Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
İmparatorluklar ve Ulus Devletler
İki Dünya Savaşından sonra yapacağımız bir “Dünya Savaşı” değerlendirmesi, savaşan tarafların çokluğu ve savaşılan bölgenin büyüklüğü ile sınırlı tutulamaz. Dünya savaşı, emperyalist güçler arasındaki bir paylaşım savaşıdır. Ve bu paylaşım, imparatorluk döneminin ürünüdür.
İmparatorluk döneminden çıkışla birlikte, dünya üzerindeki çelişkilerde de belli değişimler olur ve savaşların niteliği değişir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemin belirleyici özelliği, eski emperyalist imparatorluklara karşı verilen ulusal kurtuluş savaşlarıdır.
İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemin temel çelişkisi emperyalistler arası çelişki iken, İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde emperyalist ülkelerle sömürgeler arasındaki çelişki temel belirleyici olmuştur. Dünya çapındaki kamplaşma da, farklı emperyalistler arası ittifaklar kamplaşması değil, topyekün emperyalistlerle sömürgeler arasındaki kamplaşmadır.
Sömürgelerin ulusal mücadelesi ile birlikte, sömürgeci devletler geri adım atmak zorunda kalacaklar, bir anlamda ulus devlet statüsüne geçeceklerdir.
Ancak burada özellikle dikkati çekeceğimiz nokta, sömürgelerdeki ulus devlete geçiş süreci ile, emperyalist ülkelerdeki geçiş sürecinin tümüyle karşıt olduğudur. Sömürgeler, emperyalizme karşı bir kurtuluş mücadelesi ile kendi yapılarına uygun ulus devlet kurarlarken, emperyalist ülkeler, sömürge imparatorluğunun çözülmesi ile birlikte geri kalan topraklarını ulus devlet sttatüsüne geri çekerler.
Görüldüğü gibi, birinde süreç kendiliğinden ve toplumsal-tarihsel zemini olan bir gelişim, diğerinde ise, imparatorluğu sürdürememenin getirdiği bir geri çekilme noktasıdır.
Tam da bu nedenle, her biten Dünya Savaşı yenisini tetikler ya da yenisine hazırlık aşamasıdır. Çünkü dağılan, geri çekilen imparatorluklar, yeniden imparatorluk kurmak için, ya eski sömürgelere ya da emperyalist rakiplere göz dikerler.
Oysa eski sömürgelerin ulus devletlerinde böyle bir eğilim olmaz. Çünkü burada ulus devlet imparatorluğa heveslenilecek bir aşama değil, ulusun kendini bulduğu devlet formudur.