Sokaklar, derin gölgeli, çoğu zaman isli veya sisli, kaygı verici, korkutucu ve yalnızlığın kaybolduğu karanlıklardaki yılgınlıklarla dolu sahipsizlik korkuları yaşatırken adımlardı insan göz kararmaları ile…
Çoğu zaman açık açık “sen benim gurbetimsin” diyordu iç sesiyle…
“Çoğu zaman sılam an gelir dikenimsin, etime batıp canımı sızlatan ama her zaman hasretimsin sen” derken, geçmişe dalıp giden gözlerinin diplerine hüzün doluşurdu…
“Sen benim sılamsın,” derken birkaç damla gözyaşı birikirdi gözlerinin kuytularında, buğulanan yüzünün derinliklerinde…
İnkâr edilemez bir sevgiydi bu, hilesiz, riyasız, kandırmacasız, abartısız, sadece sevginin köküne yapışmış bir bağımlılıktı bu, geçmişin duru sevgisine…
Her sözlükte bir sevgi tarifi vardır şüphesiz ama onun içindeki sevgi biraz abartılı gibi gözükse onun içindeki bir yangın, bir köz, bir is, bir yangın yeri veya darmadağın bir yapıyla, hüzünlerin yerleşik düzeniydi ama onun için kırılgan bir duyguydu, küçücük şeylerle alevlerle yanan, en ufacık bir hor görmeyle, yangın yerinin sönmüş, kokuşmuş isli yapısını içinde saklardı ama onun içinde, hiç büyümeyen bir bebek hassaslığı vardı…
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Gidebilmek...bazen yaşama atılan en değerli adıma dönüştürür ...umuda nefes aldırmaya ...yılgınlığa dur demeye ,yorgunluğun başlangıcındaki tatlı ama huzurlu sitemlere yol açmaya...güzel,akıcı ve gerçekçi anlatımdı dost...başarı daim olsun...saygıyla
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta