Her gün milyonla yolcu, ebedlere göçüyor.
Kimi razı göçmeye, kimi ondan kaçıyor.
Mecburidir bu sevkler, kimse muaf olamaz!
Kimi nar’a düşerken, kimi nur’a uçuyor!
Arz’a sıkı yapışır, seferini unutan,
masivayı sevdirir, şaşkınlara kör şeytan!
Razı olur Serap’a, şarabını yudumlar!
Zerrede helak olur, güneşten gafil insan!
Bir üzüme bin tokat, budur fena yasası.
Dolu böyle zevklerle, gafillerin masası!
Nedir fıtratta mana, fatırından sormazsa!
Daim artar eksilmez, cahillerin tasası!
Yolculuk var ebed’e, kimse burda kalamaz!
Bu kısacık molada, akil mutlu olamaz!
Yolcuya elzem olan; azık binek ışıktır!
Bunlar şimdi alınır; yolda bir şey bulamaz.
Kabir berzah ve mahşer, sonrada uzun sırat,
Bu uzun yolculukta, hazırmı sana kır at?
Dünyanın binekleri, sınırlardan geçmiyor!
Hâlbuki gerek sana, şimşekten fazla sürat!
Seni bekler saraylar, fit olursun çadıra!
Bu gerçeği bilirken, od düşmezmi sadır’a?
tereddüdmü edersin, böyle büyük ödülden?
İtimat et rabbine, güçlük olmaz kadire!
Dünya boncuk ve balon, ukba baki elmastır.
Burada her şey sahte, bekada gerçek hastır.
Bunca nebi ve veli, onca âlim asfiya,
Bize böyle demişler, sözleri delil nastır.
Yolcu yolu düşünür, dalmaz yalan hülyaya!
Ebedi cennet yurtken, yatmaz sahte rüyaya!
Madem gidiş mecburi, hazırlık elzem bize!
O uzun seferlerde, yoksa kalınır yaya!
Kayıt Tarihi : 14.4.2007 13:12:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)