Buruşuk vakitlerden biri değil
Tanıyamadığım başka bir şey inan
Gece gelinciklerinin bile
Yerlerinde yeller esiyor şu an
Gelecek günleri hayra yorabilir miyim?
Hangi sözcüğü söylesem yalan olur
Üzerimde ziftli sokakların ağırlığı
Bedenimi kıskıvrak saran kolların değil
Tanımını yapmakta zorlandığım başka şeyler var
Kısılmış lambalarda belli belirsiz görünüyor gözlerin
Don kesmiş çiçekler gibi ölüveriyoruz erken
Usanç veren ertelemeler var loşlukta
Yüreğimize çelme takıyoruz mevsimler gibi çekip giderken
Kösnül tangolarda birbirine karışıyor ayaklar
Sen bir yana ben bir yana sürüyoruz atlarımızı
Bir kuru dal üzerinden bize sırıtıyor bütün tanrılar
Irak durabilirsin şimdi bir yerli kaya gibi görkeminden
Ne ki unutma dudağımıza yapışan o eski aşk şarkılarını
Huzursuz olduğuma bakıp da kıyıda durmana gerek yok
Buralarda sensiz de kavrulur kabukları sevdaların
Yıldızlar düşüyor yüreğimize ki yüreğimiz ölü yıldızlar tarlası
Bahçelere sinen şen kahkahalardan eser yok
Kayboluyoruz galiba yitik köylerin dolambaçlı sokaklarında
Seni bilmem olası değil ama
Benim yüreğim şimdi gözaltı uykularında…
yirmisekizeylülikibinondört
Necdet ArslanKayıt Tarihi : 28.9.2014 16:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
kaleminize sağlık....
Şiiri okuyunca 'ya gözün altında ne var' diye sordum, kendime... İnsan neden bakışlarını indirir aşağıya, 'altında görmeyi istediği' bir şey mi vardır?
Sanırım 'karşıya' bakamamanın çekincesidir, indirmek gözlerini... Yasaklı bir bölge var gibi, kaçırmaktır bakışları... Biz alta bakarken, birileri bizi gözlüyor endişesidir...
Yaşama böyle bakmaya alışmak, daha sonraları 'bedenen de' gözaltı hallerine alışmayı doğurur... Kabullenemeyenlerin sesine yabancı kalır, çevirip geçer o insanlar gözlerini, görmemezliğe gelinmek daha ağır bir suç gibi koyar, gözaltında tutulanı...
Ülkemiz ve insanımız yıllardır benzer paradokslarla karşı karşıyadır... Neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda kesinlikle bulanıktır ortam... Labirente benzer yaşam biçimi, bilinç düzeyi düşük toplumların açmazıdır, bizim de açmazımızdır, haliyle...
Şiirin finali çarpıcı bir biçimde gerçeği vurguluyor... 'Seni bilmem olası değil ama/ Benim yüreğim şimdi gözaltı uykularında...'
İşte farklı konumlardan bakmanın belirsizliği...
Kutlarım Necdet, sevgili dostum...
Çocukluğumuzda da gözaltında değilmiydik biz?... Sobaya dokunma, yanarsın, cıss. Onunla oynama, şuraya gitme. Şu kitapları okuma, henüz sana göre değil... Örnekler saymakla bitmez. Sonra göz altıların türü değişti. Ama sonuçta yine Gözaltı İŞTE...
Gelecek günleri hayra yorabilir miyim?
Hangi sözcüğü söylesem yalan olur
Üzerimde ziftli sokakların ağırlığı
Bedenimi kıskıvrak saran kolların değil
Tanımını yapmakta zorlandığım başka şeyler var
derken şair yarınlar adına endişelerine de değiniyor şair usulca.Zorlanmaz zorlanmasına tarife de sırasını bekler anlatmak için.
Kösnül tangolarda birbirine karışıyor ayaklar
Sen bir yana ben bir yana sürüyoruz atlarımızı
Bir kuru dal üzerinden bize sırıtıyor bütün tanrılar
Irak durabilirsin şimdi bir yerli kaya gibi görkeminden
Ne ki unutma dudağımıza yapışan o eski aşk şarkılarını
Huzursuz olduğuma bakıp da kıyıda durmana gerek yok
Buralarda sensiz de kavrulur kabukları sevdaların
Oysa inadına tutunmak gerek sevdalara sıkıca. Elimizde ne kaldı ki dünlerden? Yarınlar belli mi?...
Bir yandan sevgiliye seslenirken, içinde bulunulan koşulların ağırlığını da yansıtıyor dizelere.Kim bilir, gece gelinciklerinin olmayışı da o yüzdendir belki.Üzerimize çöken ziftli karanlıklardan... Ne çok türden gözaltı var üzerimizde gerçekten. Ahhh... diyor insan...Bir sihirli değnek olmalı. İnsanları gözaltına alanların gözlerini oymalı. Bunca yoğun gözaltındayken sevdasını bile doya doya yaşayamıyor insan...
Kutluyorum öğretmenimi bu güzelim şiiri için. Yine çok hoş bir şiir okumanın hazzıyla ayrılıyorum sayfadan. Nicelerine diyorum. Saygım sevgimle...
TÜM YORUMLAR (7)