GÖÇ ŞİİRLERİ

GÖÇ ŞİİRLERİ

Mehmet Faruk Habiboğlu

Bir bahar akşamı
Har akşamı
Yar akşamı
Zamanın donduğu o demde
Efsunlu bir şiirdir söz

Yıldızların altında
..

Devamını Oku
Alper Kürük

Dünya yalan,yalancı anan,atan
En yakınların seni ilk aldatan...
Yalancı emzikle başlar bu yalan
Sanma ki süt gelir,em em oyalan....

Yalan geçicidir bu yüzden fâni
Dünya dediğimiz dönektir yâni,
..

Devamını Oku
Aysun Elagöz

Sana da benim gibi
İzlemek,
Hüzne eş bir gün batımının,
Tenha sahillere kış düşüşünü...
İzlemek,
Bir sonbahar mevsiminde,
Kuşların göç uçuşunu...
..

Devamını Oku
İlknur Kavrar

Madem ki
Bir acı sonbahar
Kuşların göç mevsimi…
Madem ki onlar
Umutları takıp kanatlarına
Sevinci de süpürüp gittiler
Madem ki
..

Devamını Oku
Turan Kayıkçı

Kılcal hatlarım zemheriye vurdu
Muştuladı serçeler baharın kokusunu
Anlaşılmadı ım kara göç sevda sofrası
Ektiğini biçiyor herkes heybesine

Kimine göre ben terk edilmiş çorak arazi
Bazısına göre ise sosyalizmin son kalesi
..

Devamını Oku
Nebiye Toprak

Henüz vakit varken
Göç temizliğine başlamalı insan. Silkelenip gereksiz ağırlıklardan kurtulabilmeli, dar kalıplara sığmamalı, tökezleten ayak bağlarını koparabilmeli. Sağırlaşmış dimağlara inat bir melodi olmalı dudaklarında özgürlüğü anlatan. Yıların bıraktığı tortuları silkelemeli ardına bakmadan.
Henüz vakit varken
Geçmişin olaylarını irdeleyerek ders çıkarmalı unutmadan, geleceğe ışık tutacak kararları cesaretle alabilmeli insan. Kendi aynasında kendine sorular sorup özüne dönerek eleştirilere önce kendinden başlamalı. Doğruya güzele ulaşmak için kendinden başlamalı önce. Sonrasında etrafına bakabilmeli kırmadan, dökmeden sağduyusunu yitirmeden. Hırslarına yenik düşmeden
Henüz vakit varken
Kardeşlik sıfatlarının içini doldurarak küçük çıkarlara heba etmeden hoşgörüyle sahip çıkarak sevgi bağını güçlendirmeli. Herkesi kucaklayabilmeli gönül zenginliğinin kapılarını ardına kadar açabilmeli. Uzanan elleri hiç düşünmeden tutabilmeli, gençlere yol açmalı bilgece davranışlarla, çocuklar için elinden gelen her şeyin en iyisini yapabilmeli, hiç bir şey beklemeden.
Henüz vakit varken
..

Devamını Oku
Bahattin Tonbul

Sen gittin gideli
Gözlerinin sıcaklığı gitmedi üzerimden
Seni sordum meleklere
Sınırsız güneşin bıraktığı beneklere
Göç etti turnalar farklı farklı memleketlere
Yoruldu gönlüm
Beklerken
..

Devamını Oku
Zafer Zengin Etnika

Yazma

Şiirini !

Kulağıma

Fısılda...
..

Devamını Oku
Nihat Yücel

Ben şafaklarda ölmeliyim
Kan renginde iken ufuklar
Turnalar katar katar
Güneye göç ederken
Sıla kokarken
Burcu burcu mektuplar

..

Devamını Oku
Vedat Okkar

Bir yıldızın parlağında
Bir güneş doğuşunda
Bir sevginin doğduğunda
İşte o zaman beni hatırla

Sonbahar geldğini düşün
Yaprakların döküldüğünü
..

Devamını Oku
Alper Kürük

Başıma şu gelenlere
Kaderim bu imiş derim,
Bakmam hiç söylenenlere
Bir yol tutturmuş giderim...

Hayat bu kadar ezmezdi
Gerçeğe bir ulaşsaydım,
..

Devamını Oku
Salih Korkmaz

Karakışın en heybetli zamanları
Beklemede kurumuş gül dalında
Üşümelerde bedeni
Yüreği titrek
Ölmelere direnmede…

Göç etmedi
..

Devamını Oku
Sevgili Özbek

Fırat Sunel’den çarpıcı bir göç romanı...

Romanı okurken yazarın emeğine, bilgi toplama gayretine, türkçeyi en ince üslubuyla ifadesine hayran oldum. *Benim vatanım Türkiye değil, benim vatanım türkçemdir* dedirtiyor insana. Romanda ele alınan gerçekler, şimdiye dek bilmediğimiz ve bildiklerimizin ortasında olan boşlukların ötesini hem dolduruyor, hem de bilinmeyen arka perdeleri gün ışığına çıkarıyor.

İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde, Gürcistan’da Ermeni, Yahudi, Gürcü, Azerbaycan ve Türk, farklı etnik aidiyeti olan insanların yaşadığı Ahıska’da, küçük Ömer ve Nika’nın dostlukları merkezinde yepyeni olayların gelişi anlatılıyor.

Bu dostluklar, bu insanların evlatlarının savaşta olmalarına rağmen ve onların yüz binden fazla insanın bir gecede silahlı askerler tarafından köylerinden alınıp yük vagonlarıyla, Orta Asya’ya sürgün edilmeleriyle trajik bir şekilde kesintiye uğrar. 40 gün süren ölüm yolculuğu sırasında otuz bin kadar insan açlık, soğuk ve hastalıktan hayatını kaybetmiştir. Gelişmeleri okurken insan bir an oralarda, bedeni ve ruhu o dramlarda sarsılıyor, oralarda yaşıyor ürpertiyle.
..

Devamını Oku
A. Esra Yalazan

Geçenlerde bir arkadaşım, ona çok yakışan ketum bir edayla “Hayat suskunluğu öğrenme sanatıdır” dedi. O bir şair. Bunu benim gibi kelimeleri düzyazı vadisinin yarlarından başıboş kozalaklar gibi yuvarlayarak hayatı anlamaya çalışan birine söylemesinin makul bir sebebi de vardır elbet. Kibarca “gevezelik sanatından” vazgeç dedi sanırım. Halbuki bazen gevezeliğin susmanın en perdelisi olduğunu kendisi de pekâlâ bilir.

Şairlerin böyle tumturaklı lafları dünyanın en sıradan cümlesini fısıldar gibi söylemelerine şaşmamalı. Kelimelerin arasına itinayla yerleştirdikleri boşluklardan beslenen esrik ruhları ve harflerin ağızlarda tıkırdamasına mani olan ritim sezgileriyle, insanın sonsuzluğunu bir şimşek çakımı kadar kısa anların içine sığdırdıkları mısralarla dünyaya savurmaları, onları biz ‘geveze fanilerden’ farklı kılıyor. Bunu anlamak pek zor değil, hatta bu sempatik kibri nesrin dalgalarıyla oynaşmayı sevenlerin daha içeriden hissedebildiğini söylemeliyim; lakin beni suskunluğu öğrenme sanatından ziyade hayat denen muammanın derininde gizlenen ‘sırlar’ kışkırtıyor. Görünmeyeni görünür kılan hakikate kavuşmak için ihtiyacımız olan ‘bilgeliğin’, bilincin, sır dolu sandıklarda uyumaya bırakıldığına inanıyorum çünkü. Eğer bir insan susmak istiyorsa onun ‘suskunluğunu’ değil nasıl sustuğunu önemsemem belki bu yüzdendir. Ancak böyle şefkatli bir bakışla, şairlerin “Çok uzun anlatmak gerekti ve biz sadece imayla geçtik” diyen müstehzi tavrını onlara rağmen büyülü bulurum. Necatigil’in “Çoklarından düşüyor da bunca/ Görmüyor gelip geçenler/ Eğilip alıyorum/ Solgun bir gül oluyor dokununca” mısralarını hatırladığımda tevazula susanların kalp makamına kabul edilmişim gibi hissetmem, şairin sırrı bilerek saklamasındandır muhtemelen.


Tabiatın konuşan hali...

..

Devamını Oku
Ali Ziya Çamur

Hiç düşündük mü? Gündelik yaşantımızda ayrımına varmadan ne kadar ve ne tür sözcükler dökülüyor dilimizden. Bu sözcükler, kaç farklı anlama dönüşebilir. Bizim A anlamında sarf ettiğimiz sözcükler, başkalarının algı evreninde B ya da C anlamlarına da çekilebilir mi?

Sözcükler anlam katlarından oluşmuşlardır. Çoğu sözcük çok katlı bir anlamlar yumağı gibidir. Tıpkı bir fidan gibi boy atar, gelişir ve meyvesini verir. Zamanla anlam ve düşünce evreninde dal budak salar.Yan, dip, derinlemesine ve yüzeysel anlamlar kazanır.

Bir bakarsınız, bu ağacın dallarından şiirler fışkırır yürek perdelerimizi aralayan. Bizleri duygu kervanlarının göç yollarına sürükler.
Bir bakarsınız, düşünce okyanuslarının en derininde insana ve dünyaya bakışımızı yönlendirir.

..

Devamını Oku
Hayat Şemi

İlmeği koptu bulutun,
Yağmurun elinde geldi,
Toprak çekti yudum yudum,
Otların telinde geldi.

Yok imiş vakti vadesi,
Göç edip bulut gidesi,
..

Devamını Oku
Olgun Ekinci

…… Sizin hiç anneniz öldü mü? Benim ölmedi çünkü; hiç annem olmadı, doğumumda sonsuzluğa göç etmiş, yaşamını verirken bana, toprağa vermiş son nefesini…

…… En çokta bu dayatma, kapitalist geleneğin çiçekleri vurur beni ama sen bilmiyorsun… Onca yıl bir ama bir tek kez geldin rüyalarıma ve flu yüzünle papatyalarla donatmamı istedin mezarını ve sanki biliyordun deli oğlunun en çok papatya sevdiğini, kucağında papatya resimli kadın gibi… Sabahı zor edip onlarca papatyayla kabrine geldiğimde her gün yediğim vurgunların en büyüğü idi o anki anne ve mezarındaki çiçekleri, toprağı çalanlar hangi ülke ve inancın insanları, buz tutan kıran gecelerde sen hiç üşümedin mi anne titremedin mi? Kutsal addedilen bu yerde toprağın altındakileri ürpertircesine beni dinden, beni imandan çıkaranlar mı yoksa ben mi suçluyum anne?

…… Varoşlarda doğmasam, orada oturan bir işçinin karısı olmasan şu an nerede olacaktım kim bilir ve bu yanılsamamla sen yine annem mi olacaktın? Peyniri, zeytini mahalle bakkalından her sabah ve gramla alırdık yoksulluktan, seninde evliliğin hep böyle gramla alınan yiyeceklerin dayanılmaz yoksul sızısıyla mı geçti anne? ... Biliyor musun ben hiç muz yemedim küçükken, her gece yorganı çekince üzerime sessizce ağlardım, babam duysun istemezdim… Muzsuz, mutsuz, sensiz geçen çocuklu- ğumda ilkokulun Amerikan süt tozlu, beslenme çantalı geçen günlerin teneffüslerinde muz yiyen çocuklar potansiyel düşmandı anne ve şimdi nerede muz görsem ezmek istiyorum ayaklarımın altında, sahi muzun tadı nasıldı? Anneler sıcak sarılır derler, muzda anne gibi sarar mı dilimi, tenimi? ...

…… Trakyadaki arkadaşlarımdan her yıl Mayısta tenekelerde gelen peynir ne güzelmiş anne, ama heyhat tıkanıyor, yiyemiyorum, karşı sokağın içlerinde doğu-güneydoğudan kopartılan kürt kökenli ailelerin çocukları ekmekle beslenip sağlıksız büyürken kahrolası geçmiyor bir yerlerimden ve kabul etmiyorlar verdiğimde, dilencide, açta değiliz, topraklarımıza dönmek amacımız diyorlar…
..

Devamını Oku
Metin Keleş

Bir sonbahar akşamı
Son kez geldin kapıma
Kırmızı güller içinde
Veda ettin sen bana

Kuşlar bile göç etti
Ben hala izindeyim
..

Devamını Oku
Fatma Saylak

göç etti kalbimdeki tüm hatıralar
seninle ilgili olanlar ve olmayanlar
aradığımda bulmak istediğim
ama bulamadığım geçmiş zamanlar
şimdi!

anlamı yok artık bu şehre gelmemin
..

Devamını Oku
İsmet Zeren

Gördüm görmediklerimi papuçsuz tabanlarda
Karlar yağmış öpülmemiş düzlüklere görmedin mi
Ağaçlar kavlamış ayrılık özleminden baharlara
Sen hiç avuçlamadınmı lodos rüzgarını sabahlarda
Al değil mi gül
El değil mi kul
Bayramlarla matemin savaşında
..

Devamını Oku