Bir kısa dörtlük ister gönül,
bir kuş gibi göç uzunca…
İlki şiir adına, çoktandır yazmadığım;
Diğeri Huzur Mevsimi, karınca kararınca.
Düşmese kalem elden, tâ sabahlara…
Çırpsam kanatlarımı, kıştan doğru bahar’a.
..
Kalp Odacıklarının Hangi Köşesinde; ANADOLU YER TUTMUŞ? . = 000.001 =
Kendini Nerede Buldun? . Nereye Taşınacaksındır? .
Bugün içinde paylaşımı yaşatabilmeliyiz azimle! .
Ben; senin kendi cümlen adına var olmalardayım! .
Okumaz isen, okuduğunu not almaz isen takipsiz! .
..
yüregim göç etmek istiyor
gönlünün ovasına,
bir çadır kurmak istiyorum
ufacık ta bir ateş...
kar'ını kış'ını da yaşamak istiyorum
güneşinin sıcaklığını hissetmek istiyorum
..
mağlup bu beden,
içimden ben olmaya çalışan çocuğun canını alana karşı...
ezik ve kırık bir yaşantının gerisinde,
düşüp düşkünlüklerin ve acizliklerin ardına,
'göç' diye kendini kandırıp tutunmak uzak kaçışlarına,
mağlup bu beden...
mağlup...
..
Yaz bahar ayları gelip geçende
Kurumuş fidanın dalların ömrüm
Can cesetten bir gün olur uçanda
Bilmem ne olacak halların ömrüm
Fidan idim kökenlerim kurudu
Göç eylemiş kervanlarım yörüdü
..
Göz ve nizam vardır kanmamalı gözlere
Ya soğuktur ya sıcak şu feleğin kastı ne?
Yolculuk hayır mıdır feryat figan ederken
Kalbimde bir göç vardır gam ve keder semtine
Benim suçlu benim suç giyotinim gözlerin
Ne bir ses ne de seda karşımda silüetin
..
Bu gece bir şehir oldum gözlerinde
Ellerimde viran kokulu göç yorgunluğu
Bu gece bin parçayım gözlerinde
Dudaklarımda bir yaslı cenaze ağıtı
..
Sıcak ülkelere göç eden kırlangıclar
Gurbete giden yolcular
Gidenlerin ardından ağlayanlar
Kimbilir kimler uzaklarda
Ağıtlarla hıçkırıklarla gidenler
Bir el sallayamadan
..
Gidiyorum bu diyardan bilinmezliğe
Yükseklerde uçmaya hazır bir kuş misali
Ya düşeceğim ya savrulup duracağım havada
Göç eden kuşlar yanımdan geçecek biliyorum,
Alay edecekler belki benimle,
Ben daha çok kanat çırpacağım,
Ulaşmak için bilmediğim yere.
..
Kalkıp göç edince aşiret düze
Geçer katarları tozlu yollardan
Geçip bahar ayı güze dönünce
Döner katarları tozlu yollardan
Doğar yaylasında serin sbahta
Seherde kucaklar bebek hayatı.
..
Elveda sisli ve karanlık şehir,
Elveda ruhları satılmış insanlar.
Terkediyorum sizleri bu gece ansızın,
Gidiyorum hayalerimin beni götürdüğü yere.
Sıkıldım en kalabalıklarda bile yanlız olmaktan,
..
Bitecek bir gün,
Mutlulukların gibi,
Kırlangıçların göç misali,
Bizide bırakıp gideceksin.
Çok uzakta değil,
Yakın olacak bana gözlerin,
..
Ambarlı evinde duman tütmüyor,
Ata ocağından babam gideli.
Göç göç olmuş köyde, horoz ötmüyor,
Ana kucağından babam gideli.
Kapılar kilitli açan olmuyor,
Yolcu misafirin geçen olmuyor,
..
Göç başladı
sarı sıcak yaz ardına
ardı hazan
son adı bahar olan
yağmur damlalarına
gönül suskundu
göç rüzgarı o'na dokundu
..
Arkadaşlıkların kurulduğu
Sevgilerin bulunduğu
İnsanların yok olduğu
İstanbul hepimizin
Herkesin göç ettiği
..
düşünerek yapılır gülüşlerde ki menzil
kuytular hep puşt zulası olmasındandır
oynak bir gül çengisi başlar birazdan
işçilerse tulumlarıyla zemheri karşılamasında
kömürün tozunu çıkarırlar yüreklerinden
kuşlar göç zamanına korkuyorlarsa da
hasret rafa kalktı çaylak fırtınasına az kaldı
..
Goc ediyor ninniler uyumus kucuk bedenlerden,
o gece daha bir kirlenmis sokaklar,
sondurulmeyi unutulmus. aksamdan kalma isiklarin yola vurdugu yorgunluk,
acikmis umutlarima sunulmus bir parca ekmek,
sensiz bakire bir sabahin korunde,
copculerin sohbetini kucaklamis sokagim,
ne keder artigi var geceden, nede bir sise sarabim,
..
Göç ediyorum artık bu diyarlardan…….
Avuçlarımda,
Mutlu günlerden kalan papatya yaprakları……….
Sakın atmayın onları.
Çünkü onlar,son ümitlerimin son çırpınışları……
Hemen toprağın altına koyun beni ne olur.
Üzerime uğurböcekleri konsun istemiyorum.
..
Göç etmişiz geçmişin kirinden arınıp yeni diyarlara
Gözlerimizin ucu aramış konaklayacak bir han şu yanlarda
Denk gelmişim boğulurken yanlızlığın derinliklerinden gözlerinin buğusuna
Bir uğultu ardından bir fırtına kopmuş tutunmaya çabalarken sol yanına
Dalından yaprağına damlamış kanlarım usul usul tertemiz damarlarından
..
Bir Kahraman’ın Hayat Hikâyesi (Öyküsü) Şeref Usta
Bu yaşam hikâyesi Cumhuriyetten önce olan bir aile dramıdır.
Hayrullah Çavuş Malatya Darende’den Çukurova ya göç etmişti. Yaşadığı ilçede iş imkânı yoktu. Halk hep başka şehirlere göç ederek yaşamlarını sürdürüyordu gittiği yerlerde çok zorlukla iş imkânları sağlıyorlardı.
Hayrullah çavuş da bunlardan biriydi. İki çocuklu bir aile olarak göç etmiş ama onun maddi durumu iyiydi. Esnaflık yapıyordu. Bu esnaflığını orda sürdürmeye başladı ve kısa zamanda çok sevilen bir esnaf olmuştu. Kendi hemşerileri arasında çok tutulan güvenilir bir esnaf olmuştu günler günleri kovalarken çok mutlu günler yaşarken birden rahatsız olan eşi Eşe hanımın rahatsızlığı onu çok üzmüştü o dönemlerde sıtma diye bir hastalık kol gezerken onların evine de uğramıştı birkaç gün sonra hayatını kaybeden eşinin acısı onu iyice kahretmişti. İki çocukla yalnız başına kalan Hayrullah çavuş, perişan olmuştu. Bir yandan iş, bir yandan iki yetim çocuk. Biri kız diğeri erkek. Komşuları yardım ediyordu ama ne kadar yardımcı olabilirdi ki. Yıkılmış bir ailenin acısına dayanamayan konu komşu, “bir hanım bulalım da hem bu genç adam ve çocukları kurtulsun” diyorlardı. Aradan bir yıl geçmişti ki komşulardan biri “oğlum Hayrullah gel sana bir kız buldum, yukarı köyden iyi bir ailenin kızı. Babasını tanırım. Cuma günleri namaza gelir namazını kıldıktan sonra oturur beraber yemek yer, sohbet ederiz, bende ara sıra o köye yolum düştüğünde onlara uğrarım. Ayşe kızımız, hanım hanımcık, ailedekilerin hepsi candan insanlar” der. Hayrullah çavuşu alıp köye götürür kızı gösterme şansını yakalarlar. Daha sonra Ayşe Hanımın babasına “bakın bu delikanlı çok çalışkan ve komşumuz. Bir yıl önce eşini sıtmadan kaybetti. İki çocuk yetim kaldı. Konu komşu bizler bakıyoruz. Buna bir eş lazım. Bende senin kızın Ayşe’yi düşündüm. ne dersin Hasan ağa? ” der. “Sen dedikten sonra neden olmasın” der Hasan ağa. Kızı verir ve Hayrullah çavuş ikinci eşi ile evlenir. Ayşe gelin, ilk evliliği olduğu için birden iki çocuk sahibi olmakta zorluklar yaşar ama günler geçtikçe bu ortama alışır.
Hayrullah çavuş, evden rahatlamanın verdiği huzuru yaşarken, işleri de çok güzel olmuştur. Çok para kazanıyordu. Sattığı malları çok uzaklardan kervanlarla getiriyordu. Güzelde kazancı vardı. Günler ayları, aylar yılları kovalarken ikinci eşi Ayşe gelinden iki oğlu olmuştu. Çocuk sayısı üç oğlan bir kız altı kişilik bir ailesi vardı. Gül gibi geçinip gidiyorlardı. En büyük oğlu Hasan kızı Maşuka ve diğer eşinden Şeref ve Mevlit idi. Kızı Maşuka on dokuz, Hasan yeni yetişip geliyordu. On yedi yaşındaydı. Şeref Dört ve Mevlit iki yaşındaydı ki olanlar olmuş dünyaları kararmıştı.
Hayrullah çavuş, son işi olan kervanlarla mal alımına gitmişti. Bu gidiş ve dönüş on gün sürermiş. O yıllarda esnaflık çok zor zanaatmış. Yollarda yağmurda, karda esnafların kervanın arkasında yürüyerek gelmeleri çok zahmetliymiş. Havaların çok soğuk olduğu bir mevsimde, kervanlarla mal almaya gitmişti. Dönüşte Hayrullah çavuş yağan yağmurla ıslanmış yolda zar zor eve gelebilmişti. Tüm aldıkları malları çözememiş, yatağa düşmüş, -o yıllarda kara vurgun denilen bir hastalık (soğuk algınlığı) varmış- oda o hastalığa yakalanarak otuz sekiz yaşında bir hafta yattıktan sonra hayata veda eder. Arkasında çocuklarını öksüz bırakıyor. İşinden anlayan de kimse yoktur. Ölümüne çok üzülen çevresi, şaşkına uğramış gibilerdi. Olamaz diyorlardı ama olmuştu. Cenazeye gelen halk ve ailesi, gözyaşlarına boğulmuşlardı. Ardından ağıtlar yakarak mezarlığa götürdüler. Günlerce ağıt yakan Ayşe gelin yapayalnız kalmıştı. Ailedeki o yiğit adam gitmiş, işler bitmiş, perişanlık çökmüştü. bu arda onun yalnızlığından yararlanmak isteyen soyguncular da boş durmamıştı çözülmemiş malları yağma gibi edilmişti bir hafta sonra iş yerine varan dostları her yerin virane olduğunu görenler şaşkına uğramışlardı Ayşe gelin dört çocukla malsız kalmıştı.
..