Geçmişte kalmış tüm çocuksu gülüşlerimi ardımda bırakarak, hayatın karanlık kulvarlarında kaybolacağımı, acılanacağımı, en çok yaşam sevinçlerimin içindeki seni özleyeceğimi, dudaklarımdan hiçbir zaman asla ismini çıkarmayacak bir benlikle kaybolasıya geçmişimin içinde asla varlığını inkâr etmeyecek bir benlikle acılanarak gittim…
Seni yalnızlığındaki öfkelerine, kendimi sensiz yalnızlığımdaki, acılara atarak, gittim…
Bu bir isim kayboluşuydu, soyadının adımla birleşmesini unutarak, kendi soyadımın yalnızlığına sakladığım bir iç benlikle, gittim…
Ardımda neler bırakıyordum ve de önümdeki yalnızlığımda nelerle karşılaşacağımı, bilerek, hissederek, arsız bir cesaretle sarıldım yeni yaşama diyebilmek için gittim…
Geçmişimi kaybedeceğimi, tüm yaşanmışlıkların, iyi veya hoş olmayan anılara dönüşüp, seni çok özleyeceğimi veya gün gelip hoş olmayan anılardan biri beynime çakılınca, senden ölesiye nefret edeceğimi bilerek gittim…
Adımıza söylenmiş gibi kabul ettiğimiz şarkımız dediğimizin hoş tınısı ile karşılaşınca, kulağıma gelen sözcüklerin gizeminde gözlerimin buğulanacağını bilerek o günlerdeki mutluluğumuzun eşsiz gizemi karşısında omuzlarım sarsıla sarsıla ağlayacağımı bilerek gittim…
Geçmişimize ait takvim yapraklarındaki tarihlerin, beynimde sarsıntılar yaratarak ortaya çıkacağını, o günlerin anısı karşısında içimin burkulacağını, yüreğimden fırlayacak ip incecik sızılarla yıkılmak isteyip de, dizlerimin sarsıntısına direnç göstererek yığılamayacağımı düşünerek gittim…
Seni geçmişin takvim yapraklarından birine kaydederek, artık o tarihi yaşamamak için ayrılığın güç savaşından, güçlenerek çıkmak için, o tarihi yok sayarak, takvim yapraklarından birini, her yıl yırtıp atarak, o tarihi derinlere gömmek için gittim…
Çoğu zaman seni tanıdığım güne, heybetlenerek, kendi gücüme güvenmek için seni arkamda bakar bırakarak, soyadını, adımdan sonrasından silerek gittim…
Darmadağın bir yaşam sonrasından hayatımdan sen varlığını fulüleştirerek unutabilmek için gittim…
Seni hayatla baş başa yalnızlaştırabilmek için, sana ben eksikliğini bırakmak için, seni eksik bir benle bırakarak, kendimi güçlendirmek ve hayata sil baştan tutunabilmek için gittim…
Artık şafağı beklemek yerine korkuların ve de endişelerin tükenmez girdaplarında dolaşmak yerine anılarda sevdiğin insanın meziyetlerinde kaybolmak yerine, bitip tükenmeyen özveriler ile anıların tutsaklığında dolaşmak yerine, utkunun peşinde var olmaya çalışmak, yerine, Araf’tan çıkma zamanının geldiğini kabul ettirmek, gerekiyordu yüreğine…
O sadece dolu dolu yaşadığı hayatının sevgi düğümlerini, sevgi bağlarının uzandığı ipleri tek bir vuruş ile kesip atamıyordu beyninden…
Uzun yılların ardında kalan tüm coşkuların, sevinçlerin, heyecan ve titremelerin, korkuların yerine, elinde kalanlara bakma zamanıydı artık…
Birçok düşüncesi çaresizlik ve yoksuzluğa kapı açan yaşam şartlarıyla, baş etmeyi öğrenmiş ve şartların üstesinden gelebileceğini biliyordum…
Elinde hazzı sonsuz olan iki kızıyla beraber geçmesi gereken bir yaşamın, geri kalan kısmı vardı, onurlu ve zaten ataktı, hayata, tek düze yaşam alışkanlığı onu hayatla başıboş bırakmaktan ziyade, sorunlarla baş etme alışkanlığı kalmıştı elinde…
Hayata kendi öz güveni ile baş etmesi gerekiyordu, duygusal düşünceleri çoktan aşmıştı ve dik durmak için sadece kendini savaşa davet ediyordu, kendi kendine olan savaşımı, gerçeğinde kendine karşı güven duygularıydı veya sadece kendisi yetmeliydi hayata…
Tek başa, bir başa olduğunda artık yetikliydi tüm cesaret oyunlarına, çünkü “ yaşarken sevebilirdik” cümlesine bağlamıştı tüm ruhsal düşüncelerini…
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 26.10.2013 15:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Devam edecek bu döngü...

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!