Gruplarınızı Görmek İçin Üye Girişi Yapın
ATATÜRK VE NÂZIM HiKMET
Nâzım'ın ünü günden güne yayılıyor, ziyaretçileri ve hayranları çoğalıyor, herkes ondan söz ediyordu. Ünü, sonunda Mustafa Kemal'e kadar ulaştı.
Mustafa Kemal'in İstanbul’a bulunduğu bir sırada, bir akşam Dolmabahçe Sarayındaki sofrada Nâzım'ın adı geçer. Hazır bulunanlar Nâzım'dan hayranlıkla söz ederler. Kendisine Nâzım'ın çağımızın en büyük Türk şairi olduğu söylenir. Merak eder. Bir şiirini dinlemek isteğini gösterir.
Nâzım'ın şiir plâkları getirilip çalınır. Mustafa Kemal dikkat ve hayretle dinler. Sonra, «Bu şair sizlere benzemiyor» der. Ve Nâzım'ı getirtip şiirlerini onun kendi ağzından dinlemek arzusuna kapılır. «Bu şairi bulup getirsinler» emrini verir. Fakat vakit gece yarısını geçmiştir.
Telefonla Kadıköy Polis Merkezine Nâzım'ı bulup getirmeleri emri verilir. Gece geç vakit bir polis, Nâzım'ın evinin kapısını çalar. Nâzım uykudan kalkıp kapıyı açar. Karşısında polisi görünce şaşırır. Bir an soğuk terler döker. Polis nezaketle Mustafa Kemal'in kendisini Dolmabahçe Sarayında beklediğini bildirir. Nâzım o vakit kendisine gelir.
— Oğlum, der, Paşa'ya benden selâm söyleyin. Ben «Deniz Kızı Eftalya» değilim.
Bunu der demez kapıyı kapar. Mustafa Kemal o sıralarda sofrasına Eftalya, Hanım adında bir şarkıcı kızı getirtmeyi âdet edinmişti. Nâzım, şarkıcıya benzetilmekten kırılmıştı..
Bu cevabıyla Mustafa Kemal'e, bir basit şarkıcı gibi çağrılamayacağını anlatmak istemişti. Nâzım'ın cevabı kendisine bildirildiği zaman Mustafa Kemal'in tepkisi şu olmuş:
— Aferin çocuğa... işte şair dediğin böyle olmalı! Mustafa Kemal de bu cevabıyla kendi büyüklüğünü göstermiştir. Yoksa bu cevaba kızabilir ve Nâzım'a yapmadığını bırakmazdı.