Amed sokaklarında bir tinerciye sorsan/desen ki; kardeşim bu Doğu expresi/nin kaç vagonu var?
der ki; geçtiği şehir kadardır bir trenin vagonu..
sorsan- Hangi kaldırımın taşları daha çok kırılabilir?
der ki; - kaldırım ülkesine ihanet etmez ki be abi!
desen ki; - sen hangi yakılmışın doğurganısın?
der ki; - her yakılmış,her paçası kanayan,her göç/en rahim beni doğurur kekêmin..
..
Mars’ta yaşam bulunmuş, halktan mı gizletilir?
Harabe tüm yapılar, montajlanıp silinir…
Niyetleriniz kötü, tarafsız değilsiniz,
Bencilliklerinizden, Hakk’ı hep gizlersiniz…
Çünkü Dünya sahipsiz, cehaletin elinde,
..
Madem bu dünyada misafiriz, düşünmeye de gecikir isek
Önce ol ruhuna iyi misafirperver, gör hem ne onur kazanır
Ev sahibinin kurallarına uyalım abartı kaldırmaz bilmez isek
Kendinbilmezlik türeçleme kuralları çok bolundan kabarır
Subat 2006
..
bilmedim sevilmek ihtimalinin
beni böylesine gereceğini
bilmedim yanıtsız bir tereddüdün
bu denli zirveye ereceğini
ka'le almadığım endişelerin
bilmedim gün güne artacağını
..
Şair
biraz yaz ormanlarını
turnaların yorgun kanatlarını
Banaz Yaylasının bir sabahını
yahut Spil ve Yunt Dağı yılkılarının
zamanı nasıl hınçla otladıklarını yaz
..
Boşluğa süzüldü,gözlerin annem,
Ayrılığın yası tuttu,bakışlarında...
Hayatın uzun bir koridoruna,
Bir zaman tüneli oldu,dalıp gidişin...
Hüzünlü göç vardı,yüreğinde,
Geçmiş zamanların ötesine,
Gözlerin buğulandı,gizledin benden...
..
Evvelin evvelinde,
Bir göç vardı yüreğinde.
Vuslata doğru gidiş mi, GÖÇün adı?
Yüreğinde kalmadı artık onun yadı
Susunca ellerin, şehadet zamanı
Tefriki gerektir, ömür ile anı
Sele vermelisin hileyi ve yalanı
..
Ne zaman hüznün yalaz alevi vursa yüzüme
Benden göç eder yaşama direncim turnalar misali
Bacaklarım taşımaz içi boş, ruhu dolu bu bedeni
Gözler yaşlı,omuzlar çökük,eller viran
Ortaya koydum ne varsa kalan....
Satıyorum varmı devralan.
..
Bahar çiçek açınca
bülbül'de hüzün kalır mı?
göç yolları açılmış
kuşlara
gökkuşağı
gökyüzünün hoş geldin merasimi midir? onlara
..
Söndürmüşüz feneri kaldık yine karanlık ve deniz
Bir balıkçı şivesinde kahrolmuş savaş sonrası nefis...
Mayhoş ömrümde nedendir gökkuşaklı dibe vuruşum
Renkli renkli açar kör noktalar, bilmezler en son ben koymuşum...
Büründürmüşüz matildayı kaldık yine mest ve sarhoş
Göç eden bir kavimde şans yıldızı aydınlık içinde loş
..
Sol yanımda güneş tutulması
Sağ yanım da şafak
Elifi bulmak yolculuğu yaşadıklarımız
Bütün maharet kelimelerde
Dünya güneşe semaha döner
Ay dünyaya
..
Susarsa içimdeki çocuk
Kim öper seni şiir dudaklarından
Hep kırılır sesin hayallerin sürgün gider
Irmaklar da kanar sığmaz yataklarına
Ben de gitmiş olurum sen üzülürsün sonra
Bir uzakta kuşlar ölür göç mevsimine
Ve bulutlar da yanar içleri yağmurken bile
..
Yine bu uzaylılar, yine su aygırılar,
Uzaylıya söz vermiş, dava açmayacaklar…
Çünkü bağışladılar, şahsımı dünden yana,
Zaman yolculuğuyla, uzaylılardan yana…
Uzaylılar ki masum, aygırlar kışkırtılmış,
..
ŞEREFSİZ ŞEREF ABİ
VE
TEMSİLCİLER MECLİSİ ERMENİ YASA TASARISI
Akasya ağacının kral ağacı adı verilen türünün bolca bulunduğu bir bahçeydi Krallık dediğimiz oyun alanımız..Daha sonraki yıllarda Çumra Hayvan Pazarı olarak faaliyet görse bile bizim için hep krallık olarak kaldı..Küçük kavgalarla adeta süslediğimiz oyunları oynadığımız,bazen gülüp bazen ağladığımız biricik oyun alanımızdı Krallık.
Arkadaşlarımızın içinde bir tanesi vardı ki yaşça olduğu gibi,boy ve cüsse olarak da bizden daha farklı idi..Daha güçlü,daha iri,daha,daha…..Ama daha iyi değildi..Çünkü her zaman bizlerin birbirimizle kavga etmemizi isterdi adeta.İki arkadaş onun görebileceği yerde samimi şekilde konuşsak kıskanırdı.Daha doğrusu biz kıskanır sanırdık.Oysa bizim ona karşı birlik olmamızdan korkarmış hep.Demek ki bir daha varmış ki o da daha korkakmış….Ama korkaklığını hilelerle kamufle etmiş yıllarca..
Oynadığımız misketleri bakkaldan satın almamıza kızardı. Şeref ağabeyimizi kızdırmamak için misketlerimizi Şeref abiden satın alırdık. Bazen üter kazandığımızı sanır,bazen de ütülürdük.Oysa üttüğümüz bile kazanan tek Şeref abi olur bizse ütsek de ütülsek de hep kaybederdik..Krallıkta adeta bir korku krallığı oluşturmuştu meğer.Ama bizler ya farkında değilmişiz ya da böyle olur bu işler sanmışız.Daha ileriki yıllarda anladık hepimiz Şeref abinin meğer bir şerefsiz olduğunu..Çünkü,bizlerin kendi aramızdaki dostlukların bozulması için,biraz samimiyet görse hemen devreye girer,” bir hafta önce bunu sana küfrettiğini ne çabuk unuttun.Sen geri zekalı mısın “ diye bizleri gaza getirir ve birbirimize karşı kin beslememiz için uğraşırdı..Her mahallede böyle bir şerefsiz Şeref var mıydı bilmiyorum ama bizim mahallenin çocukları şerefsiz Şeref’in şerefsizliklerinden çok çektik.
..
koştur deli ayışığı
göğü yazan aynıyken nasıl daha gönenç olur yerden
diye düşmedi mi geceye şair,
kendine yetişirsin belki.
sustur papatya kayıtsız yağmurları damarlarında
dik başlı rüzgarlar göç etsin gizli gizli gülerken nefesine
kırmızı karıncalar yarışırken sen ninni eyle çağıl çağıl
..
Belki başlayan bir sızıydın içimde
Dünümü değiştirmeye yetmişti bir bakışın
Bu gece içmeyi ister gibiyim seninle
İki satırda yazmayı diliyor kalemim
..
Neetim ayrildim can uzungölden
Annen babamdan o gonca gülden
Uzungöl gölünden akan dereden
Bu olup bitenden gönül haberin var mi
Bindokuzyüz yetmiste ayrilik baslar
Solmaya basladi uzungölde agaclar
..
Maziden bir parça anı çalarak
Bilinmez atiye göç ediyorum
Bırakıp gittiğin o akşam gibi
Yokluğu başıma taç ediyorum...
Konuştum kaç gece yıldızla ay'la
Güldüler halime hepsi alayla
..
Bir şehir düşün,
Sensizlik rakımı oldukça yüksek.
Aklımın zirvelerine tırmandıkça gözlerin,düşer oksijen..
...
Nüfuzlu bir yalnızlığın, nüfusuna geçirilmiş Adım.
Göç eden sevilmelerin arkasından
..
Gecenin ortasında yapayalnız bir dağ
Üşür mü
Hele kar yağınca doruklarına
Bir sıcak ülkeye göç etmeyi düşünür mü acaba
Heybeti gururundan mıdır
Gururu heybetinden midir
Terk etmeyi yediremez onuruna
..