Hüzün saati gönlümde çalar da
Gönül sarayımdan taşlar devirir
Göç zamanı, gözlerim yollarda
İlkbaharda, beklerim kuşlar getirir.
..
ben neredeyim böyle,
neredeyim yıkık dökük duvarların arasında,
neden herkez kaçışıyor,
neden herkez göç ediyor
..
Sen ey anka kuşu bu çöplükler mekanın deyil
Izdırap içinde geçen bir ömür yaşadığın sen deyil
Bırak leşleri gül bahçelerine göç
Atık bırak leylayı mevlayı seç
..
Bağbozumunu yaşıyor ömrüm
bir kırlangıcın kalbi gibi çarpıyor kalbim
göç edecekmişcesine kalbinden...
beni götür bu diyardan sıcak iklimlere
aşkının sıcaklığına doğru...
nefesine kat sakla beni
sar kollarına tut ellerimi
..
Nereye baksam senli hayallerin dolu dizgin koşuşturması var yüreğimde
İzlerini takip ediyorum sıkı sıkı tutunuyorum umut dolu çaresizliğime
Leylekler göç eder ya güz gelince işte bende öyle göç ediyorum senden kalanlarla
Açmayacak artık sana çiçeklerim,gözyaşımla kurutup karanlığıma çekiliyorum
Yıllar yılı bekleyen sevgiliye verilmemiş mektuplar gibi saklıyorum bu aşkı sonsuza dek
Elbet döner bir gün kaderim kavuşur aydınlığa çaresizliğim diye iç geçiriyorum dertli dertli bitmeyen gecelerde
Resmedilmemiş imkansız aşklar gibi içimdeki bu yara iyileşir yaşama tutunurum diye dua ediyorum
..
Göç mevsimi geldi
Göç ettin gurbet ellere
Ben burada kaldım
Bir başıma
Kanadı kırık
Başka baharlara
Başka hazanlara kaldı
..
Dolaşma sevdanın viran bağında.
Konacak bir dal mı bulamıyorsun.
Gittin göç eyledin karlı dağında.
Dönecek bir yol mu bulamıyorsu
..
Çok zor işte bütün kavimlere dahil olmak
Bütün çağlara.
Geleceğini bilseydim geçmişte bir manastır olurdum
Kalıntılarımda dolaş diye bir tapınak yada
Uzun uzun bak diye ufuklarda hep yanardım bazen ay bazen yarım
Çok zor işte bütün kavimlere dahil olmak
Senin kafilelerinle göç etmek dağ aralarında
..
Gün, henüz bitmişti benim olmayan o sahile vardığımda. Dingin bi telaş sarmış insanları. Keyif almak telaşı geceden. Hani, çakır bi gecenin hayli öncesindeki o çocuksu heyecan. Anason ve balık kokuları karışmış uslarına.Usta bir ressamın elinden çıkmış renkleri ile yarı beline kadar sularda serinleyen bir güneş, az ötede bi kaç balıkçı teknesi.Hava serin, bulutlar toplanmakta. Yağmur geliyor belli. Geçiyorum taş evlerin arasından. Yaşamadığım, yaşanmışlıklar fısıldaşmakta ihtimal, duyamadığım. Ama bu, hissetmiyorum demek değil. Yaşlı bir teyze geçiyor yanımdan, zeytin kokuyor teni, bakışıyoruz. Gülümsüyor. Gülümsemeye çalışıyorum, iğreti duruyor yüzümde şehirli gülümseyişim. Daha bi gülümsüyor sırtımı sıvazlıyor sanki sevecen. Geçişiyoruz. Derken, dönüp sesleniyorum. Bildiğim otelin adresini soruyorum. Zeytin kokulu teyzenin sesini çekiyor canım. Şehirli yabaniliğimden sıyrılıp sesleniyorum. İri gözleri ile karşılıyor beni. Yüzünde yılların derinliği. Adres bahanem işe yarıyor. Sohbete başlıyoruz ayak üstü. Girit’ten göç etmişler. Daha doğrusu, oradaki yaşantılarını taşımışlar buraya. Buruk bi mutlulukla söz ediyor çocukluğundan hayal meyal hatırladığı. Sarılıyorum, kendimin bile dillendiremediği o insan sıcaklığına.Vedalaşıyoruz. Yorgunluğum yerini, huzurlu bir suskunluğa bırakıyor. Otele yerleşiyorum. Sanki balkondan uzatıversem ayağımı, denize girecekmişim hissine kapılıyorum. Şeytan Sofrası duruyor suyun öte yakasında ve Ege Denizi’ni bağrına basarıyormuş gibi geliyor bana Ayvalık. Bir kolu Şeytan Sofrası, diğeri Cunda. Uyuyan denizi, yaramaz çocuklar gibi karıştıyor takalar. Martılar eşlik ederken yorgun balıkçılara. Birden, zeytin kokulu gece bekletmeye gelmez diyorum kendi kendime. Hadi bakalım doğru duşa
Yeniden daracık sokaklarındayım Cunda’nın. Rumca Türkçe sohbet tınıları yakalıyor beni. Girit ve Midilli’den göç eden Türkler aslında bu tınıların sahipleri. Ege Denizi'nin ortak kültürü yıllar geçse de Cunda'da sürdürüyor izlerini.Sağ yanımda Taksiyarhis Kilisesi yükseliyor heybetiyle.
Daracık sokaklarını ardımda bırakıp Cunda’nın, denize ulaşıyorum ve “şaşırıyorum” şaire inat. Cunda’nın ışıltılı mor gecesine karışma vakti şimdi. Çeşit çeşit restoran ve cafelerin arasından yürüyorum ve Taş Kahve’nin hemen yanındaki restorana giriyorum.Salaş bi meyhane aslında.Ama, daha bi benden bi yer.Şöminenin yanındaki masaya oturuyorum. Ege mutfağının o dayanılmaz lezzetlerini ısmarlıyorum.Turp otu, radika, deniz börülcesi, kabak çiçeği dolması, tabii ki yeşil zeytin; kendi yağında parıldayan, ortaya bi çoban salata.Yahu, içimde otlak çıkacak az sonra ama, önce gözüm doymalı, diyorum, gülümsüyorum.Rakı ve papalinasız da olmaz hani.Derken, şöminedeki zeytin ağacı çıtırdıyor ısıtmak için beni canhıraş.Kadehimi ona kaldırıyorum.Rakı yol alırken damarlarımda, taş plakta Müzeyyen alıp beni benden götürüyor bambaşka alemlere.Nerede olduğumu hiç düşünmüyorum o an. Sadece minnettarlık dalgası yükseliyor Müzeyyen’e. O’na da kadeh kaldırıyorum. Derken, pencerede çisildeyen gökyüzüne takılıyor gözüm. Bir kadeh de ona tabii ki. Bir de bakıyorum, benim kadeh durmaz olmuş yerinde. Konsomasyon halinde. Çakır civarlarında pupa yelken seyretmekte olduğumun farkına varıyorum. Kalkmalı masadan gayri.
Islak gecenin serin sokaklarına, fırlatıyor bir ceket kendini. İçinde de bir ben. Buruluyor içim yalnızlığıma. Bir çift göze takılıyor gözlerim denizin ta orta yerinde. Gözler, iliklerimde. Kaçırıyorum gözlerimi. Bir yüzleşme korkusu belki bu bendeki. Belki diyorum da aslında nasıl da oynuyorum kelimelerimle hatta kendime karşı. İki yüzlülüğümün hangi yüzündeyim bilmiyorum ki.
Yaklaşıyorum denize. Tam o yerdeyim ve her şey yerli yerinde tıpkı o geceki gibi. Bir sen eksiksin, bir de o gecedeki imkansız aşk dillenişleri. Uykusuz bi martı asılı kalıyor gecede tam başımın az üstünde. Bakışıyoruz. Götür beni, götür de bi de ben bilsem nereye gideceğimi.
..
Göç
Sıfır bir silgi kokan bakışlar
Ekmek arası göç yoksulluğumda
İkindi vakitleri idam edilir
Pencerelerde martılar
Seyrederken ölümü
..
Göç tufanı saldı gurbete bizi
Varoşlarda naçar, özüm ararım
Çarkıfelek siler, yok eder izi
Yitirdim lehçemi, sözüm ararım.
Kimi iş, aş derken, köyünden göçer
Kimini, örf adet kurbanlık seçer
..
Kuşlar misali özgür olmak istiyorum,
Kalbinde dilediğim yere göç etmek.
Bazen bir çınar olmak istiyorum,
Kalbinin tam ortasında durmadan büyüyen.
..
Bir turnayla göç mü yürür bu elden
Telleri kınalanıp Allah’a adansa
Dağlar yıkılır mı şol esen yelden
Sevdalılar yücelerde saklansa
..
Senden başkasını sen varken sevmeyeceğim
Gözlerinin rengini gözlerime nakşedeceğim
Sensizliği sen varken yaşamaktansa
Bu hayattan göç edip gideceğim.
..
çileim bu dünya bana dar gelir.
diğer alemlere yer bulup gitsem.
bir gülün dalında bülbül dinelir
getir saki kanmam baldıran içsem
çilelim bu dünya bana dar gelir.
kırlangıç güneşemi göç ettin söyle
..
Sırılsıklam yağmur altındayım.Cehennem yangınlarında başım.
Ve kar yağıyor bütün sevdalarıma.Seninle gittiğimiz tüm parklarda kuşlar göç ediyor şimdi.
Sen leyla menevşesi,yalnızlık tohumu,sığındığım dar sokak; kaç ve kaybol artık bu şehirden.Bu şehir bütün şiirleri yakmış ve bütün aşkları vurmuş sırtından.Bu şehir sana yakışmıyor artık...
..
Pencereler kıpkızıl gün dönüyor mağripten.
Dağların ardın sıra göç ediyor ışıklar.
Ne ister bilmiyorum el gün mahzun garipten.
Siz miydiniz o yoksa dünde kalan aşıklar.
..
Elbet gönülde başlar ilk göç sevdası
Yayılır tüm ruha vakit geldikçe
Gözlerde tütsülü bir buğu oluşur
Başlar daha dik
Yürek daha cesurdur
Çoğu zaman sevdadır göçlere sebep
Karşılıksız seven yüreklere
..
Koruma ortak olur, hayvan sınır tanımaz,
Belki göç edecektir, kurallar dışlatılmaz…
Saldırdığında ava, görmezden de gelinir,
Belli kurallar vardır, fondan garantilenir…
(2013)
..
Köpekler ulusun!
Göç göç insin yalnız kurtlar dağlardan.
Rüzgar essin, fırtına çıksın,
Dökülsün gökten yıldızlar!
Birbirine girsin tüm insanlar.
Duygu kalmasın Allah’ım!
Yağmur yağsın gök gürlesin.
..