Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
“O firâri bakışın anısı”
GONCA ÖZMEN
Hindistan, yazınına, özellikle de şiirine, en yabancı olduğumuz ülkelerden. Hint asıllı bazı İngiliz ve Amerikan yazarlar (V. S. Naipul, Salman Rushdie, Jhumpa Lahiri, Arundhati Roy…) dışında; çocukluğumuzda Kelile ve Dimne'sini okuduğumuz Beydeba ve şiirde Nobel ödüllü Rabindranath Tagore benim bildiğim birkaç isimden başta gelenleri. Daha önce, şairin Seçme Aşk Şiirleri'ni (Haz. Fahri Özdemir) yayımlayan Kırmızı Yayınları, bir kitabını daha kazandırdı Türkiyeli okura: Firari.
Çok yönlü bir sanatçı olan Tagore, felsefe, politika, eğitim, din, müzik, resim gibi çeşitli alanlarla yakından ilgilenmiş ve şiirin yanı sıra roman, öykü, oyun, deneme, eleştiri, biyografi, gezi yazısı türlerinde de yazmıştır. Bazı yapıtlarını İngilizce yazan Tagore, çoğu şiirini Bengalce yazmış ve bunların bazılarını kendisi İngilizceye çevirmiştir. Tagore'un yapıtlarını Türkçeleştirenler arasında Bülent Ecevit'ten Tomris Uyar'a, Ülkü Tamer'den Tarık Dursun K. ve Orhan Burian'a, İbrahim Hoyi'den C. Durukan'la Gökçen Ezber'e, Adnan Cemgil'e ilginç isimler, başarılı çevirmenler var.
Geçmişe ‘firar' etmek
20. yüzyıl Hint şiirinin büyük şairi Tagore, 17 yaşındayken ilk kitabını yayımlar. 1883'te, 22 yaşında evlenen şair, kısa aralarla (1902–1907) önce eşini, sonra da iki çocuğunu kaybeder. Onlar için yazdığı bazı şiirlerinde bu ölümlerden duyduğu acının yansımaları, anılar, aşkın yüceltilmesi ve yaşamın, ölümün sorgulanması vardır. Gerçeğin bilincindedir ama yine de zaman zaman geçmişe “firar” eder,
“-ama tutkulu bir andan kalan o firârî bakışın anısını saklamasın mı gözyaşı? ” diyerek. Kitabın ikinci bölümündeki şiirlerin çoğu eşine yöneliktir. On yedi yıl süren ve “zamansızca biten” aşkını, özlemini, anımsamalarını dile getirir.
Gandhi'nin “Büyük Üstat” (Guride) dediği Tagore, ondan etkilenmiş; politika ile de ilgilenerek o dönemde İngiltere'nin sömürgesi olan Hindistan'ın bağımsızlığını savunmuş ve bu yolda etkin bir rol oynamıştır. Tagore, uluslararası barış ve dostluk için çalışmış, insan haklarını savunmuş, emperyalizm, silahlanma ve fanatik ulusçuluğu eleştirmiştir. Dünya halklarının kardeşçe, özgürlük ve barış içinde yaşadığı güzel ve yaşanılası bir dünyaydı onun ütopyası. Sanatını dünyanın bu yönde gelişmesine adamış; barış ve birlik için çağrılar yapmıştır. Bu amaçla çıktığı, birçok ülkeyi kapsayan gezilerinden biri olan 1916 Japonya yolculuğu sırasında verdiği savaş ve ulusalcılık karşıtı söylev, bütün dünyada yankılar uyandırmıştır.
Felsefeyle de yakından ilgilenen Tagore, şiirlerinde duygu ile düşünceyi ustaca kaynaştırmıştır. Bazı şiirlerinde Doğu mitolojisi ve dinlerindeki aydınlık-karanlık çatışmasını, keder-huzur, iyi-kötü, varlık-yokluk/hiçlik vb. karşıtlıklarını işlemiştir. Şiirlerinin ana özellikleri arasında içtenlik ve lirizm, mistisizm, hüzün, müzikalite ve yalınlık başta gelir. Geleneksel şiire çağdaş düşünceyi katan Tagore, geleneksel Hint düşüncesi ve mistisizmle lirizm ve insancıllığı birleştirmiştir. Doğu mistisizminin şiirdeki en önemli temsilcilerinden biri olan Tagore'un şiirlerinde, Hint mitolojisine, 14., 15. ve 16. yüzyıllarda yaşamış Hint ve Bengal edebiyatının şairlerine göndermeler vardır. Bazı şiirlerinde ise, tasavvuf düşüncesindeki “varlığın birliği”, “kalp gözüyle görmek”, “kendinden taşmak”, “kemale ermek” gibi kimi kavram ve inançların izlerine rastlanır.
“Kaça ile Devayani”, “Annenin Duası”, “Karna ile Kunti” adlı şiirleri, epik Hint destanı Mahabharata'dan esinlenilerek yazılmıştır. Onun şiirlerinde, kültürel ve geleneksel çeşitlilik yönünden oldukça zengin olan ülkesinin düşünce ve felsefesinin, değişik inançların bir karışımı olan Hindu dininin ve Batı'nın dünya görüşünün yansımaları görülür. Doğu ruhçuluğu/mistisizmi, duyarlılık ve içtenliği; insan sevgisi, saflık, iyimserlik ve yalınlık olarak yer alır çoğu şiirinde. O, geçmişin büyüsünü, mitolojik ve tarihsel olanları, geleneği çağdaş düşünce doğrultusunda yeniden yorumlayıp dönüştürerek canlandırmıştır. Dinsellik de içeren lirik şiirleri Batı'da da ilgiyle karşılanmıştır. İngiltere'de yayımlanan Gitanjali kitabına önsöz yazmış olan W. B. Yeats ve Ezra Pound onun şiirlerine ilgi gösteren şairlerdendir.
Doğa, sevgi ya da aşk, şiirlerinin ana izlekleri arasında başta gelir. Gerçekçi, canlı doğa ve kırsal bölgelerle ilgili görünüm betimlemelerinde, gözlem gücünün yanı sıra ressamlığının da etkileri vardır. Tagore, insanı doğadan ayırmadan, doğa ile birlikteliği/bütünselliği içinde ele alır ve doğanın, ondaki değişimlerin insan ruhundaki yansımalarını dile getirir. O, doğa ile Tanrı’yı da özdeşleştirmiş; maddede, güzellikte O’nu görmüştür. Bu nedenle panteist bir din anlayışının olduğu söylenebilir.
Aynı zamanda bir müzisyen de olan Tagore'un şiirleri, üstün müzikalitesiyle de dikkati çeker. 2000'den (bazı kaynaklarda 3000'den) fazla şarkı sözü yazıp bestelemiş, kendi adıyla anılan bir vokal müzik tarzı (Rabindrasangit) yaratmıştır. Tagore, halk edebiyatımızdaki saz şairleri gibi şiirle müziği birleştiren Doğu Bengalli (bugünkü Bengladeşli) ve Hindistan'ın Batı Bengal eyaletinin mistik şairlerinden etkilenmiştir. Kitaptaki “Baul Şarkıları”, adını Baullar denen bu şairlerden almıştır. Şarkı olarak nitelediği başka şiirleri de vardır: “Vaishnava Şarkıları” ve “Hindu Jnanadas Şarkıları”.
Sözcük seçimleri
Kitapta çeviri ve çevirmen üzerine bilgi verilmediği için bilemiyoruz ama ya eskiden yapılmış bir çevirinin dili yenileştirilerek yeni basımı yapılmış, çevirmen ya yaşlı ya da yurtdışında yaşayan biri. (İngilizcede olduğu gibi “ve” ile virgül iminin birlikte kullanılması bunu düşündürüyor.) Çeviri; cümle kuruluşları, söyleyiş, akıcılık, konuşma dilimizde kullanılan ve dile canlılık katan bazı deyim ve tamlamalara yer verilmesi vb. yönlerinden oldukça iyi ancak günümüzde bazıları hiç kullanılmayan, bazıları ise çok seyrek kullanılan kimi Osmanlıca sözcük ve deyimlerin bulunması nedeniyle, genç okurları zorlayacak nitelikte. Birkaç örnek: hâre, mütereddit, murakabe, gark olmak, radde, ganî, zeval, bâtın, yeksan, zail, feveran, felah, iştiyak, hasis, işret, atalet, maiyet, perestiş, şua… Kimileri iki kere ya da daha fazla kullanılmış olan bu sözcüklerden ritim için yeğlenmiş olanlar vardır kuşkusuz. Ancak dipnotlarda birkaç yerde mitoloji kullanılmışken, bir yerde “esatîr”in kullanılışı; aynı cümlede “dem” ve iki sözcük sonra “an”ın, bir başka yerde, “dostum” ile “ahbabın”ın; bir paragrafta “dünya” hemen ardından gelende “âlem”in ve “utku” ile “zafer”in; farklı sayfalarda “cevap” ile “yanıt”ın, “sükût” ile “susku”nun, “mânâ” ile “anlam”ın kullanılması sözcük seçiminde fazla özenlice davranılmadığını düşündürüyor.
Kitapta bulunan, Hint mitolojisi ve mitolojik kahramanlar; epik Hint destanı Mahabharata; Hindu inanışlarındaki tanrı ve tanrıçalarla, tarihsel/mitolojik kral ve kraliçelerin başlarından geçen olaylar, taht kavgaları, aşklar, savaşlar; kast sistemi ve içinde yer alan sınıflar/katmanlar; Hindistan'daki belirli bölgeler, idari merkez ve kentler, nehirler, dağlar; bölgeye özgü ağaçlar, kuşlar gibi konulardaki kapsamlı dipnotlar şiirlerin daha iyi anlaşılmasında oldukça yararlı.
Tagore, “Bazı şeyleri dile getirmeye kelimelerin gücü yetmez,” diyor. Aynı şeyi, onun şiirleri için de söyleyebiliriz. Bu durumda yapılacak şey Tagore'un Firari'sini alıp okumak olacaktır.