Giz Açıklanmayı Değil Fark Edilmeyi Bekler
İçim sağır olmuştu söylenenleri duymuyor hissetmiyordum. Suskunluğumun sahip olduğu kelimeler, dilimin sahip olduğu kelimelerden daha çoktu. Gövdesiz ruhlar gibi dolanıp duruyorlardı. Göçebe yaşıyorlardı, beynimle dilimin arasında. Düşünce kelimelerim eylem kelimelerime söz geçiremiyordu. Derin gölgelerle gizlenmiş cümlelerin mateminde beklemeye geçmişlerdi.
Çoktan kapanmış yaralar, hiç açılmamış gibi tekrar tekrar kanıyordu. Uğrunda savaştıklarımız ise çoktan yok olmuştu. Çukuru görmeden yuvarlanıyoruz, dipsiz kuyulara. Hayatta kalmak için tutunmaya bile çalışmıyoruz. Konuşma balonları havada patlarken sessiz çığlıklarla etrafa dağılıyor.
Açılan çukur mezarımız olurken yaşadıklarımızdaki giz ile gömülüyoruz, anıların ve hayallerin yumağı ile. Mezarımız kazıldığında boş çıkmasın diye.
Biz aşkı kaybedenlerden değildik. Öğrendiklerimizden çok yaşayamadıklarımız vardı ellerimizde. Hayatın ikinci bahar diliminde, anıların gölgesinde, zembereği boşalmış zaman makinesinin hızına yak uydurmaya çalışıyorduk, zamanla son dansımızı ederken…
Belirsizliğin sisleri içinde, beklentilerimizi, ümitlerimizi, hayallerimizi bulmaya çalışıyoruz. Ortaya dökülen ağır sırlar altında birbirimizin öykülerini giyiniyoruz. Kalbimizde taşıdığımız yeminimizle, içimizi zehirleyen kara duygunun esiri olmamaya çalışıyoruz.
Tabanca ağzından çıkan kurşun gibi çıkan sözcükler, ölümün soğukluğunu yaşatıyor. Hayatta, kaldığımız yeri bulmayı ümit ediyoruz, yeniden denemeyi göze alırken.
Kapatmadığımız yaşamımızda yeni heyecanlara yüreklerimiz dayanabilecek miydi? Sabitlenmiş masumiyetle geri getirilemezdi bir kaybın anısı. Dörtnala giden yürek ritmini dizginleyebilecek miydik? Geçmişi ne kadar geçmişte tutabilirdik.
Yaşadığımız yalnızlığı daha ne kadar seyreltecektik. Grileşen yaşamın ortalarında renklerin ahengini yakalayıp, içimizdeki derin yalnızlığı paylaşabilecek miydik?
Aşkın aldatılıcılığına bir kez daha kapılıp, vaatler peşinde koşuyorduk, aşkın birer kuklası olarak. Birbirimiz etkilemek için sözcüklere gerek yoktu. Sadece azalmış zaman diliminde şeffaf perdeye ulaşamıyorduk. Aşkı arayan yanımız engelleri kaldırmamızı söylerken alışkanlıkları ve hataları tekrar ediyorduk.
Yaşadığımız hayal kırıklıkları, gönül yorgunlukları, derin yara izleri ve ruhtaki yıkıntılar ümitlerimizi azaltsa da, kısalan zaman diliminde her şeye rağmen, aşkla son dansa hazırlanıyoruz. Saklandığımız içimizdeki kovuktan dışarı çıkıyoruz, yüreklerimizde sakladığımız sırların derin izleriyle.
İpi kopmuş inci taneleri gibi dudaklarımızdan dökülen dilsizliğimizin sözcükleri, içimizde birikmiş volkan patlamasıyla aydınlanıyordu. Kurduğumuz kristal berraklığındaki cümlelerle. Kullanılmamış kelimeler bulmaya çalışıyorduk, kabuk bağlamış dilimizle. Boğazımızda düğümlenip, çürümeye başlayan sözcükleri toparlıyoruz, masal kapılarını açmak için. Ölüm kadar kolay olmayan aşkın kapısını aralamak için.
Uzaklığın büyüsü ile bakıyorduk. Hayatın gürültüsünün yıprattığı kulaklarımızla rüzgârın anlattıklarını dinliyorduk. Avuçlarımızın ateşinde yüreğimizi tutarken rüyalarımızla büyütmeye çalışıyorduk, hatırlarımız kadar bizim olan rüyalarımızın.
Kaçamak bakışlarla yetiniyorduk. Ânın uzayıp büyünün bozulacağını düşünerek, mutluluğu yakalamadan kaybolacağı aklımıza geldikçe bakışlarımızı kaçırıyorduk. Aşkı çoğaltan sessizliği seçmiştik. Gözlerimizi yaşadığımız güzel anlarda unutup, yeni gözlerle bakmaya başlamıştık yeni hayata. Uçsuz bucaksız bir limanın başında kendi beyaz yelkenlimizi yüzdürmeye çalışıyorduk.
Kendimiz sandığımız yabancıydık. Kendimizi unutmanın sularına bıraktık. Yeni bir duygu fırtınasına kapılıp, aydınlık bir heyecanla kendi sahillerimize çıkıp yeni umutlara ve mutluluklara gözlerimizi açtık. Aklımızın hatırladıklarını unutup, kalbimizin hatırladıklarını dillendirdik.
Eskiye ait bütün delilleri yok ediyorduk. Önceki yaşananları bertaraf edip yeni kapılar açıyorduk buz beyazı mekânlarda içimizden geldiği gibi yaşamayı seçiyorduk. Kendi rolümüzün içinde tutsak, kendi hayatımız içinde özgür oluyorduk.
Birimiz diğerimizin yalnızlığını kelimelerimizin aynasında görüyorduk. Kalem henüz söylenmemişleri yazıyordu. Mekânın ruhundan kendi ruhumuza geçiyorduk. Gölgeler ise hayali fenerler gibi bizi izliyordu. Zamanı delmeye çalışan uzaklarla bilenmiş ufka ayarlı gözlerle, vazgeçmek yerine teslim olmaya çalışıyorduk.
Bulanık duygular içinde yaşam bir fotoğraf olarak kalırken…
24.01.2012 Kayseri
Fatma AVCI
Kayıt Tarihi : 4.2.2012 13:23:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Fatma Avcı 2](https://www.antoloji.com/i/siir/2012/02/04/giz-aciklanmayi-degil-fark-edilmeyi-bekler.jpg)
Sevgiler
TÜM YORUMLAR (11)