İşte o gün gelmişti. Ayrılık günü. En sevdiği varlığından ayrılma günü… Nasıl katlanacaktı onunla ayrı kalmaya. Onun kokusunu duymadan, ona sarılmadan, onu bağrına basmadan, nasıl uykuya dalacaktı.
Onun doğumuyla, anneliğin ne kadar değerli bir duygu olduğunu anlamıştı. Nasıl onsuz yaşayacaktı. Bu ruh hali, kalbini sıkıştırıyordu sanki. Gözleri doluyor ve ağlamaya başlıyordu hemen. Fakat başka çaresi yoktu. Kendine kızıyordu. Kaderine isyan ediyordu. Allah’a isyan ediyordu.
“ Neden Allah’ ım neden kocamı aldın elimden “ Diyordu. İnançlı bir insandı aslında. Günahtan korkar, isyan asla etmezdi oysa.
Her şey çok güzel giderken, birden bire değişivermişti hayatı. Kocasının uzun yıllar süren hastalığının ardından, bir küçük çocukla kalakalmıştı hayatta. Kocasının ölümünün yası bitmeden, kocasının ailesi tarafından da istenilmeyen kişi durumuna düşmüştü nedense. Onlara saygısızlığı olmadığı halde istememişlerdi onu ve torunlarını. Ne olurdu sanki köşelerinde, sessizce otursa, onlardan artan bir kırık ekmeği paylaşsa…
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla