Senin güzelliğinden
Bir gökyüzü yaptım çocuklara
Bu yüzden onlar
Hiçbir masala sığmadılar
..
Bir duygu yaşıyorum, içimde sımsıcak,
kuşlar gibi hür, gökyüzü gibi uçsuz bucaksız
gecesiz, gündüzsüz....
yersiz, yurtsuz; zamanın ötesinde
..
Dumanlı kız, dağların yari.
Dağlarsa benim düşmanım,
Dağların yüreği dağlanmış mıdır da ,
Işıl ışıl gökyüzü bile ağlar.
..
Bulutsuz olmuyor gökyüzü
Çoğu zaman.
Bu yüzden bulutları sevmeyi öğrendim,
..
gelseydi gelirdi.düş gibi bir şey boylu boyunca uzanmış gölgesiyle.sus.nereden bilebilirdi denizi görmeyen yosun kousunu.alt tarafı terkedilmiş bir yürek işte çarpıp duran gözkoyan varsa dalgınlığındandır.unut. sanada düşen bir şeyler vardı paylaşım lacivertlerinde. elleri ki sabun tozu kokardı biraz buluttu. dünyalığını acılarına yüklemiş ahiret sualleri dindiğinde nerede o güzellik.suçladığın kaçıncı cümle düşüklüğü bu, elleri havada. ya kazayla doğsaydı öpmediğin dudaklar kanar gibi.sonrası korkuların en işlek caddesi.söz hapsi. bana da yer açın denmez ayıptır.gülme.yırt şimdi tırnaklarınla beyazlığını yüzünün. tükür durduğu yeter dudaklarında o cenabet isim değişikliğinin.aldırmazlığın çocukluğunu oyna.dur biraz. saatleri ayarlama atelyesinden de kovuldun.gül hadi.belki de sana öyle geliyordu güzel değildi martılar.hem adını bile unuttuğun kız da güzel değildi.saçları sefalar getirdiniz boş duvarlarına beynimin.gölgeler siz kendiniz kendinizi istediniz.içmeye devam.bu dolmuş yanlış yere götürüyor seni.boşver.neresinden bakarsan bak tutarsız bir bulut çarpışması.gökyüzünde tıs yok.vardiya usülü ölüyor ya insanlar. biri dese onlara.ah bu şarkılar detone olmuş ağızlardan mı çıkmalıydı? şimdi sırası mı telefonun çalmasının.uykum nerede.düşler yanlış bir gözlük numarası.aşk.hadi canım iç.benden geriye ne kalırki; hüzün yıllanmış şarabı ruhumun. o zaman siz vapur sirenlerini bir de martıları paket yapın dönüşte alırım.bırakın dağınık kalsın acılarınız böyle de güzelsiniz.sinirli bir el değmiş gibi kıpkırmızı gökyüzü.bu günü defter arasında kurutmalı.hem ne diyorum size deminden beri, niye dinlemiyorsunuz; gelseydi gelirdi...
..
Memnuniyetsiz,gözüyaşlı çocuklar,
lunaparkı doldurmuşlar.
Lunapark bilmeyen çocuklar,
gökyüzü,taş,toprakla mutlu olmuşlar.
..
Sen miydin zindan gecelerimi aydınlatn güneş
bahtıma doğup hüzünleri yakan ateş
gökyüzü bile bir başka ağlıyor artık
Hüzünlerin durağı burası değil artık...
..
Yıllardır bakıp geçtiniz yüzüme, kalbime dokundunuz, canımı yaktınız... Şiirler yazdınız mısra mısra, ruhumu şiirle bezeyip kanıma katran karıştırdınız. Bazen bir iskelede benimle konuştunuz, zorla sırdaş yaptınız beni ama hiç dinlemediniz. Aşık olanlar da oldu bana, taşlayanlar da... Hiç söz hakkı vermediniz.
Sevdanın en derinini ben yaşadım oysa.. En yürekliniz bendim ve en asiniz.. En çılgınınız, gözü karanız... Çatal karam çingenem dedikleri de bendim, vesikalı yarim de, güzel komşu Fahriye Abla da, susan solgun sazendeler de bendim aslında, hiç farketmediniz mi? Çünkü aşkın her türlüsünü ben yaşadım, bu yüzden aşıklar bende daha bir aşık olurlar, dertliler daha bir dertlenir, şairler daha bir derine iner bana bakınca...
Deniz durgunsa bilin ki düşünceliyim, kederliyim o gün... Alın bir yetmişlik dökün denize; sonra bakın nasıl dalgalanıyor deniz, nasıl döküyor içini, savuruyor kendini ordan oraya... Yağmur yağıyorsa dokunmayın sakın, ağlamak zor geliyor bazen, dokunmayın akıyorken aksın gözyaşlarım. Pırıl pırılsa gökyüzü, mutlaka bana bir tebessüm bırakın, çünkü o günlerdir benim en aşık, aynı zamanda en yalnız anlarım.
..
İlk önce kalbınız duracak o ayrılma kararı verdıgı andan itibaren yaşamak istemeyeceksınız fakat onu düşündüğünüz için istemeyerkte olsa vazgeceçeksınız.Daha sonra onunla ilgili düşler görüp rüyaıda onun adını sayıklayarak kan ter içinde uaynacaksınız.Sonra onunla gittiginiz yerlere gidip Gökyüzü yağmurları gibi ağlayacaksınız.Ve daha sonra her hafta sonu buluştuğunuz yere gidip belki gelir ümidi ile bekleyeceksınız.
Ve gelmeyecegını bile bile ordan ayrılmak ıstemeyeceksınız.Sonra yolda yürüken sankı yanınızda o varmış gibi yoldakı ınsanlar size bakerken ona bakıyomuşlar gibi hissedeceksınız.Ama öyle olmadıgını anlayacında halınıze ısayan edeceksınız.Sonra Evde onu düşünürken (ki hiç aklınızdan gitmeyecek) bir kulagınız telefonda bir gözünüz de ekranda olacak hanı belkı ara ümidi ile zerre pişmanlık duymadan bekleyeceksınız.Her telefon çalışında Afizeyi onun adını söyleyerek acıp o olmayınca pişmanlık dolu bır ses tonu ile kapatacaksınız.Ve heer akşam onun adından oluşan binlerce şiir yazıp şarkı söyleyeceksnız.Ve sonra onu her gece ay'a anlatıp Ay'a barışmalarınız için dua edeceksınız.Çok daha sonra onubnla beraber dınledıgınz parçayı nerde duyarsabız duyun o anda herşeyi erteleyişleriz olacak.Ama herşeyi erteleyeceksiniz.Her şarkınız çaldıgında onu düşünmeden edemeyıp size geri gelmesı için saatlerce yalvaracaksınız.Ve sonra siz siz olmaktan cıkıp hiç bir şey olamayacaksınız.Onsuz hiç bir işe yaramadıgınızın farkına varcaksınız.Daha sonra benliğinmizi kaybedeceksınız yürümeye baişlayacaksınız ayaklarınız yereye götürürse götürüsün hiç bir şey umrunuzda olmayaca.Size tuhaf tuhaf bakan insanlara sizde bakacaksınız Ve sonunda ÖLÜMÜ isteyeceksınız ama ONSUZ olmadığını anlayacaksınız......
işte böyle Bunlara rağman ayrılma kararınızdan vazgeçmediysenın katlanın bunce acıya katlanabılırsenız tabiii...
..
Şimdi saat sensizliğin ötesi kezbanım
Yıldız doğmuş gökyüzü ay-aydın
Avutulmuş çocuklarçokyan sustu
Birben kaldım tenhasında gecenin.
..
Maviliklerle dolu bir gökyüzü istedi hep,
Ufukları arardı gözleri,
Rengarenk kırların ortasında,
Aradığı aşkı yaşamak isterdi,
Ta ki; bu dünyadan göçünceye dek....
..
Yanılmışım
Ne gökyüzü resimlerdeki kadar mavi
Ne de sonbahar zannettiğim kadar çetinmiş
Bir fırça lazım bana
Yüzündeki boyalardan az akıt kabıma
Sen değiştiysen bu gökyüzü neden değişmesin
Yanılmışım
..
Siz siyahı bilir misiniz? Bu şehir ve hepiniz simsiyahsınız oysaki benim için…Çaresizliğimin siyahlığında gözlerimin tek kanıtı gözyaşlarım…Fakat ne yüreğim, ne dilim, ne de yaşama sevincim simsiyah… Pişmaniyenin tadını ve kokusunu duyumsamama engel değil simsiyahlığım… Ne yüreğim, ne dilim, ne de yaşama sevincim simsiyah...Birtek kırmızıyı ve maviyi bilmiyorum…Elmada kırmızıymış oysaki, sevgilinin dudakları da…Toprak da kahverengiymiş, sevgilinin gözleri de…
Bir kentte kör bir kadın olarak yaşamanın nasıl bir his olduğunu hiç düşündünüz mü? Beş dakika boyunca gözlerinizi kapatın ve izmiti düşleyin....Bir an bütün görüntü silinsin gözlerinizden, sadece izmiti dinleyin ve en güzelini hayal edin...Hergün yürüdüğünüz yollarda açılan bir çukurun sizin için nasıl bir tuzak olduğunu şimdi anlıyorsunuz değil mi? Hayat bilgisinden bir hayat bilgisi.Düştüğünüzü hayal ediyorsunuz o çukura ansızın ve ardından geçen bir hafta ‘Kırık bir kol ve tuzlu gözyaşlarının isyanı’.Ve gözleriniz kapalı yine bu kez yol kenarındaki bariyeri sopanızla yokluyorsunuz ölçüsü tam istediğiniz gibi takılmıyorsunuz... O an anlıyorsunuz ki üzüntüden dökülen gözyaşları ile mutluluktan dökülen gözyaşlarının tuzluluk oranı aynı. İşte tam bu noktada bu ülkenin özel bir vatandaşı olduğunuzu seziyorsunuz.
Sürekli bir düş gücü içerisindeyim...Bazen ayaklarım hayallerime yenik düşüyor.Pek çoğundan fazla tanıyorum İzmit’i, belki birgün düşlerim sissiz kalır ümidi ile.Yürüyüş yolundaki tren sesini hatırlıyorum gezerken, kuş seslerini duyuyorum türünü çıkaramasam da... Asırlık çınarları hissettiğimde günümü ve sözcüklerimi harcadığım her gün gizlediğim bütün sırlarım ve yaşamın bıraktığı bütün egzotik esintiler özgür kalıyor...
Kentin sadece şehirler arası yolculuklarda otobüs penceresinden kalan bir iz olmadığını hissediyorum ve onu tanımak için onunla elele dolaşıyorum.Bu kez o benim elimden tutuyor düşmeden rahatça gezebiliyorum. Fabrika bacaları, yüksek sis, sıkışık evler ve kalabalığın ürkütücülüğü değil sadece bu şehir bende. Nikomedya’yı, saat kulesini, körfezi anlattırıyorum defalarca...Digital kent müzesine gidiyorum duymak için İzmit’i....Sahilde martı sesleri ve temiz havayı içime çekiyor bir nefesin üstüne bir nefes daha tadıyorum deniz kokusunu.Gözlerime bir saatlik şans verilse diyorum ilk marmara denizine bakıyorum...Sonra saat kulesi, Nikomedya, Yenicuma, Fevziye, Maşukiye, Gölcük, Değirmendere Karamürsel...Hayal denizimdeki kum saati doluyor...Ve zaman yetmiyor...Çocukluğum aklıma geliyor ilk gökyüzü sözcüğünü duyuşumu anımsıyorum...Herşeyi dokunarak öğrendiğim çağımı ve ona da dokunmak isteyişimi...Sonra bunun imkansız olduğunu anlayışımı ve şimdi ise Marmara Denizi’ni görmemin gökyüzü kadar uzakta olduğunu...Hayır bu duyguyu kendime yakıştıramıyorum, kalkıyorum... Kulun geleceği bir bilmece biliyorum ve Fevziye’ye güvercinlere yem atmaya gidiyorum...
..
Ömrümden ömür gitti demişler,
Var mı yaşamayan, duymayan.
Bazen soluğu kesilir gibi olur,
Bazen ne uyur ne de oturabilir insan.
Zaman hiç ilerlemez,gözleri bitkin...
Belli olmaz yerde mi havada mı yürüdüğü
Kararır gökyüzü,
..
Yargıla kuçuları gökyüzü
Haklarını zorla aldılar
Kolayca verdiler sevgilerini
Birkaç kemik uğruna
..
Bu şehri,bir hüzün sarar,seni yazdığım zaman.
Adın ayrılık adın sonbahar.
Gitme yüreğim,gidişine dökülür bütün acılar.
Ağlar gökyüzü,bulutlar erir hırsımdan.
Gitme,gitme bu şehir sen kokar sen açar çiçekler,
Gökyüzü sen olur,sen dolar kadehlere,
..
Her şey her şeye serilir
Ayağımıza çimler
Gözlerimize deniz serilir
Yavaşça yaslanırsak
Bir dağın yamacına
Gökyüzü yorgan olur
..
sürme balcğı yalanlara, ince bir hatırlatma
güneş bir yalansa gökyüzü kadar doğruluk var
hayatta...
..
Gökyüzü tarifindeyiz yine.
Bahara kaç zaman var
gözyaşı kadınım gökyüzü oluvermiş.
Yeşile çalıyor gözleri
Bu şehir yanıyor zamansız
Benim yüreğim seyirlik
Sen akıyorsun caddelerden
..