıyor. Başka bir cennet coğrafyasına giriş. Serin ama üşütmüyor. Arazi ters meyil almış.Mutlak bir sessizlik var. Karşı solda dik bir kayalık ilkellerin kaya köyleri gibi. Ve tek kişilik bir geçit. Yukarı çıktığımda yaşadığım şoku anlatmak imkansız. Çıkışı beş genç savaşçı sarmış. Başlarında biri yaşlı diğeri genç iki şef var. İlk andaki şaşkınlık hızla güven duygusuna dönüşüyor. Geniş, dikdörtgen taş bir meydan burası. Doksan derece dik büyük kayanın dibinde yüzlerce delik ve önünde yaşlı kadınlar. Hepsi ayrı bir uzay. Sürekli kimya yaptıkları belli. Kayanın ormanla kavuştuğu yerdeki küçük terasta sekiz yaşlı kadın, ağır ahenkli bir dans yapıyorlar.Yaşlı adam marakasla ritm tutuyor. Yüksek çıkıntının içinde tahta bir taht üzerinde orta yaşlı bir adam oturuyor. Ve hep aşağı doğru bakıyor. Şef olduğu belli. Bir ara geri dönüp baktığımda, kayaların üstünde gözcüleri hissettim. Orada on metre yüksekliğinde kayalardan oluşmuş oturan bir kadın heykeli vardı. Uzaktan belli belirsiz hissedilen bu doğal yapıt, bu açıdan kendini açıkca ele veriyordu.Hep birlikte yemeğe gidildiğini neden sonra fark ettim. Yemek büyük bir mağaranın içinde coşkulu kalabalıkla tüketildi. Müzik, duvardaki resimler ve dans, herkes daha bir gülüyor. Daha sonra yaşlı şefle birlikte büyük taş heykele doğru yürümeye başladım. Bükülmüş bacağın dizine çıktım, yükseklik altı metre kadar vardı. Tepeye çıktığımda gördüğüm manzara karşısında donakaldım. İlk gördüklerimden çok daha büyük bir şelale ve önünde uzun bir göl. Gölün yarısına ve şelalenin üzerine akşam güneşinin parlak ışığı vurmuş. Kayalığın kış havasından sonra karşımdaki ılık bahar, hareket halindeki yüzlerce insanı afallatıyordu. Totemin dizi üstünde geriye dönüp baktığımda, kayalığın Mars – Merkür karışımı, manzaranın ise Venüs olduğunu anladım. Bu anlayışın nereden kaynaklandığını bilmeden. Ve bu iki karşıt cephenin sürekli birbirine dönüştüğünü de aşağı inerken heykelin göbeğine bastığımda hissettim. Bir an durup yeniden Venüs’ e baktım. Gölün ortasında küçük yeşil bir ada ve adanın ortasında ince uzun bir ağaç. Mekan daha bir derinlikli duruyor. Kadın toteminin bacakları arasından nasıl inildiğini bilmeden kendimi aşağıda buldum. Sınıfsız bir toplumun tam ortasındaydım. Sevgi ve güven dalga dalga hücrelerime yayılıyordu. Şelalenin sol tarafında kadınlar ve çocuklar. Delikanlılar, yüzülerek gidilen şelalenin dibindeki küçük kayalık balkona çıkıyorlar. Tam karşı tarafta yarısı güneş gören bir çimenlikte ise birbirinden güzel genç kızlar neşe içinde çalışıyorlar. Ama elleri işte gözleri oynaşta türünden çalışma bunlar.Bir genç kız çimenlikten suya atlıyor. Yüzerek adaya geliyor. Adada yürüyerek sanki kendini bana gösteriyor. Bana bakıp bakmadığı belli değil. Belli ki onun yanına gitmem gerek. Sanki ona doğru çekiliyorum. Böylesine bir saflık, donuk gibi duran sağlıklı yüzdeki sıcaklık… Aşk bana bir tokat gibi çarpmıştı. Şimdi ondan başka hiçbir şey yoktu. Kendiliğinden suya girdim ve adaya doğru yüzmeye başladım. Adanın çimleri üzerinde yürümeye başladığımda o ortalarda yoktu? ”

Müfit İşler