Gidiyor musun?
Valizlerini topladın ha!
Eşofmanlarını,
Ökçesi kırık ayakkabını
Altın kalpli kitaplarını
Ve geceleri derin uykularında
sana anlattığım tüm masalları
öyküleri, dramları
alıp ta gidiyorsun ha?
Haydi durma,
Hangi dünyaya?
Nasıl yürüyeceksin ki…?
Derdini kime anlatacaksın?
Sen de benim gibi serseri
Sen de benim gibi anadan üryan
Memleket aşığısın.
Haydi koş!
Pentatlonlar,
Derin uçurumlar,
Ağzı salyalı kırmızı,beyaz kıravatlılar,
Düzenin uşağı iki büklüm olmuş tüm yalakalar,
yolunu gözlüyor.
Seninle Ege kıyılarında
sirtaki oynayacaklar.
Haydi otur şu masaya
Hey, çorbacı!
Bu gece şişeleri kırdın mı?
Bir yetmişlik aç,
Şu Osmanlı torununa
Diyeceksin
Ve ezileceksin.
Akdeniz’in suların da
Toplarını Anadolu’ya çevirmiş.
Amerikan puştlarına rezil olacaksın.
Utanacaksın
Şayet içinde ki varlığında
namuslu bir çizgi kalmışsa.
Haydi küfret!
Gelmişine, geçmişine.
Sevmişine, sevilmişine,
Hemen, şimdi..
Bu gece….
Bu gece; al şu kahrolası kalemi eline..
Yılma..Yıkılma..
Dönüp de geriye titrek gözlerle bakma!
İşin için de memleket varsa
Unuttun mu?
Ben, ateşi sevmeyi öğrettim sana..
Muharrem NalçacıKayıt Tarihi : 24.11.2008 19:06:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!