“ Böl, parçala, yönet! “ yalnızca politik / siyasal bir önerme mi, yoksa başka alanlara da uygulanabilir bir “ laboratuar “ pratiği mi? Toplumbilim açısından uygulamalarını, hatta başarılarını çokça gördüğümüz ve çoğunlukla da egemen erk tarafından gerçekliğe kavuşturulan bu sistematiğin, şiir alanında da yaygın bir biçimde etkinlik gösterdiği söylenebilir mi?
Örneğin, kendi maddi / tarihsel gerçekliğinden kopan şiirin; aslında sanat alımlayıcısından da – dönüşüm ve kendini yeniden üretme olanağından - koparak birey ‘in en dar ve çıkışsız alanına hapsolacağı düşünülmez mi? Zenginliğin gittikçe daha hızlı ve daha astronomik bir biçimde, dünya kapitalist / emperyalist sisteminin merkezi ülkelerine akıtıldığı ve dünyanın geriye kalan kısmının neredeyse Afrikalaşmasının göze alındığı bir dizgenin sanat öznesi / şair için hiçbir önemi olamayabilir mi? O, kurduğu sanal ve sahte şatosunda yalnızca kendi öğrenilen / öğretilen “ bireysel, alabildiğine özgür ve sınırsız sorumsuz “ gerçeğini mi yaşar? Örneğin son on beş- yirmi yılda dünyada olup bitenlerin – Yugoslavya’nın parçalanması ve bu süreçte Serebrenitza ve bütün Yugoslavya topraklarında kıyılan insan toplulukları, artık neredeyse ortaçağa savrulan Afganistan’ın işgali ve oradaki insan acıları, yıllardır savaştırılan Irak’ın, bu kez işgal edilmesi ve orada yaşanan, çağımızın en korkunç katliamlarının “ en sahipsizi “, Afrika ‘da kabile aralarında oynanan oyunlar, Kafkasya ve Hocalı acıları ve bilumum manipülasyonlar… - sanat ve şiir açısından hiç mi söyleyeceği bir şeyler yok? Toplumsal bilincin üç maymun tarafından belirlenmesine şairin de katkı yapmasının ne gibi bir anlamı olabilir!
Yoksa şiir, bütünselliğinden koptukça / koparıldıkça mı değerleniyor? İçerik / biçim uygunluğunun ve şiirin ses, anlam, çağrışım, sezgi, imgesellik vb. öğeleri arasındaki “ yaşamsal “ dengenin yok edilmesiyle mi büyük anlatılar / baş yapıtlar ortaya çıkarılacak? Şiir, yalnızca biçim’e ve biçimsel denemelere indirgendiğinde – sözcüklerin salt alt alta, yan yana, çapraşık, dağınık vb. biçimlerde harmanlanarak “ somutluğuna “ döndürülmesiyle gerçekten şiirin mi kazanacağı umulmaktadır? Yoksa bu bilerek, ya da bilmeyerek verili dizgenin şiir üzerinden onaylanması ve yeniden üretilmesi midir? Biliyoruz ki sanat ürünü aynı zamanda bilinç ve güzellik taşıyıcısı ve iletisi olan; sanat alımlayıcısının etkilenmesi ve aldığı haz’la “ yeni dünyalar kurmayı ” amaçlayan ve böylelikle de kendini başka biçimlerde “ yeniden üretmeyi “ amaç edinen estetik bir enstrümandır. Verili durumdan – maddi gerçeklikten – kendini arıtmış ve insanın tarihsel, ekonomik, siyasal, politik, kültürel, felsefi…açmazlarını seyirlik bir fantezi olarak gören bir şiirin, okuyucu için ne ifade edeceği belli değil midir? “ Şiir öldü, artık okunmuyor, şiir kitaplarını kimse basmak istemiyor “ yakınmalarının nedenlerinden birisinin de bu gerçek olduğunu göz ardı edebilir miyiz? İnsanlar, içinde “ kendilerine ait “ hiçbir şey bulamadıkları şeyleri neden okusunlar ki?
Bir de; egemen erk’in nihilist, anarşist, karamsar, intihar özlemcisi, metafizik, alabildiğine ben merkezci vb. bakış açılarını, sanat alanına “ pompaladığını “ eklersek durumun gittikçe daha da ağırlaştığını ve ağırlaşacağını söyleyebiliriz. Kapitalist / emperyalist dizgenin krizi derinleştikçe, bu alana müdahalesi de daha etkili ve “ yetkili “ bir hale gelmekte ortalık ah’lı, vah’lı, bol göz yaşlı …şiirlerden geçilmez hâle gelmektedir. Neredeyse okuyucusunu,insanın bittiği ve yeniden ayağa kalkma olasılığının ortadan kalktığına ikna edebilmek için her türlü yol denenmektedir. Bir ara kulaklara,tarihin de bittiği “ fısıldanmış “ ama daha sonra, sahibinin sesi, bunun doğru olmadığının açıklamasını kendisi yapmıştır. Bunalım, alabildiğine geniş ve etkili bir “ bunalım edebiyatı “ doğurmuş ama şimdilerde geminin su almaya başladığı fark edilmeye başlanmıştır. Bütün post modern dalavereler, deliği / yarığı kapatmaya yöneliktir; ancak herhangi bir başarı şansı görülmemektedir. “ Bulaştırılan “ şizofreni, insanın ve onun sanatının yeniden toplumsallığını anımsaması ve kendini yenilemesiyle etkisini yitirecek ve şiir insan katında yine eski saygın yerine oturacaktır.
Geleceksizlik, çıkışsızlık, başka bir dünyanın mümkün olmaması yalnızca “ yeni liberal “dizgenin işleyişiyle ve kendisiyle ilgilidir. Aşırı birikimin büyük sorunlar çıkarmaya başladığını, küreselleşmenin tıkandığını ve geleceğinin olmadığını artık kendi iktisatçıları söylüyor. Bu dizge, kendi sınırlarını zorlamaktadır, dizge içinde bu derin krize çözüm mümkün değildir ve bunu en iyi kendi filozofları biliyorlar. Tarihin böylesi, çıkışsızlığa düştüğü zamanlar elbette vardır: Bu dönemlerin, imparatorlukların çöküş dönemleri olarak tanımlandığını da biz biliyoruz. İnsan, yüzyıllar süren bir ortaçağ karanlığını da yaşamıştır. Ama o dönem de aşılmıştır. İnsan, aynı zamanda tarihsel / toplumsal bir öznedir. Bir gün bu “ yeni ortaçağı “ da aşacaktır. Ama bugün, küresel “ neo liberal “ müdahalenin rüzgârına kapılarak yazılan şiir, yarın “ birey bile olamayan bireyciklerin “ hezeyanları, ağlamaları, sızlanmaları olarak çöplüğe atılacaktır. İçinde insan olmayan hiçbir şeyi, insan dağarcığına koyabilmeyi kimse başaramayacaktır. Aslında bugünden olan da budur. Medyanın bu denli pohpohlamasına, ödül enflasyonuna, reklâma, fuar / festival “ girişimciliğine “, allayıp pullamaya karşın bu ”insansız” ürünlerin kendi çemberini kıramayışı ve “üç kişiden beşinin şair olduğu “ bir ülkede yalnızca kendi yörüngesini dönmesi başka nasıl açıklanabilir ki?
İnsan bütündür. Ama en çok da toplumsallığıyla... Sanatı da onun bütünlüğünü yansıtmalıdır. İnsan tarihsel bir öznedir. Sanatı da, onun bu özelliğini anlatmalıdır. Tarihsel bir arka planı olmayan, kurgu itibariyle insanın verili toplumsal gerçekliğini önemsemeyen, bu gerçekliği aşmayı amaçlamayan hiçbir sanat ürünü insani değildir. Şiirde biçim, her zaman öz / içerik’le diyalektik ilişkisi içinde düşünülmelidir. Aşırı biçimci uygulamaların ve şiirde biçimin “ göz alıcılığı” uğruna yapılan özsel / içeriksel ihmallerin, ötelemelerin her zaman bugünkü verili ve egemen sistematiği güçlendireceği anlaşılmalıdır. Ancak o vakit şiir, gerçekten “ bugünün “ bir imgesi olabilir ve onu aşabilir.
Başka bir dünya her zaman mümkündür. Bunu en iyi şair ve şiir bilir.
Ali Tekmil / 25.04.2007 - Urla.
Ali TekmilKayıt Tarihi : 8.6.2007 17:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Selamlar.
İsmailoğlu Mustafa YILMAZ
TÜM YORUMLAR (1)