Kurgusal
Hlin gezegeni
1) bölüm
Gezegenler arası seyahat ediyoruz
Yedi hlin zamanıyla buraya geldik
Buraya geleli 6 güneş günü
Yani dünya zamanıyla 60 gün gibi
Oldukça sessiz bir yer havada oval
Şeffap baloncuklar oluşuyor
Sonra toprağa damlıyor
Daima ılık bir havası var
Çekim yok, zaman yok, gece, gündüz yok,
Şeffap gökyüzü var
Acıkma, susama yok
Dolayısıyla tuvalet ihtiyacıda yok
Ağızdan alınan sıvıyı vucut atıyor ter gibi
Zamanı unutalı uzun zaman oldu
Öyle birşey var ki
Şaşkınım çok.
Burada canlı cansız her şey yatay gelişiyor
Ağaçların bitkilerin rengi gün ışıgına göre
Şekil alıyor her ne kadar bize benzemeselerde
Insanları da renk değiştiriyor
Sebebi onların güneşiymiş
Seyretmeye doyulmaz bir renk değiştirmesi
Varki hiç sıkılmadan uzun zaman bakıp kaliyorsunuz
Burada zaman kavramı yok renk günleri var
Havası biraz kasıyor ama alışıyorsun
Canlılar tek tür erkek dişi yok ilişki yok
Hesaplarıma göre burada insanlar sağlıklı
Olarak altıyüz yaşa ulaşıyormuş
Çocuklukları yüz yıl
Yaşlılık dönemi yüz yıl
Dörtyüz yılda normal hayatları varmış
Tabiki bize göre hesaplıyorum
Üçyüz gün olunca dil altında biriken sıvıyı
İdrarla damıltıp bizdeki tüp bebek benzeri
Doğuyormuş. bir daha hiç o sıvı oluşmuyormuş
Nufus daima aynı kalıyormuş
Hasta olan ölmüyormu dedim, oda neymiş
Dedi. anladım ki hastalıkta yokmuş
Her şeyi düşünce gücüyle hallediyorlar
Barınma evleri yok yüzeysel uyuyorlar
Teknolojik hiçbir şey yok
Herşey doğal bozulmamış
Mesafeleri ışınlamaya yakın ulaşıyorlarmış.
Yeme içmeye gelince, dünyadaki gibi değil
Ağaçlardan damıtılmış çok az hil suyu içiyorlar
Bende içtiğimde tatlı bir enerji veriyor
Uzun zaman başka bir istek duymuyorsun
hilin zamanıyla
+éu tarihi
..................................................................
Neva Gezegeninin Günlüğü
Seyahatnamesi – 2. Bölüm)
Hlin’den ayrılışımızdan sonra,
“ışık kapısı” dedikleri tünelden geçtik.
Göz açıp kapayıncaya kadar, gri
şeffaflıktan mavi ışıltıya karışan bir boşluğa düştük.
Bu defa iniş çok yumuşaktı.
Ayaklarımın altına dokunan zemin bir toprak değil,
Işıkla örülmüş bir kumaş gibiydi.
İşte o anda rehberim, Hlinli dostum
Arel, sadece bir cümle söyledi:
“Burası Neva, duyguların gezegeni.”
Burada madde, duygularla şekil alıyor.
Ne düşündüğünü değil, ne hissettiğini maddeye dönüştürebiliyorsun.
Korkarsan zemin kararıyor, sevinirsen havaya yükseliyorsun.
Bir an tereddüt etsem etraf bulanıklaşıyor,
Kalbim hızla atınca gökyüzü mor dalgalarla titreşiyor.
Neva’da renk yok, ama her şeyin bir duygusal tonu var:
Sakinlik griyle, merhamet yeşil ışıltıyla, özlem solgun beyazla parlıyor.
Burada konuşmak gereksiz; zihinle değil, kalp akımıyla iletişim kuruluyor.
Duygular bir tür dalga biçiminde yayılıyor ve herkes hissedebiliyor.
Yani kimse yalan söyleyemiyor.
Bu yüzden Neva halkı, “gerçek” kavramına ihtiyaç duymamış.
Her şey zaten hissedilerek biliniyor.
Canlılar, yarı saydam bedenlere sahip; içlerinden geçen duyguların rengi
derilerinde anlık desenler oluşturuyor.
Bir Nevaliyi izlemek, gökyüzünde akan aurora dalgalarına bakmak gibi.
Erkek-dişi ayrımı burada da yok, ama duygusal ton farkı var.
Bazıları titreşimsel olarak “aktif” yani yönlendirici,
bazıları “pasif” yani yansıtıcı nitelikte.
Birlikte var olmayı “Duygu Uyumu” dedikleri ritüellerle kutluyorlar.
Zaman burada anların yoğunluğuna göre ilerliyor.
Ne kadar derin hissedersen, zaman o kadar yavaşlıyor.
Bir gün boyunca sevinç içinde olan bir Nevali için
belki yüz Dünya yılı geçmiş olabilir.
Buna “yoğun akış” diyorlar.
Yemek, içmek yok; ama enerji duygulardan alınıyor.
Mutluluk ve sevgi, onları besleyen saf yakıt.
Karanlık duygular — kıskançlık, nefret, korku —
bedeni hemen donuklaştırıyor ve bir süre sonra varlıkları silikleşiyor.
O yüzden Nevaliler, duygularını bastırmak yerine
onları dönüştürmeyi öğrenmişler.
“Her karanlık his, bir ışığa dönmeyi bekler,” diyorlar.
Benim için en zor olan, düşüncelerimle değil duygularımla yaşamak oldu.
Bir süre sonra fark ettim ki,
Neva’da yalnızca kendini kandıramayanlar yaşayabiliyor.
Burada sahte bir gülümseme bile gökyüzünü karartıyor.
Geceleri — aslında gece değil, sadece “huzur dalgası” zamanı —
gökyüzü sessizce nefes alıyor.
Mavi titreşimler arasında uzaklarda bir ışıltı görünüyor.
Arel’e sordum:
“O ışık nedir?”
“Orası Mira gezegenidir,” dedi.
“Zihnin sonsuzluğunu öğretir.
Eğer Neva’da hislerini çözebilirsen,
Neva zamanıyla
/^;054
...........................................................
Mira seni çağırır.”
3) bölüm
Neva dan ayrılıyoruz
El ele oluşturduğumuz
Enerji yoğunluğu ile gidecekmişiz
Bir tür ışınlama benzeri
Pek anlamadım ama gidiyormuşuz.
Dünyayı merak edip soruyorlar
Düşündüm iyi güzel şeylerimi yoksa
Olumsuzluklardan mı bahsetmeliyim
Karar verdim olumsuz tek kelime etmeyecektim
Bu kadar güzel yerde olumsuz olmamalıydım
Gökleri ve denizleri mavi
Yer yeşil, okjijen yayan bitkiler, agaçlardan bahsettim
İnsanların huzurlu olduğunu söyleyemedim
Yalan söyleyemezdim
Bir bir anlattım dilimin döndüğü kadar
Uzun bir sessizlik oldu sanırım hayran kaldılar
Görmek isteriz dediler
Sonra biraz sessizliğe daldık
Bir anda etrafımız şenlendi
Çok etkileyici sesleriyle bizi karşıladılar
Nasıl tarif edeyim şekillerini bilmiyorum
Ne bize nede hlin dekilere benziyorlardı
Dünyada olsa cüce diyebilirsiniz değiller
Ama çok şirinler
Akrobasi hareketlerine donup kaldım
Abartmış gibi olmayım
Gerçrkten çok hayele benziyordular.
Çeşit öylesine çok ki hiçbir canlı başkasına benzemiyor
Bizim zamanımızla bir yıl onlarda bir ay gibi
Zaman içinde inzivaya çekilirmişler.
Çoğalma şeklini denk geldi birini izledim
Tükürük bezinden alınan sıvıyla çiğnedikleri
bitki karışımi yaparak oluşum bir kez olurmuş.
Akıldan akıla geçiş, üst düzey
Yaşam biçimi çok çeşitli, öyleki her biri farklı
Gelgitler içindeler
Fakat inaç aynı dil aynı
Tüm gezegen bir ulke gibiymiş
Bölünmemiş ülkelere her yer herkezin.
Ömür beş dilek
Bize göre beşyüz diyebiliriz
Bir anda baktığın algılanmıyor
Baktıkça anlam kazanıyor gördüklerin
Renklerden atomlar oluşuyormuş
Onlar renkleri yakalayıp neye çevirmek istiyosalar sabitliyorlar
Canli, cansız ateş, su herşey renk atomlarıyla
oluşuyormuş ve oluşurken gözlemliyebiliyorsunuz
O renkler dünyadada varmıdır diye sordum
Olmasa dünya olmaz evrenin her yerinde
Yapı taşlarıdir dedi
Dunyada biz bunları göremiyoruz dedim
Algılama ve ışık farklılıklarından olabilir dediler.
Burda nasıl görüyorum peki
Ortam farklılığındanmış.
Bir ot çiğniyorlar arada
Bende baktım tadına
Çiğner çiğnemez enerji yayıldığını hissettim vucuduma
Zaten her yerde bolca o ağaçlardan var
Başka bir yiyeceğe ihtiyaç duymuyorsunuz
Buradada gece yok
Teknoloji yok
Hayat çok basit
Barınma, yeme, içme olmadığından
Hiç bir çatışma mülk edinme telaşıda olmuyormuş
haliyle gezegenin tamamı aynı dil konuşuyormuş
ama gorüntüleri çok farklı
Boy renk farklı.
Nevadan mira ya geleli epey oldu
Ayrılık vakti yaklaştı
Buraya geldiğimiz arkadaşlarla
Eson gezegenine yolculuk yapacağız
Yine anlatırım
Dunyaya selam.
Mustafa Yaman
.
Mira zamanıyla
£¥+£
.............................................................
Eson
yine aynı şekilde elele vererek
çekim gücüyle tgelden ayrildık
Eson gezegenindeyiz
burası çok farklı
öncelikle havası çok kasıyor
Tgelli arkadaşlar bile aynı seyi söylüyor
ayaklarımız yare nadiren basıyor
yerćekimi oldukça az
sanki boyun uzuyormuşcasına yükseliyorsun
bizi karşılayan olmadı zaten kimseler görünmüyor ama
Tgelli arkadaşlar
ortamdan şu an uzak olduğumuzu söylüyor
epeyce yürüyerek muhteşem bir yere geldik
gördüğümde şaşkınlıktan konuşamadım
sakın sizde şaşırmayın
önce yalnızca ışıklar arası karaltılar gördüm
öyle uzundular ki ne olduğunu epey sonra
Tgelli arkadaşlar yukarı bakın çok yukarı
ben deyim 50 metre siz deyin 2 katı
dev insan benzeri yaratıkmı desem ne desem
biz böcek gibi eziliriz korkusuyla epey uzaktan bakıyoruz
lakin nefesleri meltemli rüzgar gibi koku yok
sonra üç tanesi yere çömeldi bizimle konuşmak için
bu arada unuttum
Tgelli arkadaşların boylarıda bizim iki katımız
konuşup bize tercüman olan Tgelli nana
epeyce konuştuklarını çevirdi
o cüsselerine rağmen çok kibar gözüküyordular
Mustafa Yaman
.
Eson zamanıyla
*/- on
..................................................................
Tukan
Tukan Gezegenine Yolculuk
Eson’dan ayrılışımız da yine aynı şekilde,
El ele verip oluşturduğumuz enerji halkasıyla oldu.
Bu kez çok daha hızlı bir geçişti,
Sanki bir tünelden geçerken renkler iç içe akıyordu.
Işıklar adeta spiral bir nehir gibi bizi taşıdı.
Gözlerimi açtığımda toprak yoktu.
Her yer sudan yapılmış gibiydi ama batmıyorduk.
Tukan’ın yüzeyi akışkan cam gibiydi,
Üzerinde yürüyebiliyor ama adımların iz bırakmıyordu.
Gökyüzü buğulu,
Maviyle beyaz arası bir renkte,
Bazen içinden devasa gölgeler geçiyor
Ama ne kuş, ne bulut, ne gemi...
Sadece renk dalgaları.
Burada yaşayanlar, “Tukonlar”,
Sıvı bedenli varlıklar.
Vücutları tıpkı su gibi,
İstedikleri şekli alabiliyorlar.
Kimi zaman insan formuna giriyorlar,
Kimi zaman saydam bir dalga oluyorlar.
Bizimle konuşmuyorlar,
Ama düşüncelerimizi yankı gibi geri gönderiyorlar.
Düşündüğün şeyi bir an sonra senin önünde şekil olarak görüyorsun.
Bir nevi zihninle maddeyi biçimlendiriyorsun.
Burada kelimeler işe yaramıyor,
Sadece hisler konuşuyor.
Tukonlar yemek yemiyor,
Enerjilerini “Lüon Işığı” denilen bir olgudan alıyorlar.
Bu ışık gezegenin merkezinden dışarı yayılıyor.
Her şey bu ışıktan besleniyor.
Bir an için o ışığa dokundum,
Kalbim hızla atmaya başladı,
Sanki düşüncelerim şekle bürünüyordu.
Birkaç Tukon, bana dokunmadan
beni çevreleyip bir daire oluşturdu.
Bir an için kendi bedenimin yarı saydam hale geldiğini fark ettim.
Korkmadım, çünkü hafiflik ve huzur hissi ağır bastı.
Sanırım Tukan’da herkes birbiriyle bütünleşik yaşıyor,
Benlik duygusu burada fazla sürmüyor.
Burada yalnızca bir “birlik bilinci” var.
Zaman yine yok.
Sadece akış var
Tgel’li arkadaşlar “hazırız” dediler.
Sırada Doka Gezegenine yolculuk vardı.
Doka Gezegeni
Doka’ya geçişte her şey aniden değişti.
Renkler sönükleşti, hava yoğunlaştı.
Burası sessiz değil,
Aksine düşük frekanslı bir uğultu her yerde yankılanıyor.
Yere bastığım anda
toprak değil, titreşen bir yüzey hissettim.
Sanki gezegenin tamamı canlıydı,
Atar gibi, nefes alır gibi.
Tgel’li arkadaşlar buranın
“düşünceyi sınayan yer” olduğunu söyledi.
Doka, düşünceleri şekle dönüştürmek yerine,
onları geri yansıtarak test ediyor.
Korkarsan korkun karşında beliriyor.
Sevinirsen sevincin ışığa dönüşüyor.
Ben bir an için Dünya’yı düşündüm,
Karşımda İstanbul’un silueti belirdi.
Ama sonra hızla dalgaya dönüşüp kayboldu.
Buradaki varlıklar Dokalar,
Yarı şeffaf, titreşimden oluşan canlılar.
Görünmüyorlar ama seslerini hissediyorsun.
Konuşmazlar, sadece titreşimle anlaşırlar.
Senin iç sesini yankı gibi geri gönderirler.
Bir Dokayla temas ettiğimde
bütün bedenim hafifçe titredi,
Korku, merak, huzur, her şey karıştı.
Sanki kalbimle bir konuşma yaptım.
Burada öğrendiğim tek şey şuydu:
Kendinden kaçamazsın.
Doka seni kendine aynalar.
Tgel’li Nana “yeterince öğrendik” dedi.
Son durağımız Mora Gezegeniydi.
Mustafa Yaman
.
Tukan zamanı
os. n. ^fay
..........................................................
Mora…
Mora Gezegeni
Adını renginden almış olmalı.
Gökyüzü, deniz, bitkiler — her şeyin bir ton mora sahip olduğu bir yer.
Ama o mor ne bizdeki mor ne de bilinen bir renk;
içinde hem mavi hem kırmızı hem de siyahın derinliği var.
Ayak bastığımızda hava yoğun bir koku taşıyordu,
Bir tür reçine gibi, tatlı ama baş döndürücü.
Mora, diğer gezegenlerden farklı olarak
sanatın, hayalin ve sessizliğin gezegeniymiş.
Buradaki canlılar – Moranlar –
sürekli bir “oluş hali” içindeler.
Bir an heykel gibiler,
bir an sonra renk bulutu gibi dağılıyorlar.
Konuşmak yerine, duygularını renklerle ifade ediyorlar.
Bir Moran üzülünce morun tonu koyulaşıyor,
Mutlu olduğunda beyaza karışıyor.
Burada zaman yavaş akıyor,
Ya da belki hiç akmıyor.
Bir Moran bana yaklaşıp dokundu,
Bir anda kendi geçmişimi, çocukluğumu,
dünyadaki anılarımı gördüm.
Sanki anıların rengine bürünmüştüm.
Tgel’li arkadaşlar,
“Burası son durak” dediler.
“Bundan öteye gidenler geri dönmez.”
Geri dönmeyi düşündüm bir an.
Dünya’yı, maviyi, rüzgarı…
Sonra gökyüzüne baktım,
O mor ışığın içinde tüm gezegenlerin izlerini gördüm:
Hlin’in sessizliği,
Tgel’in uyumu,
Eson’un devleri,
Tukan’ın akışkanlığı,
Doka’nın yankısı…
Hepsi Morada birleşmiş gibiydi.
Bir süre sonra gözlerimi kapadım.
Son hatırladığım şey,
Işıktan bir halka içinde yükseldiğimizdi.
Sonra sadece sessizlik.
Ve mor bir sonsuzluk
.
Moradan selamlar
.
Mustafa Yaman
.
Mora zamanı
-+HP ep
zamanı
Kayıt Tarihi : 7.10.2025 16:41:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!