Öyle hüzünlü ki kuşlar,
Ve öylesine hızlı uçuyorlar ki,
Anlıyorum, mevsimlerden göç zamanı şimdi.
Kimi önde, kimi arkada,
Onlarca kuş göçüyor şimdi.
Bulutlardan daha çok kanat var gökyüzünde,
Yeryüzünde kuşlardan daha çok göç.
..
1
Bir şehir düşünüyorum, unutulmuş bir şehir. Ve eğer bir çocuk şehrini terk etmişse, çocukluğunun şehrinden göç etmek zorunda bırakılmışsa, işte o çocuk yaşı ne olursa olsun, o şehri her ziyaretinde yaralı bir türküyü yeniden söyler.
Bir şehir düşünüyorum, unutulmuş bir şehir. Kış zamanlarından kalma, karların eksik olmadığı, kızak kayan çocukların sesleriyle dolup taşan bir şehir. Yaralıların, mazlumların, gariplerin, unutulmuşların, kimsesizlerin şehri. Aylarca sürüp giderdi karakış. Yollar kapanır, evlerin, ahırların, damların önünü beyaz gelinlik gibi süslerdi kar. Tezek tutuşturulan sobalardan tüttükçe dumanlar, babaannemin buğday kavurgası süslerdi düşlerimi. Bir mevsimin tutsağında kalmışta olsak, alışmıştık böylesi yaşamayı. Şikayet etmeden, daha iyisinin düşünü bile kurmadan dalıp gidiyorduk zemherinin, kışın sonsuz misafirliğine…
..
Çiçekleri soluyor içimin
Yaprakları dökülüyor baharın
Gülüşün güneşi söndürürdü
İçimi titretir her tebessümün öldürürdü
Göç mevsimindeyim aşkının
Veda vakti geldi
..
Rüzgarla birlikte dolaştım sokaklarda,
Dalgalarla vurdum başka sahillere,
Kuşlarla göç ettim uzaklara,çok uzaklara
Ve bir kelebeğe verdim sevgimi
Bütün bunları yapamadan bir gün sevdim seni
Sensiz kalmadan,vurulmadan,gitmeden buralardan
Ama ömrü bitti kelebeğin
..
Göç...
Garip aşkların efendisi
Unutulmaz diyarların sesi
Ayrıcalıklar ülkesi...
Salınır gerdan gibi insan boynunda
Sürçü lisan etmez bulunurken koynunda
..
Senin gözlerin yeter ömrüme göc etmeden dünyadan,Umutsuz sevgimin göz yaslari senin adinda sakli
Dermanim sadece dillinde sakli neden bu inat be gülüm eger agliyorsam senin armaganin bu göz yaslarim nasil sevdim bir bilsen anlasana askimi veriyorum nerdesin, Allahima el acip yalvariyorum seni buldun kaybetmek istemiyorum zor degil sevmek bu gönül bu can seni istiyor yorma be gülüm....Polat Yanar
..
Aslında yazmak istediğim o kadar çok şey var ki korkuyorum nazar edecekler diye sana...mesela gözlerinde cennet var desem herkes oraya göç eder..saçların tuğba dallar gibi desem millet merak edip bakar ve nazar olur..korkuyorum ey yar sana şiir yazmaktan, seni yazmaktan korkuyorum onun için sadece susuyorum ve seviyorum..
// 6 Ağustos 2013 //
..
Maviye çalan gözleri çocukların
Dönmeden göç ettiği yerden
Bahara hoş geldin demek
Şiire ihanettir…
Sararmış otların altında
Yatarken ölü kırlangıçlar
..
Trenler Trenler, ahh trenler, her gün gelip geçersiniz. Kiminiz kara kiminiz ak. Trenleri gördükçe, arkadaşım Hacer Hanımın hikâyesini hatırlarım. l7 Ağustos depreminden önce tanımıştım Hacer Hanım’ı Karasu’da. Sanki yıllardan beri tanıyormuşçasına, sarıldık birbirimize, 17 Ağustos gecesi kumlarda yatışımız, evlerinde kalan aşımızı suyumuzu paylaşmamızı hiç unutamam. Ada pazarındaki evlerine giderken, çocukların bayram sevinciyle dolan yürekleri gibi olurdum. Sanki 5–6 yaşlarında çok sevdiğim anneanneme gidiyorum, elini öpüp bayram harçlığı alacağım, elbisesinin iç cebinden çıkaracağı akide şekeri veya cevizle ne kadar mutlu olursanız o kadar mutlu olurdum, Hacer Hanımların Adapazarı’ndaki tek katlı, bahçeli, etrafı şimşir ağaççıklarıyla çevrili şirin evlerinde. Bahçe kapısından içeri girdiğimde şimşirlerin ilâhi kokusuyla mest olurdum. Radyodan devamlı' kara tren 'türküsünü istek yapmasını merak eder dururdum. Yüreğindeki küllenmiş yarasının kor olarak kalmasıydı, trenler.
Babası Hasan Efendi Yunanistan’ın hatırı sayılı zenginlerindendi, komşuları da Rum idi ama ayrı gayri yoktu aralarında. Kardeş bilmişlerdi yıllar yılı birbirlerini, hatta kendi yaşıtı okul arkadaşı Eleni ile kan kardeşi olmuşlardı. Okulda da iyi bir öğrenciydi. Okullarında Osmanlıca, Rumca ve Kuran dersi mecburi idi. Oradaki evleri de güllerle bezeli idi, şimşirlerle bezeli bahçesinde, kirazlar merhaba derdi yaza ilk önce, sırayla armut, incir takip eder, hazanda da ayvayla kapatırlardı sezonu. Bütün mahalle meyveye doyardı. Cevizin dalında salıncak kurulmuştu, en küçük kardeşi Şükriye’yi sallamaktan büyük haz alırdı. Hacer evin büyüğü idi ağabeyi Ahmet olsa da annesinin yardımcısı küçük Hacer'di. Yıl 1958 birdenbire iki ülke arası gerginlik yaşanmaya başlandı. Türkiye’deki Rumlar 6–7 Eylül olayları nedeniyle Yunanistan’a göç etmeye başlayınca Yunanistan’daki Türk mahallelerinde de duvarlarda yazılar yazılmaya başlandı. Sabah kalktıklarında Türkleri keseceklerini, çuvallara dolduracaklarını belirten yazıları okuyan küçük Hacer’in babası iliklerine kadar ürperdi. Ellerinde paraları vardı ama aniden Hükümet tarafından paralar tedavülden kaldırılmış, çuvalla paralar ellerinde kalmıştı. Allah’tan biraz birikmiş altınları vardı, kara gün için sakladıkları. Hasan Efendiyi bir düşüncedir aldı, her gece korkuyla yatıp korkuyla kalkar olmuştu. Daha fazla dayanamadı, çocukları evlilik çağına gelmeden, Hasan efendinin tabiriyle (yorgan altından çıkmadan) aileyi Türkiye’ye atmalıydı. Bir sabah kalktığında, aileyi toplayıp kararını bildirdi. Çocuklar ağlamaya başladı, arkadaşlarından ayrılmak, doğup büyüdükleri evlerinden ayrılmak, çok zor gelmişti. Nereden esmişti bu ayrılık rüzgârları. Belki de bu yüzdendi, Hacer Hanımın sonbaharları sevmeyişi. Her hazanda, yüreğine bir hüzün çöker Yunanistan’daki evini hayal ederdi. Ayrılık vakti gelmişti, tüm mahalle evlerini öylece bırakıp göç etmeye başlamışlardı, Belediye uğurlamaya gelmişti onlarca vatandaşı.
Tüm komşuları ellerinde, tepsiler, börekler, çörekler, çikolatalarla gelmişti Herkes göz yaşlan içinde çok sevdikleri beraber gülüp, beraber ağladıkları, içtikleri suyun ayrı gitmediği, komşuları için karınca kararınca hediyeleriyle uğurlamışlardı, Trene bindiler kömürle çalışan kara trenler herkesin gözünde güneş gözlükleri, mecburen, zira trenden dışarı çıkarken kömürün çıkardığı isler rahatsız ediyordu, ilk defa anavatanlarına geliyorlardı onun için etrafı doyasıya seyretmek isterken küçük Hacerin gözündeki gözlük düşüvermişti. Elindeki kurabiye de düşmüştü. Ne kadar ağlamıştı onları düşürdüğüne. Zira onları çok sevdiği Marika ablaları vermişti onlara.
..
yükü ağır paçavraya dönüş kalbimin
avutmak gerek
yahut, göç etmek gerek en uzak mesafelere
koyup bohçaya hayallerimizi
bilinmedik yerlere, bilinmedik ellere.
umut bizimle olmalı
karanlık geceler bizimle olmalı
..
göç zamanıydı
ağlatan geleceği
saklı yarasında umut
bir geçitte başlıyordu yolculuk
..
Susuyorum sana dair ne varsa, göç ediyor kelimelerim daha sıcak cümlelere.
omRfRk
..
Silindi mi maşrapamın galayı
Bozuldu mu ziybeklerin alayı
Düşmanları öldürmenin golayı
Goç gibi meydanlarda dönenlerdeniz
Biz vatan uğruna ölenlerdeniz (Efeler)
(Biz ehbab uğruna ölenlerdeniz)
..
Kim ne yazdığını bilir
Kim söylediği günde ölür
Bu dünya kendine kalır
Yaşam denen bu göç varsa
..
Üç harfin sihri değeli bana
Göç etti kokular benden
Göç etti rüzgarlar benden
Göç etti mevsimler benden
Ben terk edilmiş bir yurt
Yeni göçler beklemedeyim
Ruhum boş
..
Sessiz ahına nâr olan suya hayat yetmez
Bir daha ölmeden olmak içinse yürümek
Sular hayata ramdır kandır çamuru sulayan.
Göç yürüdü, gözyaşı kandırdı korkuları.
..
bir yanda camurlar carka verilir
bir yanda eskiyen testi kirilir
kimileyin göc geriye dönünce
cakallara aslan postu serilir
..
PARA,ŞÖHRET nedir ki? hayatın cilveleri.
Cilvelerle yoğrulup göç etti niceleri.
Yaşam dediğin ne ki? dünyada bir İMTİHAN.
Mezun olmak gerekir yoksa sonumuz hüsran..
..
Erdin en sonunda muradına sen
Rabbine göç ettin sen Erhan abi
Haklı o davada bir neferdin sen
Allahına göçtün sen Erhan abi
Nice veli gibi sen göçüp gittin
Çiçeksiz saksıya has güller diktin
..