Akılcılar Grubu Mesaj Detayi Antoloji.com

Gönderen: Abdülkadir Kalay
Alan:   Grup:Akılcılar Grubu
Tarih: 01.02.2010 22:08
Konu: MÜREKKEP YALAMAK... www.yenibosnalilar.com

MÜREKKEP YALAMAK...

' Mürekkep yalamak' deyimi; hemen, hemen günlük yaşantımızın içine yerleşmiş olan en çok kullandığımız deyimlerden biridir.  ' Mürekkep yalamış, çok mürekkep yalamış, ben mürekkep yalamış adamım, çok mürekkep yaladım'.

                               
'Mürekkep yalamak' deyimi, acaba hangi mânâda söylenmiş?   Günümüze kadar söylene gelmiş. Okumaya var mısınız bu deyimin hikâyesini?  
                                   
DEYİM DEYİM SÖYLEYİP GEÇME,
DERİM BEYİM SÖYLENİP GEÇME. 
                                 
Önce mürekkebi tanıyalım: Beziryağı, neftyağı, balmumu gibi is veren maddelerden   binbir zahmetle çıkartılan isin, arapzamkı ile istenilen ölçüde karıştırılıp uzun müddet havanda dövülmesiyle hazırlanır. İs mürekkebi denilen bu madde titizlikle elde edilmiş bir is süspansiyonudur, katiyen solmaz. Bin yılı görmüş yazma kitaplar, bu iddiaya kâfi delil sayılmalıdır.                   
                                     
Orasını anladık,  peki mürekkep yalamak ne ki?
                                   
İstanbul silûetinin en önemli  parçalarından, Selâtin Camilerinin en büyük, en güzel ve en ihtişamlılarından olan Mimar Sinan'ın kalfalık eserim dediği SÜLEYMANİYE CAMİÎ. Süleymaniye Camiî'nin en büyük özelliklerinden biri de kubbe kısmına gizlenmiş olan  is odalarının olmasıdır. Bu is odalarında: Henüz elektriğin olmadığı ve aydınlatma için ampullerin kullanılmadığı dönemde, aydınlatma amacıyla büyük avizelerde yağ lambaları, kandiller kullanılırdı. Aydınlanmayla beraber muazzam güzellikte ışıksal görüntü oluşurdu. Bu kandillerden çıkan isler ve dumanlar, hiç bir yere temas etmeden is kanalları yolu ile is odalarına ulaşır ve orada katran oluştururdu.
                                   
Eğer bu kanallar ve odalar olmasa idi, bu kadar çok kandilin bir anda yanmasıyla oluşan is, iç duvarlara yapışır, katran oluştururdu. Nasıl bir görüntü olurdu tahmin edersiniz.

İşte, bu is odalarında biriken katranlar, hattatlar tarafından kazınır ve Hac Mevsiminde İstanbul'dan, Hicaz'a hazırlanmış yeni Kâbe örtüsü, birçok hediyeler ve sadakalarla yola çıkan Surre Alayı'nın develerinin boynuna bir kap içinde asılırdı. Bizim bu katranlar bu kutlu yolculukta deveboynunda sallana, sallana - çalkalana, çalkalana gider, gelirlerdi. İstanbul'a dönüldüğün de ise deveboyunlarından alınan katranlar artık mürekkep olmuştur.

Hattatlar en özel levhalarında ve cami hat yazıları ve süslemelerinde bu mürekkebi kullanırlardı. Yazılarında bir hata olduğunda ise; '  HATALI YERDEKİ MÜREKKEBİ DİLLERİ İLE YALARLARDI'. EDEP YA HÛ!  

Var mı içimizde mürekkep yalayan?                                                                                                                                                                                    

Abdülkadir KALAY
Şair - Araştırmacı Yazar
[email protected]

http://www.yenibosnalilar.com/yazarlar/44-24-abdulkadir-kalay-murekkep-yalamak