Konuşmadı.
Sadece baktı.
Tüm sözcükler,
gözlerinin kıyısında
çatlamış bir hatıra gibi
suskun kalakaldı.
Ne bir sitem,
ne bir öfke…
En çok da bu sessizlik
kanattı adamın içini.
Çünkü bazı vedalar
çığlıkla değil,
gölgelerle olur;
duyulmaz bir iç çekişin
derin çukurunda kaybolur.
Ayakkabılarının sesi
duvarlara bile çarpamadı.
Öylesine yavaş,
öylesine sönüktü ki gidişi
ölümden daha serin,
uykudan daha suskundu.
Elinde bir çanta
ama içindekilerden çok,
geride bıraktıkları ağırdı.
Bir zamanlar değer verdiğin ne varsa,
çoktan silinmişti bakışlarından.
Kapının tokası bile
çıt çıkarmadan döndü yuvasına,
sanki onun kararına
saygı duyarcasına.
Bir tören gibi açıldı
ayrılığın kapısı
sade, ağırbaşlı ve kaçınılmazdı.
Kadın,
bir elveda değil,
bir kader bıraktı ardında.
Sırtında yılların görünmeyen yükü,
kalbinde ise
taşınamaz hâle gelen
sessiz bir haykırış.
Yavaş yürüdü.
Her adımıyla bir anı
toz gibi çöktü evin üzerine.
Bir saç teli kaldı yastıkta,
bir gül kurusu
bir zamanlar çok sevdiği kitabın arasında.
Ve bir sitem
asla söze dökülmemiş,
içte bir yara gibi kalmış.
Adam,
kıpırdayamadı yerinden.
Odadaki hava
çekilmiş gibiydi ansızın.
Ne bir ses kaldı,
ne bir iz...
Sadece düşen bir bakışın
soğuk yankısı.
İçinden geçen tek cümleydi:
"Hiç gitmeyecek sanmıştım..."
Ama kadın gitmişti.
Nefessiz bir kararlılıkla,
arkasına dahi bakmadan.
Çünkü giden bir kadın,
yalnızca bir eşiği değil,
bir ihtimali terk eder.
Ve ardından
bir daha dönmeyecek hâlini,
bir sus gibi
duvara asar
insanı kendine getiren bir dua gibi.
S.GÖL
Kayıt Tarihi : 2.8.2025 21:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!