Gökpınarımız Şiiri - Aykar Veli

Aykar Veli
57

ŞİİR


3

TAKİPÇİ

Gökpınarımız

GÖKPINARIMIZ

Ah Gökpınar ah! Çocukluğumda senin masmavi, ışıltılı sularında öküzlerin, ineklerin, mandaların oflaya puflaya yüzdüğünü gördüğüm yıllarda önce korkmuştum senden. Deniz görmediğimizden “Deniz böyle bir şey olsa gerek,” diye düşünmüştüm çocuk aklımca.
*
Biraz büyüyünce korka korka ayaklarımızı suya sokmayı, sonra da kıyısında ayaklarımızı çırpa çırpa yüzmeyi öğrendik. Suyun o kadar soğuktu ki içinde fazla kalamazdık. Torbalarımız buz gibi olur, büzülür; çenemiz tir tir titrerdi. Büyüdükçe ortalarına kadar yüzer olmuştuk.
*
Gökpınarı’m senin derinliğini bilen, dibine inen yoktu! Pankçı Mehmet dayının Gökpınar içine atılan bir lirayı eliyle koymuş gibi bulduğu söylenirdi dilden dile. Hele hele suyun kaynadığı (büngüldeği) göze dalabilen çok az kişi vardı. Kum gibi insan kaynayan Dedesil ovasının neşesi, nazar boncuğu, sahili, plajıydın sen.
*
Yanı başında Ese Kayaların değirmeni vardı yeşillikler, sazlıklar içerisinde. Değirmenden tarafta, suya atladığımız yerde uzun, kocaman bir kazık çakılıydı. Dedeler suyun alçalıp yükselmesini ölçmek için çakmışlar diye düşünürdük. Fazla suyun çağlaya çağlaya sazlıkların, söğütlerin, ılgınların arasından Dalaman Çayına dökülürdü. Çaya bakan tarafın çamur, taş, toprakla set yapılmış ve set zamanla sazlıklarla, kamışlarla örtülmüştü. Bozbelen’e bakan güney tarafın yüksekçeydi ve yanından Kesik ve Ilhazlar çayırlığını Karakova Çayırlığına bağlayan yol geçerdi.
*
Haziran ve Temmuz sıcaklarının enseleri kavurduğu öğle saatlerinde heybetli, kocaman gözlü camızlar (mandaların) Gökpınar’ın keyfini ilk çıkaranlar olurdu. Çocuklar ve gençler besledikleri tosunları ve inekleri sürerlerdi suya. Tosunun, mandanın sırtına binen çocuk bir eliyle hayvanın boynuzlarını tutar, ara sıra bastırarak başının da yıkanmasını sağlarlardı. Kara gözlerini döndürerek sudan çıkan sığırlar oflar puflar, silkinip üstündeki suları çırpmak ister, sonra çayırları kemirmeye başlardı. Eşek, at, katır gibi eti yenmeyen hayvanların Gökpınar’a sürüldüğünü hiç görmezdik.
*
1963 yıllarında beton kanallarla Yunguca'ya, Bosa’ya oradan Erenler tepesinin dibinden Eskiçay dediğimiz Bedirbey ve Köke ovasını akıtılan suların, oralarda toprağa can verdi.
*
Derken zaman geçti, çağ değişti, inek, öküz, manda, at devri bitti; traktör geldi. Gün yanığı yüzlü Dedesil çocukları seni unuttu. Köstebek yuvası gibi ovada her tarlanın içinde açılan artezyen kuyuları kan emen sülük gibi Karakova Çayırlığını ve Gökpınar’ı besleyen suları kesti, kuruttu.
*
Çevren ıssızlaştı, bakımsız kaldı. Suyunu Dedesil'e taşımak adına Gökpınar'ın doğasıyla oynandı. “Ben Bozbelen'den aşmam diye,” direndin. Gençliğinde bıçkın bir delikanlı gibi görünen Gökpınar'ım şimdi bencileyin beli bükülmüş, dişleri kalmamış, ayakları cansız cansız sürünen bir yaşlı gölete dönüştün.
*
Ne demiş atalarımız, “İnsanın kendi kendine ettiği kötülüğü başına köylü toplansa edemezmiş.” İşte öyle bir şey oldu Dedesil ovasında. Gel de “Keşke bu günleri görmeseydik,” diye hayıflanma!
*
VELİ AYKAR 21.12.2025

Aykar Veli
Kayıt Tarihi : 29.12.2025 23:46:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!