Sen giderken sonbahardı buralar
Eski yaprağından boşanmayı bekliyordu etraftaki ağaçlar
Kurumaya yüz tuttu kaç senedir akan ırmak
Göç ediyor her sabah cıvıl cıvıl ötüşen kuşlar
Mevsimlik yağardı yağmur artık oda yağmıyor
Her şeye can veren kara toprak şimdilerde hüngür hüngür ağlar
..
Mavisi kana bulanmış,
Umutları devrilmiş,
Zerzebil olmuş
Bu kaoslu beldeden
Göç edesim var
Kuş sürüsünün ardına takılıp
Gidesim var bu kokuşmuş
..
Bir Kahraman’ın Hayat Hikâyesi (Öyküsü) Şeref Usta
Bu yaşam hikâyesi Cumhuriyetten önce olan bir aile dramıdır.
Hayrullah Çavuş Malatya Darende’den Çukurova ya göç etmişti. Yaşadığı ilçede iş imkânı yoktu. Halk hep başka şehirlere göç ederek yaşamlarını sürdürüyordu gittiği yerlerde çok zorlukla iş imkânları sağlıyorlardı.
Hayrullah çavuş da bunlardan biriydi. İki çocuklu bir aile olarak göç etmiş ama onun maddi durumu iyiydi. Esnaflık yapıyordu. Bu esnaflığını orda sürdürmeye başladı ve kısa zamanda çok sevilen bir esnaf olmuştu. Kendi hemşerileri arasında çok tutulan güvenilir bir esnaf olmuştu günler günleri kovalarken çok mutlu günler yaşarken birden rahatsız olan eşi Eşe hanımın rahatsızlığı onu çok üzmüştü o dönemlerde sıtma diye bir hastalık kol gezerken onların evine de uğramıştı birkaç gün sonra hayatını kaybeden eşinin acısı onu iyice kahretmişti. İki çocukla yalnız başına kalan Hayrullah çavuş, perişan olmuştu. Bir yandan iş, bir yandan iki yetim çocuk. Biri kız diğeri erkek. Komşuları yardım ediyordu ama ne kadar yardımcı olabilirdi ki. Yıkılmış bir ailenin acısına dayanamayan konu komşu, “bir hanım bulalım da hem bu genç adam ve çocukları kurtulsun” diyorlardı. Aradan bir yıl geçmişti ki komşulardan biri “oğlum Hayrullah gel sana bir kız buldum, yukarı köyden iyi bir ailenin kızı. Babasını tanırım. Cuma günleri namaza gelir namazını kıldıktan sonra oturur beraber yemek yer, sohbet ederiz, bende ara sıra o köye yolum düştüğünde onlara uğrarım. Ayşe kızımız, hanım hanımcık, ailedekilerin hepsi candan insanlar” der. Hayrullah çavuşu alıp köye götürür kızı gösterme şansını yakalarlar. Daha sonra Ayşe Hanımın babasına “bakın bu delikanlı çok çalışkan ve komşumuz. Bir yıl önce eşini sıtmadan kaybetti. İki çocuk yetim kaldı. Konu komşu bizler bakıyoruz. Buna bir eş lazım. Bende senin kızın Ayşe’yi düşündüm. ne dersin Hasan ağa? ” der. “Sen dedikten sonra neden olmasın” der Hasan ağa. Kızı verir ve Hayrullah çavuş ikinci eşi ile evlenir. Ayşe gelin, ilk evliliği olduğu için birden iki çocuk sahibi olmakta zorluklar yaşar ama günler geçtikçe bu ortama alışır.
Hayrullah çavuş, evden rahatlamanın verdiği huzuru yaşarken, işleri de çok güzel olmuştur. Çok para kazanıyordu. Sattığı malları çok uzaklardan kervanlarla getiriyordu. Güzelde kazancı vardı. Günler ayları, aylar yılları kovalarken ikinci eşi Ayşe gelinden iki oğlu olmuştu. Çocuk sayısı üç oğlan bir kız altı kişilik bir ailesi vardı. Gül gibi geçinip gidiyorlardı. En büyük oğlu Hasan kızı Maşuka ve diğer eşinden Şeref ve Mevlit idi. Kızı Maşuka on dokuz, Hasan yeni yetişip geliyordu. On yedi yaşındaydı. Şeref Dört ve Mevlit iki yaşındaydı ki olanlar olmuş dünyaları kararmıştı.
Hayrullah çavuş, son işi olan kervanlarla mal alımına gitmişti. Bu gidiş ve dönüş on gün sürermiş. O yıllarda esnaflık çok zor zanaatmış. Yollarda yağmurda, karda esnafların kervanın arkasında yürüyerek gelmeleri çok zahmetliymiş. Havaların çok soğuk olduğu bir mevsimde, kervanlarla mal almaya gitmişti. Dönüşte Hayrullah çavuş yağan yağmurla ıslanmış yolda zar zor eve gelebilmişti. Tüm aldıkları malları çözememiş, yatağa düşmüş, -o yıllarda kara vurgun denilen bir hastalık (soğuk algınlığı) varmış- oda o hastalığa yakalanarak otuz sekiz yaşında bir hafta yattıktan sonra hayata veda eder. Arkasında çocuklarını öksüz bırakıyor. İşinden anlayan de kimse yoktur. Ölümüne çok üzülen çevresi, şaşkına uğramış gibilerdi. Olamaz diyorlardı ama olmuştu. Cenazeye gelen halk ve ailesi, gözyaşlarına boğulmuşlardı. Ardından ağıtlar yakarak mezarlığa götürdüler. Günlerce ağıt yakan Ayşe gelin yapayalnız kalmıştı. Ailedeki o yiğit adam gitmiş, işler bitmiş, perişanlık çökmüştü. bu arda onun yalnızlığından yararlanmak isteyen soyguncular da boş durmamıştı çözülmemiş malları yağma gibi edilmişti bir hafta sonra iş yerine varan dostları her yerin virane olduğunu görenler şaşkına uğramışlardı Ayşe gelin dört çocukla malsız kalmıştı.
..
Gün bitiyor yine
her gün biraz daha erken.
Göç ediyoruz akşama,
gece bize gelirken.
Vakitse hep aynı o vakit,
Seyreyliyor alemi,
alem hiçliğe sürüklenirken.
..
Bir ateş çemberinde yüreğim;
döndükçe içinde, hep ateş duvarı...
Aşamadım, aşamayacağım da,
dön dur içinde, dönebildiğince.
Her defasında estikçe rüzgâr,
sağa sola savrulduk.
..
Bir anne çocuğu bir günde doğurabiliyor deyişe, sanırım buna medeniyet diye seğirtecek sapıklık yeryüzünü saracak kadar çok olabilir. Seçim sonuçları tatırdı bu benzerliği… Elektrik branşı ne başardıysa, tıp da o çapta başarıya ilerleyebilir, endişe etmem elbette buna… Endişe etmem, Amerika silah gücünün veya Batı’nın, birkaç saniyede dünyayı yörüngeden fırlatabileceğine..
Bir anne çocuğunu bir kere emzirip, artık büyümene yeter bu diyemiyor çok şükür, sosyal varlık olduğu unutturulmayacak vasıflardır bu sorumluluğun yaşattığı mutluluk gülücükleri… Bir aile de, bir evlilik, komşuluk, çevre bilinci, arkadaşlık da sürekli bu ilgiye muhtaç. İyi bir ilişkinin gıdası süreklilik, sürekli bir ilgi
Okulu bitirdim, adam oldum demeye yetmiyor insan varlığı kalabilmeye. Zira, beyin sürekli hatırlatıyor bize, sosyal varlık olduğumuzu çok şükür. Kısa bir süre için de olsa okumamak, tek düzeli okumak, örneğin gazete okuyorum diyebilecek kadar yeterlilik bürünmek, asırları sızlatacak kadar gerilemeye, açlıktan ölecek kadar soyup soğana çevirmeye iştahları kabartan bir neden oluyor. Saldıran, soyan hırsızlar suçlu değil, bu suça davet eden bilgi sefilliğimizdir hırsız, ahlaksız, adaletsiz olan… asırları ağlayarak yavrularımız yine baştan, şayet bulabilecekse ve bu kez hırsız gibi bilgiye ilerleyecektir yavrularımız, bizim taşıyamadığımız şerefi, tepe tepe basitliklerle yıprattığımız şerefi, ruhunun sesini yüreğinde duyabilen yavrularımız bir ulus varlığına hür bir yaşam inancına, yavrularımız ihtiyaç duyacaktır belki taşımaya. Taşıyacaktır da…
Vatan, sürekli bir ilgiye kaynağını belirler: ilgiye kararlılık ile
..
Ellerim buz gibi,
Ne yapsam ısıtamıyorum.
Bahar geldi,son cemre toprağa düştü.
Senin,kalbime düştüğün gibi,
Hayalin mecali, ısıtmaya yetmiyor beni.
Sen gittin gideli bu hep böyle,
İçimi ısıtan cemrem, nerdesin?
..
Yipranmis sevda yolunda yorgun adimlarim
Sert kayaya carpti ölümsüz yalnizliklarim
Serseri duygular, paramparca yarinlarim
Kizil güller kan aglar, tükendi umutlarim
Beceremedik ne gece, ne gündüz olmayi
Maskeli baloda, yildiz ve ay'la halayi
..
yatak aynı yatak
koltuk
merdivenler
üç aşağı beş yukarı kaldırım
çorbacı aynı
yokuşlar inişler
tabelalar
..
dünden bu güne göç ederken ben,
kendime yetişmek istiyorum aslında..
azıcık ruhumu dinlendirmek,
gözlerinde demlenmek..
ölmeyi çok özledim ama,
gözlerimi yummadan sonsuzluğa
aşkı ağırlıyalım ağırlığınca,
..
unutunca gülmeyi
içime gömdüm sahipsiz bir ölüyü
göç özleyen kırlangıcın merakındayım
çocukken ardına düştüğüm düşler miydi
büyüdükçe soluğumu kesen eller?
kırılgan bir şeylerdi
..
Sen yine, yeni güne gül!
Gül üstünde bir garib bülbül.
Hoşça kalasın! ! !
An öldü,
Anla birlikte zaman.
Ne gitmen hayırlı,
Ne kalman.
..
Kanat sesi
Uçmağa çalışan
Şu alem-i sükuneti bozan
Dikkat et uyan!
Bu demektir ki
Ya sana yaklaşan bir Aslan
Ya da bir düşman
..
Ölmeden Önce Ölünüz. Hadis i Şerif
Ölüm iki türlüdür.Cahillerin ölümü yani ruhun cesetten ayrılması ile gerçekleşen zorunlu ölümdür ki biz buna zaruri ölüm diyoruz.
' Her nefis (Bu) ölümü tadacaktır.'
ikincisi ise manevi bir kılıçla fena haline erme Cenab ı Hakta yok olma halidir ki biz bu ölüme iradi ölüm diyoruz.
İşte bu ölüm sonucunda kalbin mana hayatı başlar.Aksi taktirde göğüs kafesinde bir et parçasından ibaret kalır kalp.Bu hale erişene uhrevi sonsuz hayat bahş edilir.İradi ölüm,resulullahın bu hadisindeki ölmezden önce ölünüz emrine ve sırrına ererek istediği zaman ruhunu melek ül mevte teslim etmeleridir ki bu hale erenler için kuranda şöyle müjdelenmiştir;
'Onlar ilk ölümden sonra hiçbir ölüm tatmazlar.' Duhan:56
..
Samsun'um göç veriyor-İL ile ilçeleri
Otobüsler gidiyor-asla dönmüyor geri
Anne baba çocuklar-hele de gençlerimiz
Toplu hâlde terk eder-görüyor musunuz siz
Teşvik kapsamına al-Samsun gelsin kendine
Daim göçler sürüyor-eksiliyoruz yine
Orta Karadeniz'den-her gün göç dalgaları
..
Yüzün deniz renginde
saçların yosun topası
ıslak ellerini
gizleme hiç
sesini sükuta ulaştır
nefesini buludlara
..
Kafların ardında bir pınar varmış
İçenin gönlünü hicran dağlarmış
Dağlanan gönüller korlar bağlarmış
Akkor olan gönül ağlar… ağlarmış
Kafların ardında bir pınar varmış
Ne çırpınıp durursun içimde gönül
..
Farz-ı ayn gibidir çözümü başda gelir
Göç eder neş'e hüner gözlerden yaşda gelir.
Büker beli soldurur,biter hüsn-ı cemali
Düşünür derin,derin zihnine aş da gelir.
Ferdde kalmaz hüsn-ı tahlil eşekleşir adeta
Terletir harıl harıl Aralıkta, Şubatta
..
Ormanda kuşlar ölür
Bir kuş
Kanadı gümüş
Ten ipek bir kuş
Doğdu güneş
Ten daha parlak
..
İçimdeki deniz yorar insanı,
Yorar köleliğimi, gençliğimi.
Kendimden göç mü ediyor tüm güçler?
Aşk için atılan feryat,
Sen bakışlarını feda ettin,
Ben ise yüreğimi,
Yürekse ömürleri atıyor bu limandan.
..