Ben ne zaman sensiz kalsam bir şiir yazdım. Yazarken seni yaşadım. Seni hissederek yazılan her kelimeye sen diye sarılıp, sana bulandım. Biz seninle aynı iklime soyunmuş, ayrı yönlere göç eden kuşlardık. Senin dönüşlerin bana, benim gidişlerimin sana denk gelmezliğiyle...
..
Sen yazıldıkça yazılan, yazılmaya devam edildikçe okunulan yanımsın. Düşler bahçesinin el sürülmeye kıyılmayan en nadide çiçeği, ayaz vuran gecelerin çoban ateşi... Seni yazmak demek yaşamak demektir. Sen yazıldıkça çoğalan, eksik yanımsın. Deniz aşırı ülkelere göç eden kırlangıç, sabahlarıma gülümseyen güneşim, yeni başlangıç... Seni sevmek nefes almaktır. Yan yana olmadan senliğinle...
..
Bugünlerde içime çöreklenen sızı, tarifsiz bir boşluk ve peşine gelen yılgınlık. İsimsiz bir şehirden geçip, el sürülmemiş yerleri düşlüyorum. Kendimden kaçmayı başarıp, hiç kimse olmayı istiyorum. Mümkün olsa yeni bir kimliğin içine, eskiden yaşıyordu yazdırıp: karanlığın aydınlığa dönmediği uzak ülkere göç ediyorum. Sonra yine gün ışıyor, yine karmaşa, yine yaşıyorum. Yine yeniden ben olmanın gerçekliğine soyunuyorum...
..
Çokça sen azca ben içinde biz 3
Düşünüyordum. İçimde orman sessizliği, kuşların göç edip gittiği, olabildiğince soğuk yalnızlığımla... Bir şehir vardı. Bir şehir yoktu. Geçmiş zaman içinde anlatılan masal ülkelerinin birisinde. Şehir vardı içinde senin olduğun, şehir yoktu senin kaybolduğun. Seni bulmalıydım. Yalnızlığın başkenti senin olduğun yer olmalıydı. Gece gündüz arayışlarım sürdü. Sokaklar, şehirler, şiirler, insanlar, kitaplar, şarkılar her yerde seni sordum. Gören olmamıştı. En son bir bulutun üzerine binip gittiğini görmüşler. Hiç inandırıcı değil. Söyleyeninde gözleri kör. Sonradan anladım. Kötü durumda olsaydın haberin gelirdi. İyiydin haberin gelmiyordu. Ben seni özlüyordum. Başladığım her şiir yarım kalıyordu. Bir şiir vardı tutunduğum, her şiir eksikti aslında ama yazılıyordu. İçi dolu, dışı boş bedenimle yuvarlanıyordum. Uzaktı şehirler, uçaklar, gemiler, trenler, otobüsler, insanlar hepsi uzaktı. Bir sen yakındın uzansam tutacağım, uzanıp tutamadığım yüreğimden... Kanatlarımdaki son çelenkleri koparıp attım. Uçmak istemiyorum artık, ne istediğimi de bilmiyorum. Bildiğim tek şey sen yoktun.
Koskoca bir yalnızlığın içindeyiz artık. Sen seninle, ben seninle, biz bizin içinden çıkmışlığıyla...
..
Gözlerinin rengi çok önemli değil, sevgi dolu bakmadıktan kere... Ellerinin sıcaklığı desen yine öyle, tutmadıktan sonra... Güzelliğin ise hiç önemli değil, göz görmedikten sonra... Anlayacağın o ki, aldırış etme böyle olduğuma; ara sıra şiir bulutları tepede dolaşır ve kaçamam bende yağarım. Bir ses fısıldar kulağıma duyduğumla eserim. Bazen de sessizleşir demir atarım bir limana ve beklerim rüzgârları...
Kuşlar göç eder
İnsanlar da
Ve mevsimler
Ya yürek nereye göçmeli
İstemediği bir bedenin esiriyse
..
yorgun bakışların arasında geçti,
harabe şehre göç!
ulaşıldığında, kayıp baykuş naraları...
son durak! inen var mı? soran olmadı.
...vızıltısıyla fırladım.
geç kalınmış, adrese teslim anladım.
rüyada bile olsa acıydı.
ki gerçeğini de yaşamıştım.
..
Ellerin dokunuyor geceye
Mezesi oluyor gözlerin içilen
Yudumlanan aslan sütü
Boğazı yakan anasona karışır
Şaşırtıcı zaman
Şaşkınlığın nöbetleri
Zaman durgun, sessizliğe gebe
Düşük yapıyor kimliğimiz
..
Çok zordur bilirim
Kanatlarını çırpmak
Başka bir diyara
Göç zamanı geldiğinde
Eksilirsin ardına bıraktıklarınla
Yollar uzun gelir
Kendinden eksildikçe
Mevsimsiz geçişlerdir
Gidilmesi gereken yerlere
..