Kova kova alınır bir kuyudan sular
ölümün gelişi gibi.
Kuyuda su azalmaz elbet.
Kovadır eskir,
çok su alırsa bir zeytin
vakit gelmiştir.
Hiçbir zaman yeterince büyünmez imiş ,
anladı adam.
Kör ve sağır yaşadı bir süre.
Sevdanın kolu kapadı yolu.
Karalar bağlayan insanlar,
bir bir yok oldu gözünde.
Ağlamaktan yorgun düşen bir halk,
an gelir güler dedi.
Yılgın sevdalar,
sevda değildir!
Yaşamın tadını vicdansızlıkta bulanlar,
ne de şanslılar!
Ve kayboldu umudun içerisinde gittikçe küçülerek.
Arabasının camını silerken parmağını kesti çocuklar.
Mezar çiçeği satanlardan besledi sevdasını.
Büyüdükçe ruh yiyenler,
yedikçe alçalanlar,
an gelir bir masalın kahramanı olurlar…
Gülümsemeyen bir çocuktu
ağlayamayan bir adam oldu
ve Tanrı ona gözyaşları yerine
büyükçe bir sevda verdi.
Adam sevdayı
bir taşı yontmak kadar
bir güneş olup yakmak kadar,
bir bulut olup durmak
bir rüzgar olup esmek
bir taş olup yontulmak kadar sevdi.
Uğruna oldu nefsi kadar nefesi…
Öyle değil midir ki
bilye tanesi kadar mutluluk görünmez yapar dünya kadar kederi.
Öyle değil midir ki
içilesi yapar kaynar suyu birkaç çay tanesi.
Kaderi sevdayı taşımakmış gibi
taşıdı sevdayı adam.
Öyle ki;
kapardı gözlerini
kuşlar susar
dereler akmaz
insanlar yoktur
hayatın acımasız yükünün acıttığı her şey
tek tek ayrılırdı huzurundan
ve yalnızca sevdası kalırdı geriye.
İşte tam da böyle anlarda hatırlatır
yasak meyvenin acı tadı kendini.
Adam sevdadan kopmak istese bile kopamayacaktı.
Şayet aynen öyle söyledi Tanrı.
Ama Tanrı şöyle demedi:
Sevda asla terk etmeyecek seni.
Mezar çiçeği satanlar ceset kokmaz
ama cesettir örttükleri.
Bir çiçek gibi örttü adam
sevdasının çürüyen yerlerini.
Büyük sevdaların küçük çürükleri olmaz.
Sevda varlığıyla canlanan bir bedenden
gider ise sevda
geride bir beden kalmaz.
Düşer düşmez sevda kolundan
bir yara açıldı göğsünde adamın
ve ağırlaştıkça gözyaşı dolan bileziği
iki parçaya ayırır oldu bu yoksun bedeni.
Gözyaşları gözlerini parçaladı.
Bedeni ve yaşları adamın,
yedinci günün günahı ile suladı toprağı.
Adam öldü..
Sevda dağıldı.
Ve durmadan aktı Pişon.
Ve yalnızca şu söz kaldı söylenesi geriye
‘mezar çiçeği satanlar
ne de şanslılar.’
(Bu yazı böyle bir olay yaşanmadan,
bir çocuk gözyaşlarını kaybetmeden önce yazıldı.
Bir çoğumuz elinden oyuncağı alındığı için
kendisine az verildiğini düşündüğü dondurma için
parmağına ufacık kıymık battığı için
ağlayan , ağlatan çocuklardık.
Ama içinde yaşadığımız dünyanın bir yerlerinde
çocuklar ; yıkıma,kana ,bombalara,silahlara,ölümlere bakıyor.
Ve tek damla yaş dökmüyorlar artık bu hasta dünya için.
Peki siz söyleyin…
Artık ölüme dahi ağlayamayan bir çocuktan nasıl af dileriz.
Nasıl yaşarız?
Nasıl insan oluruz sözlükten çıkararak manasını?!
Ben söyleyeyim.
‘Umudumuz yaşımızdadır.’
Ne zaman ki çocuklar ölüme ağlayamayacak halden
bir çiçeğin kopmasına yaş dökecek durumda olacak.
Ne zaman ki insan insanlığı öğrenecek.
İşte o zaman umudun güçlü dalları topraktan gelecek.
O zamana kadar
‘Mezar çiçeği satanlar
ne de şanslılar’
Kayıt Tarihi : 1.6.2019 23:35:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!