Quickpost this image to Myspace, Digg, Facebook, and others!
Bir kere niyet etti her şeye rağmen gider
Bildiği tek bir şey var yol yürümekle biter
Aslında gitmesini gerektiren şey yoktu
Ama bu İskenderdir ilgi arzusu çoktu
Vakit geç’miş farketmez ya da hava kararmış
İskender yola çıkmış bir macera ararmış
Belki de biraz köyde biraz da Çaykara’da
Gezip dolaşacaktı kalacaktı orada
Yakında dönecekti çok işleri var idi
Acele etmeliydi çünkü vakit dar idi
Yayladan hareketle köye gitmek istedi
Anasi oğlum gitme vakit çok geçtir dedi
O çoktan hazır imiş lastikler ayağında
Güneş kızıla dönmüş gülümser afağında
Bir yandan annesine tebessümle bakarak
Bırak da gideyim der yüreğini yakarak
Annesi de mesajı almakta gecikmemiş
Hazırlığa başladı daha karşı çıkmamış
Bir şeker çuvalına koydu süzme yoğurdu
Oğlunu çok severdi ne hevesle doğurdu
Her şeyden birer parça azığını sağladı
Çuvalın ağzını da sıkı sıkı bağladı
Köye boş gidilmezdi şartların gereğiydi
Anasının kuzusu hem evin direğiydi
Sırtında siyah montu artık yola çıkmıştı
Çuvalı bir sopayla omuzuna takmıştı
Çok severdi İskender yaylanın havasını
Hele sabah vaktinde muhlama tavasını
Her taşı, toprağında mutlak vardı anısı
Bir yayla ormanında doğurmuştu anası
Sancıları tutmuştu geri dönüş yolunda
Böyle eve dönmüştü İskenderi kolunda
Şimdi büyümüş artık yaşı oldu onyedi
Koca bir adam oldu nice çuval un yedi
Tüm hayatı boyunca hep köyünde kalmıştı
Her yaz dönemlerinde yaylasına gelmişti
Hayatından memnundu son derece mutluydu
Geleceğe yönelik iyimser, umutluydu
Devamlı çalışarak yapıyordu her işi
Neşeli delikanlı becerikli bir kişi
Arkadaşları çoktu yarenliği severdi
Hem olgun hem dolgundu herkes onu överdi
Çok kez dostları için belâda idi başı
Gözü kara biriydi genç olsa bile yaşı
Çaykara’ya inince er geç olay olurdu
Hemen arkadaşları onu gelip bulurdu
Başka köylü gençlerle takışıp dururlardı
Beraber kavga eder beraber vururlardı
Ağır yük omuzunda geldi “Mangan’a” kadar
Sık ormana girecek yüreği küt küt atar
Buradaki ağaçlar ona aşina idi
Ürpertisi gereksiz boşu boşuna idi
Belirli ağaçlarda adı kazılı idi
Uzaktan görünürdü kalın yazılı idi
Mangan’ı bir solukta bitirmek istiyordu
Acele etmeliyim sıklaştı sis diyordu
Ayaklar çimenlerde çoktan ıslanmış idi
Geriye dönüp baktı biraz hislenmiş idi
Artık kom evlerini bile zor görüyordu
Hiç aldırış etmeden ileri yürüyordu
Yükü gittikçe sanki daha ağırlaşmıştı
Yorulmaya başladı vakit ilerlemişti
Daha öncede geçmiş buraları ve lâkin
Arkadaşı olurdu değildi böyle sâkin
Ama hâl-i hazırda hiç bir sorunu yoktu
Yalnızlık değil ezen, omuzundaki yüktü
Yol daracık patika zor ile seçiliyor
Bu yollardan geçerken hep tek tek geçiliyor
Şimdi bir canavarla karşılaşırsa eğer
Mutlaka her ikisi biri birine değer
Böyle bir düşünceyle ürpermeye başladı
Bir korku sardı onu yüreğine işledi
Hayvan uğultuları hayaliyle ürkmüştü
Ağaçları yaratık sanıp öyle korkmuştu
Akşam çoktan olmuştu hava da kararmıştı
Korkudan beti benzi iyice sararmıştı
“Oksodi’ye” varınca yağmur çok hızlanmıştı
Bin pişman olmuş artık vahlanıp sızlanmıştı
Korunma şansı yoktu devam etmeli idi
Yağmur çamur demeden artık gitmeli idi
“Tsaluka’ya” varınca göz gözü görmez oldu
Artık aklı durmuştu bir yere ermez oldu
Bir dostu varmış onun elfeneri var idi
Düğmesine basınca bir güzel yanar idi
Ah dedi ne olurdu el fenerim olsaydı
Ona babası almış, benimki de alsaydı
Bir hayvan hırlaması bu esnada duymuştu
Hani yolu görmeyen, öyle hızlı koşmuştu
Bu duyduğu hırlama ayının sesi idi
Ya da çok korktuğundan kendi nefesi idi
En yakın eve varıp kapısını yokladı
Acaba anahtarı bunlar nerde sakladı
Bulmayınca yokladı kapısını ahırın
Bunlar tezahhürüdür korku denen kahırın
Can havliyle kapıyı tekme vurarak açtı
Ayı var korkusuyla hemen içeri kaçtı
Artık içeri girmiş ıslaktı her tarafı
Bir kibrit bulmak için yoklamıştı etrafı
Hem tir tir titriyordu hem de çok acıkmıştı
Kibriti bulur bulmaz büyük ateş yakmıştı
Kemali afiyetle azığından yemişti
Anam ne büyük insan ne akıllı demişti
Yatma vakti gelmişti döşeği serip yattı
Ama en önemlisi rahata erip yattı
Artık keyfi yerinde sırtüstü uzanmıştı
Neydi bu acelesi bu gün ne kazanmıştı?
Yarını anımsayıp düşüncelere dalmış
Bu gün ne düşünmüştü bu gece nerde kalmış
Oyalanmadan hemen eve gitmeli idi
Üstü başı kirlenmiş banyo etmeli idi
Sabahtan kalkar kalmaz eve ulaşmalıydı
Güzel kıyafetleri giyip dolaşmalıydı
Düşündükleri bunlar ne mümkün uyuyacak
Ayakkabıları da bir güzel boyayacak
Yaylada bir dostundan bir haber duymuş idi
Gençlik başında duman aklına uymuş idi
Raife’ler geldiler demesiyle beraber
Anında değiştirdi dünyasını bu haber
Hemen eve giderek annesine söyledi
Böylece akşam üstü yolculuğu eyledi
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Bunları düşünürken daldı derin uykuya
Rüya alemindedir yer kalmadı kaygıya
Sabahtan uyanmıştı insan sesleri ile
Dinlemeye koyuldu garip hisleri ile
Küçük patika yolu oradan geçiyordu
Geçenler birbirine derdini açıyordu
-Tarlaya ben giderum, ahıra ben giderum,
Çecuklere bakarum, yemekleri ederum
Gene da yaranamam ne biçim insandurler
Anlayamadum gitti bana mi düşmandurler?
-Kız kocan ne yapayur, anasindan yana mi?
Hacan bişey deyecek onami der sana mi?
-Yok yook onda da iş yok, ne yapacağum bilmem..
Gider isem bobama belki da daha gelmem.
Sesler uzaklaşmıştı artık duyulmaz olmuş
Sabaha merhabalar içi heyecan dolmuş
Bacadan içeriye ışık süzülüyordu
Hava çok iyi diye buna üzülüyordu
Çayır kesme zamanı dönse mi dönmesemi
Köy dersen onu bekler inse mi inmesemi?
Köye gitmek üzere yola çıkmış bir kere
İkilem arasında yüreği pare pare
Köye inme arzusu ona galip gelmişti
Dünden beri bir haber kafasını çelmişti
Herkes yukarı doğru o aşağı giderdi
Gören mutlaka ona böyle nereye derdi
Sonunda köye indi, derin bir soluk aldı
Ne kadar da istese yayla aklında kaldı
Etrafta in cin yoktu herkes gitmiş çayıra
Şimdi köyde gezmeyi kimse yormaz hayıra
Bakkallar kapalıydı. bacalar tütmüyordu
Bir kaç ihtiyar kaldı elleri tutmuyordu
İnsanlar görür diye doğruca eve gitti
O anda gezmek değil çalışacak vakitti
Evin anahtarını olduğu yerden aldı
Bir yerden kaçar gibi hemen içeri daldı
Kendini o kadar çok iyi hissediyordu
Bu gün köy ne güzeldir hava nefis diyordu
İlk önce içerdeki sobayı yakmış idi
Sonra balkona çıkıp etrafa bakmış idi
Raifeler gelmişti çamaşır asmışlardı
Evlerinin önünü çevirip kesmişlerdi
Kalbinin daha hızlı çarptığını anladı
Hemen içeri girip gününü planladı
Kot pantolonu giydi saçlarını taradı
Evde yalnız oluşu işine çok yaradı
Artık dışarı çıkıp hazırlandığı anda
Ummadığı bir dostu geldi aynı zamanda
Ayakları sesinden onu tanıdı bildi
Kapıyı tokmakladı bu gelen İsmaildi
-Ooo İsmail, hoş geldin, nereden düştün böyle
Ne var ne yok nasılsın bana her şeyi söyle
-Hoş bulduk İskenderim, hayırdır bu ne şıklık
Bunun bir anlamı var ya sevda ya aşıklık
-Yooo dedi Çaykara’ya gitmeyi diliyorum
Bu sabah eve geldim yayladan geliyorum
-Bugün salı değil ki? Ne işin var orada
Herkes çayıra gitmiş kimse yok Çaykara’da
-Salı değil elbette, görülecek işim var
Çok da önemli değil ufak bir telaşım var
-Haa öyle mi! ..o halde ben de gelebilirim
Bu gün boşum, işim yok senle kalabilirim
Senile ister isen, biraz gezer geliriz
Bu gün benim işim yok, her şey yapabiliriz
-İşin yoksa gel tabi” diye cevaplamıştı
Halbuki biraz önce neyi hesaplamıştı
Bu zamansız misafir tüm işini bozmuştu
Sevinir gibi yaptı, içinden çok kızmıştı
Mecburen Çaykara’ya gidecekti boş yere
Derdini anlatamaz, kalmadı başka çare
Belki şimdi annesi yolunu gözlüyordu
Herkes çayır kesiyor çaresiz izliyordu
Böyle güzel havada köyde bulunuyordu
Hoş bir şey değil idi ayıp biliniyordu
Üstelik Çaykara’ya gidip de dönecekti!
Bu havada oraya fuzuli inecekti
Artık iki arkadaş el ele vermişlerdi
Istikamet Çaykara ve yola girmişlerdi
İlkokulu beraber okumuştu ikisi
Bir birine çok idi saygısı ve sevgisi
İsmail konuşuyor kah köyden kah kazadan
Kah okul kah Trabzonspor kah zulüm kah ezadan
İskender de bir yandan düşünüp duruyordu
Kafasının içinde planlar kuruyordu
Şimdi ne yapacaktı İsmaile ne derdi
Bu havada Çaykara terkedilmiş bir yerdi
Çay haneye uğrarız bir şeyler uydururum
O çayını içerken ben işimi görürüm
Nitekim öyle oldu kalkıp okula gitti
Müdürü gidip buldu onunla sohbet etti
Çay ocağına doğru giderken bir an durdu
Bir dükkanın önünde Raife’leri gördü
Demek onlar da bu gün Çaykara’ya gelmişler
İhtiyaçlar var diye yollara dökülmüşler
Hemen oradan dönüp bir caddeye girmişti
Üstü başı dağınık ona düzen vermişti
Raifeler yapmıştı alış verişlerini
Artık bitirmişlerdi orada işlerini
Babası arabanın kapısını açmıştı
Ailece her birey arabaya geçmişti
İskender otarafa doğru baktı gizlice
Raife gördü onu güldü nazlı nazlıca
Sonra araba köye doğru hareket etti
İskender mahzun mahzun çay ocağına gitti
İsmail görür görmez hemen lafa girmişti:
-Raife’lyi gördün mi diye ona sormuştu
İskender gördüm dedi gayet sakin bir sesle
Köye gidelim dedi istekle ve hevesle
Çaykara’da durmanın bir anlamı yoktu ki
Hem yapacağı işler o kadar da çoktu ki
****************************************************
Sabah erkenden kalkmış, çantasını alarak
Yayla yolunu tutmuş, heyecanlı olarak
Hava da çok güzeldi acele etmeliydi
biran önce yaylaya çayıra gitmeliydi
Sabahın serininde iyi yol almış idi
Aynı tempoyla devam, zaten az kalmış idi
Yaylaya vardığında ilk önce eve gitmiş
Çayıra gitmek için hazırlığını etmiş
Tahmin ettiği gibi annesi evde yoktu
Çünkü hava iyiyiydi yapacağı iş çoktu
Malzemeleri alıp çayır yolunu tuttu
Bir heyecan sarmıştı yorgunluğu unuttu
Annesi çayırdaydı, selâm vermişti ona
Hemen işe koyuldu buluştu oğul, ana
Annesi çok sevindi İskender’ i görünce
Yine de naz eyledi oğlu selâm verince
Neredeydin uşağum dün beni çok beklettin
Evin bütün yükünü annene mi yüklettin
-Ana, şimdi keserum bitururum çayiri,
Ha şimdi iş zamani yok kavganun hayiri
Annesi İskender’in severdi bu yönünü
Tatlıya bağlar idi her kavganın sonunu
Zaten düşünülemez anasına küsmesi
Yayladan başlamıştı artık çayır kesmesi
Kese kese inecek köye varana kadar
Gençtir İskender keser tozu dumana katar
Havaya güvenilmez acele etmeliydi
Bir çayıra başlansa aynı gün bitmeliydi
Her tarafı kesmişti ikindiye varmadan
Bu işi de halletti hiç kendini yormadan
Hemen kestiklerinden annesi bir yük sardı
Karanlık bastırmadan ikisi eve vardı
İnekler otlamaktan çoktan geri dönmüştü
Ocakta ekmek vardı ateş yeni sönmüştü
İskender aceleden peynir ekmek yiyerek
Çayıra gidiyorum annesine diyerek
Gündüz kestiklerini bir araya topladı
Sırtına bir yük sarıp yarını hesapladı
İskender kendini çok yorgun hissediyordu
Bu hayat şartlarına artık pes ediyordu
Çok yorucu bir gündü köyden yaylaya çıkmış
Bir dakka dinlenmedi bu hayat ne gıcıkmış
Devam edecek........
Mikdat BalKayıt Tarihi : 11.1.2007 20:45:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Şiirde geçen yabancı kelimeler, yöre diliyle bazı yerlerin isimleridir ki Türkçe karşılıkları yoktur, Gorgoras = Eğridere köyü Mangan = yayla yolunda bir ormanın adı Oksodi = yayla yolunda bir kom mevkii Tsaluka = yayla yolunda bir kom mevkii
çok güzel eline sağlık,sesli kısmını kaydetmek istedim ama başaramadım,
sebep-i hikmeti nedir acaba?
çok da hoş ve asıl önemlisi
öykülerin en uzuni rekordur daaa
kutlarım ozan kardeşim
kutlarım vesselam
-Raife’lyi gördün mi diye ona sormuştu
İskender gördüm dedi gayet sakin bir sesle
Köye gidelim dedi istekle ve hevesle
Çaykara’da durmanın bir anlamı yoktu ki
Hem yapacağı işler o kadar da çoktu ki
EYVALLAH CAN DOST EYVALLAH İSKENDER'İN DESTANI GÜZEL OLMUŞ GÖRÜNEN O Kİ BİR HAYLİ SÜRECEK .BİR HAYLİİ EMEK SARFETMİŞSİN AMA DEĞMİŞ .GÜZEL VE LATİF OLMUŞ
YÜREĞİNE SAĞLIK
MUHABBETLE KAL
AHMET AKKOYUN
HEMDE ZEVKLE.
MİKDAT BAL YAZINCA.
USTA ZEVKLE OKUDUM AMA NERDEYSE GÖZLERİM BOZULACAKTI.
DEVAMINI BEKLİYORUZ.
TEBRİKLER.
SELAM VE DUA İLE.
TÜM YORUMLAR (8)