Nasıl sığdırayım birkaç mısraya
Senin gibi şiir tutan görmedim
Namın yayılmasın yedi kıtaya
Senin gibi göze batan görmedim
Gülüşünü görse bir göz kazara
Kıskanır duyanlar, gelir nazara
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiirde eğer tek eksiklik bulan kişi varsa eksikliği kendindendir.
Çünkü şiir şairin kalbinden değil. Ona ilham veren ruhundan çıkmıştır.
tebrikler, kaleminize yüreğinize sağlık
Nasıl sığdırayım birkaç mısraya
Senin gibi şiir tutan görmedim
Namın yayılmasın yedi kıtaya
Senin gibi göze batan görmedim
*
TEVRİYELİ Mİ, KİNAYELİ Mİ?
Günümüzde şiir yazanların çok büyük bir bölümünün, şiirlerini yazarken, edebi sanatları dikkate alarak şiir yazdıklarını hiç düşünemiyorum.
Hece şiirlerinde öncelikle ölçü ve uyakların doğru kullanımı; mana bakımından anlamlı, içten söylenmiş olması.
Serbestte ise herkesin kendine has bir tarz tutturmaya çalıştığı aşikâr. Akıcı, anlamlı, uyumlu olması ve içtenlik yeterli gibi düşünülmekte.
Bu şiirde de, sanat yapmak için şiir yazılmış olabileceğini pek düşünemiyorum. Kendiliğinden oluşan, belki de bilmeden yapılan ve kendiliğinden oluşan bir sanat söz konusu olabilir. Aslında şairden (şiiri yazandan) çok, şiir tahlili yapan eleştirmenler, tahlilciler, analizciler veya yorumcular bu işe daha çok yer vermekteler. Şiirdeki sanatları, kullanılan dili, şek özelliklerini irdelemekteler.
Bu konuyla ilgili olarak sadece ilk dörtlüğü örnek olarak vereceğim.
Bu dörtlükte bir başka şair hem övülmekte, hem de arka planda (tevriyeli olarak) yerilme hissi verilmeye çalışılmakta.
İkinci dizede “Senin gibi şiir tutan görmedim” görünürde şairliği övülürken, bir yandan da –uzak anlamı- eleştiri varmış gibi görünmekte.
3. dizede “Namın yayılmasın yedi kıtaya” demekten kasıt nedir?
Büyük şairse namı yedi kıtaya, özellikle günümüzde, çok çabuk yayılır.
4. dizede de “Senin gibi göze batan görmedim” dizesinde de göze batmak deyimi pek olumlu anlamda kullanılmaz. Dizede İlk anlam olarak, göze görünen, bilinen gibi bir anlamda kullanıldığı düşünülse de, kast edilen anlamı bu değil zannımca.
Bir yandan da mecazi anlatımların çokluğu dikkat çekiyor.
Şimdi kullanılan deyimlere şöyle bir bakalım.
“birkaç mısraya sığdır(mak)”
“şiir tut(mak)”
“Yedi kıtaya namı –yayılmak- yayılma(mak)”
“göze bat(mak)”
Bu dörtlükteki deyimlere baktığımızda, gerçeğin mecaz yoluyla dolaylı anlatıldığı görülür. Böyle bir anlatıma da “kinaye”, kinayeli anlatım denir.
Yaşar Aydın Beyi kutluyorum
Hikmet Çiftçi
14 Ekim 2014
“GERÇEK DOSTLAR BİRLİĞİ”
Anlamı,anlatımı etkileyici harika bir çalışma,
sizi ve değerli kaleminizi
can-ı gönülden kutluyorum,saygılar.
........................
Göz görüp gönül sevince tek geçer , kaleme saygıyla +..........asena
hece ölçüsünü güzel kullanıyorsunuz
tebrik ediyor
nice şiirlere diyorum
Duygulu, ritmik, güzel bir heceydi.
Kutlarım.
Selamlarımla.
dilinize yüreğinize sağlık güzeldi şiiriniz kaleminiz daim olsun
Eyleyipte şu gönlü kendine ram
Sonra çekip gittin ne tasa ne gam
Bir bakışta vurdun on ikiden tam
Senin gibi kurşun atan görmedim
Duygusu, akışı ve dimağa bıraktığı lezzeti ile mükemmel bir şiirdi Yaşar Bey Kutluyorum nicelerine... Sevgi ve selamlarımla...++
Bu şiir ile ilgili 53 tane yorum bulunmakta