Sen nesin ey gönül!
Cennetten düşen bir inci tanesi mi?
Yoksa has bahçelerde öten bülbüllerin efendisi mi?
Varlığın, ete ve kemiğe bürünmüş bedenimi,
Arşın kollarına sığmayan âlemlere çevirdi
Gün olur hem sevinir hem ağlarsın
Bazı dostlara karalar bağlarsın
Sevdiğine cennet köşklerinin tahtı
Sevmediğine nefret çukurlarının en azaplısı oluverirsin
Sen nesin böyle ey gönül!
Aşk deryalarının döküldüğü sandukamı
Yoksa cihanların gizlendiği ıssız bir sığınak mı?
Kimine muhabbet bağından salkımlar sunarsın
Kiminden de bir başağı kıskanırsın
Bazen bir dilbere verince kendini
Gözün görmez cihan feda edipleri
Sen nesin böyle ey gönül
Gözün âmâ olsa hakikate susar dudakların
Dilin lal kesilse âlemleri küstürürsün kendine
Bir an açılıverse gözlerin;
Cümle âlemi seyre dalıp
Seyyah olup aşarsın hikmet denizlerini
Kimi zaman küçük bir çocuk gibi ağlar
Kimi zamanda mukarreb bir veli olup nazarların cihanı dağlar
Nasıl bir hilkatin varsa senin
Eritirsin granit kalpli zalimleri
Nasıl bir paye ki madeninin cevheri
Alçak damgasını verseler eline
Alçak gönül olup vurursun tokadı, nadanların hayasız yüzüne
Sen nesin ne değilsin bilemedim amma!
Göklere ve yere sığmadım diyen Rahmanı
Nasıl sığdırdın sinene
Budur ilm-i ledünün tek muamması
Kayıt Tarihi : 25.3.2021 13:09:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!