GEREDELİ HALK ŞAİRLERİ HAKKINDA
ABOUT FOLK POETS OF GEREDE
Dr.Abdullah DEMİRCİ
ÖZET
Gerede;Bolu’ya bağlı,en çok nüfusa sahip bir ilçedir.Yüzyıllara uzanan tarihi boyunca ekonomik,sosyal ve kültürel yönden gelişmeye çalışmış bir ilçedir.
Kültürümüzün ve edebiyatımızın önemli kaynakları arasında şiir geleneğimiz gelmektedir.Tasavvuf ehli şairler ve halk şairleri bakımından Gerede oldukça şanslıdır.Çünkü başta Köroğlu olmak üzere ,Aşık Dertli ve Aşık Figani gibi şairleri topraklarında yetiştirmiştir.
Bu bildiride,Aşık Figani ve sayılan bu şairler dışında kalan bazı halk şairlerinin hayatı ve şiirleri ele alınıp ,işlenecektir.Bu şairler;Aşık Figani,Aşık Hakani, Ramazan Çelikbaş ve Muharrem Özdoğan’dır.Aşık Figani ve Aşık Hakani bugün Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.Ramazan Çelikbaş ve Muharrem Özdoğan halen hayatta olan şairlerdir.Dileğimiz,ismi unutulmuş diğer şairlerimizin de tespit edilip,bulunması ve eserlerinin yayın hayatına kazandırılmasıdır.
Anahtar kelimeler: Gerede, halk şairi
SUMMARY
Gerede is a town of Bolu, has a lot of population.It is a town that tries to develop from economic, social and cultural.The tradational poem, is one of important foundations of our culture and literature .There are sufism poet’s and folk poet’s in Gerede.The poets;Aşık Dertli,Figani and especially Köroğlu, had brought up in this place.
In this paper,some folk poets except that it said and Figani and poems,life of them will be told.These poets are Aşık Figani,Aşık Hakani,Ramazan Çelikbaş and Muharrem Özdoğan.Aşık Figani and Aşık Hakani died.Ramazan Çelikbaş and Muharrem Özdoğan ,are stil living.
I wish other poets that had been forgot their names has found out published works of them.
Key words: Gerede,folk poet
Gerede eski bir tarihe sahip olmakla beraber Selçuklular döneminden beri Oğuz Türkleri'nin iskan olduğu bir bölgedir. Bunu ilçedeki köy adlarından da anlayabiliriz. İlçedeki medreselerin oldukça eski tarihlere dayanması ve yaygın olması da halkın kültürel bakımdan gelişmesini sağlamıştır.
Yörede Türk halk şiirinin zengin iki kaynağı olan tasavvufi şiirde ve halk şiirinde birçok şair yetişmiştir. Özellikle tasavvuf alanında şiir yazan birçok şair vardır.Merhum Prof.Dr.Abdulkerim Abdulkadiroğlu, tebliğinde Geredeli bu mutasavvıf şairlerden bahsetmiştir.(ABDULKADİROĞLU 2000:67) Bu başka bir bildirinin konusudur.
Bununla beraber en çok ismini duyurmuş başta Köroğlu ve şair Dertli ile başlayan bir halk şiiri günümüzde de devam etmektedir.Bildirimizde Köroğlu ve bugün Yeniçağalı kabul edilen ve hakkında çok sayıda yayın bulunan Dertli dışında kalan, başta onun çırağı Aşık Figani olmak üzere köylerde yetişmiş kalem şuaarası halk şairleri mevcuttur.Hakani, Ramazan Çelikbaş, Muharrem Özdoğan belli başlı isimlerdir.Halen ikisi yaşayan bu şairlerimizi tanıtmak bildirimizin konusu oluşturmaktadır.
Bununla beraber başka Geredeli halk şairlerinin olduğunu bilmekteyiz.Mesela,1944 yılında Gerede depreminden sonra ilçede hükümet tabibi olarak görevlendirilen Dr.Ferhan Kut ,hazırladığı “Gerede İlçesi Sosyal ve Sıhhi Coğrafyasına Dair Notlar” adlı araştırmasında yörenin şair ve ediplerini sayarken, (Dertli ve Figani’niden başka Dörtdivanlı Aşık Pesendi,Güneyköylü Aşık Ahmet ve kasabadan Ali Rıza isimlerini tespit ettimse de haklarında aydınlatıcı bilgi toplayamadım.”(KUT 1946) demektedir.Bu bilgi,bize Gerede’nin bilinmeyen şairlerinin de olabileceği fikrine götürmektedir.Yine Gerede’nin bucağı olan ve 1991 yılında ilçe olan Dörtdivan’da yetişmiş Dörtdivanlı Hilmi ve,Düldül Mevlüt gibi halk şairlerinin olduğunu bilmekteyiz.
GEREDELİ AŞIK FİGANİ (1814-1895)
Öncelikle şunu belirtelim ki gerek Divan edebiyatında, gerekse Halk edebiyatımızda Figani adını taşıyan şair vardır.Konumuz olan Figani, Geredeli olup,Şair Dertlinin çırağıdır.Figani hakkında ilk bilgilere, Ahmet Talat Onay’ın yazdığı Müstakil Bolu Salnamesi’nde ilgili bölümde rastlıyoruz.
Aşık Figani, Geredeli debbağ(deri sanatı ile meşgul olan) Mustafa Ağa’nın oğludur.Asıl adı Seyyid Ahmet’tir.Gerede’nin Kabiller mahallesinde 1814 yılında doğmuştur.Annesi Zeynep Hatun’dur.
İlk terbiyeyi annesinden alan Seyyid Ahmet, mahallesindeki “Sübhan Mektebi”ndeki Hoca Tahir Efendi’den öğrenim görmüştür.
Seyyid Ahmet büyük bir merakla 10 yaşından itibaren saz çalmıştır.Kendisinde saz şairi olma istidadını gören Geredeli Aşık Dertli(1772-1845) onun saz ve söz ustası olmuş ve ona “Figani” mahlasını vermiştir.
Genç yaşta Fatma adlı bir kızla evlenmiş, bundan üç kız, bir erkek çocuğu olmuştur.Bunlardan ancak bir kız çocuğu hayatta kalabilmiştir.
Evlat acısı ve içindeki aşk ateşi sebebiyle tam 51 yıl Anadolu, Irak, Arabistanb’ı dolaşmıştır.Halep, Şam, Bağdat, Basra, Konya, Ankara, İstanbul, Kastamonu gibi şehirleri gezmiştir.Daha çok Bolu, Bartın, Ereğli, Devrek, Safranbolu, Kastamonu, Çerkeş, Çankırı, Mudurnu ve İzmit gibi yerlerde defalarca bulunmuş ve aşıklık mesleğini buralarda icra etmiştir.
Figani, karakter itibariyle; rindmeşrep, laubali tabiatlı, işretperest bir insandır.Sarhoş dolaşır, sözünü kimseden esirgemez, her güzele ilan-ı aşk eder, çeşitli münasebetsizliklerde bulunurdu.Bu sebeple bazen gittiği yerlerde olay çıkardığı için belediye aracılığyla o şehirlerden kovulduğu çok olmuştur.
Karadeniz Ereğli’sinde iken Meclis İdare Azasından bir şahıs kendisini evine davet etmiş, ancak sarhoş olunca bu adamın evinde bazı münasebetsizliklerde bulunmuştur.Bu sebeple evin sahibi kendisini pencereden atmış, Figani’nin ayağı kırılmıştır.Bu haliyle Bolu’ya gelmiş, adamı mutasarrıfa şikayet etmiştir.Ancak adam nüfuzlu olduğu için bir netice alamamıştır.Bu defa adamı,Kastamonu Valisi Abdurrahman Paşa’ya bir manzum dilekçe ile şikayet etmiş, adamın ceza almasını sağlamıştır.
Figani, iri yarı, saçı-sakalı uzun, göğsü daima açık, kıyafeti derbeder, gözleri keskin bakışlı, sesi kalın ve tok, hareketleri laubali bir şekilde gezermiş.
Figani, fakir bir hayat sürermiş fakat kimseden bir şey istememiş.Birinden para isterse mutlaka bir fakire yardım için alırmış.Zalimleri, sahtekar esnafı, ağa ve beyleri pek sevmez şiirlerinde onları hicvetmekten çekinmezmiş.
Yaz ve kış pejmürde dolaşır ama kendisine verilen şeyleri katiyen kabul etmezmiş.Birçok esnaf ondan para almazmış.Kahveyi çok severmiş ancak her zaman içmezmiş.Fakat canı istediği zaman 40-50 fincan içermiş.
Kendisinin Halveti tarikatına mensup olduğu söylenmektedir.Bazıları onun keramet sahibi olduğunu ifade ederler.Bu konuda hakkında birçok rivayetler anlatılmaktadır.Ama şu var ki çağdaşı olan pek çok aşıkla atışmış ve onlarla tanışmıştır.
Figani hakkında oldukça çok latifeler de söylenmektedir.
Figani’nin sağ ayağının topuğunda çıkan bir yara sebebiyle öldüğü bilinmektedir.1895 yılında ölmüştür.Mezarı Gerede’de nerede olduğu bilinmememektedir.
Figani, milli vezin hece ile yazdığı şiirlerde çok başarılıdır.Aruz vezniyle yazdığı çok şiirleri de bulunmaktadır.Aruzlu şiirlerde sanatı orta seviyededir.Divanı 1981 yılında araştırmacı Hayrettin İvgin tarafından bulunmuş, 102 şiirini kapsayan Geredeli Aşık Figani adlı kitap Kültür Bakanlığı yayınları arasında 1994 yılında yine Hayrettin İvgin tarafından Ankara’da yayınlanmıştır.(İvgin 1994).Aynı yazarın daha sonra kızının torunundan bazı belge, defter ve matbuğ divanını temin ettiğini ve daha kapsamlı bir kitap yayınlama hazırlığı içerisinde olduğunu bilmekteyiz.(İvgin 2001:6)
Yukarıda araştırmasından bahsettiğimiz Doktor Ferhan Kut, Figani hakkında şu bilgileri vermektedir: “Kabiller mahallesinde doğmuştur, asıl ismi Seyit Ahmet’tir.Figani mahlası hocası Dertli tarafından verilmiştir.81 yaşında kanserden ölen Figani, tok sözlü, rint bir şairdir, o da sazıyla uzun seyahatler yapmıştır.”(KUT,1946:4)
GEREDELİ HALK ŞAİRİ AŞIK NAZİF HAKANİ (1937-1999)
Merhum Aşık Nazif Hakani 10. 07.1937’de Gerede’nin Ulaşlar Köyünde dünyaya gelmiştir. Babasının adı Raif, anasının adı Arife’dir. İlkokulu köyünde o zaman üç sınıflı eğitmen okulu diye adlandırılan okulda okuyup, Gerede ilçe merkezindeki Ziya Gökalp İlkokulu’nu dışarıdan bitirerek diploma almıştır.
Şair 9.3.1965 tarihinde aslen Yunuslar köyünden Sare Hanımla evlenmiştir. Bu evlilikten 1’i kız, 5 çocuğu olmuştur. Bu çocuklardan Cenkaver (d.1968) ve Kemalettin (d.1981) bugün hayatta olup, diğer çocukları vefat etmiştir.
Ciyersizoğlu lakabıyla da anılan Aşık Nazif Hakani’nin asıl mesleği yapı ustalığı olup, her türlü inşaat işi ve taşeronluk da yapmıştır. Daha çok Zonguldak’da vee bir süre Ankara’da usta olarak çalışan şair, 1978-1981 yılları arasında ticaretle de uğraşmış, bir züccaciye dükkanı açmıştır. Daha sonra 1981 yılında Libya’ya işçi olarak gitmiştir. Aynı yıl Milli Güvenlik Konseyi’ne Danışma Meclisine üye olabilmek için müracaat etmiştir. (7.8.1981)
Her hangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı olmayan şair, 1994 yılında yeşil kart almış, ancak 21.12.1998’de Gerede esnaf odasına kaydını yaptırmıştır. Hakani 1.10.1999’da Zonguldak’da kalbinden rahatsızlanarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiştir.
ŞAİRLİĞİ
Şair, ilkokulu bitirdiği tarihlerde Kore Savaşı devam ediyordu. “ Tabi bu heyecanlı günlerde içim coşarak destanlar yazmaya başladım biraz devam ettim. Bana yeterli bir kazanç sağlamaması bakımından serbest meslek sahibi olarak piyasada çalıştım, seyyar satıcılık, inşaat taşeronluğu ve esnaflık yaptım” diyerek yaptığı işleri özgeçmişinde belirtmiştir.
Daha sonra şiir ve destanlar yazmaya devam eden şair, 1974 Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından Hürriyet Gazetesi’nin düzenlediği destan yarışmasına katılmıştır.
İlk destanlarını 24 ay askerlik yaptığı Çorlu’da (1958-1959) yıllarında bastırmıştır. Bu dönemde” 12 Şubat 1959 Günü Cip Kazasında Ölen Yüzbaşı Mehmet Sağ’ın Ruhuna Sesleniş” ve “ Bekarlar Hakkında Bir Şiir Söyle Dedi( Aldı Ceylani)”, “Gurbet Elden Anneye Sesleniş” gibi destanlar yazmıştır.
Danışma Meclisine üye seçilebilmek için M.G.K’ya yazdığı dilekçesinde (1981) hayatı boyunca şiirle uğraşıp, Atatürk’ün kahramanlıklarıyla ilgili destanlar yazdığını belirten şair, özgeçmişini anlatırken şunları belirtmektedir: “ ...fakat gurbet elde (şiirlerimin ) çoğunu çaldırdım. Tabii benden fazla ona hasret olan varmış, nasıl olsa yazarı benim dedim, hoş gördüm”.
İstanbul’da bir süre saz kursuna gidip, saz çalmayı öğrenen Hakani, sanatçı olmak için 1971 yılında Ankara Radyosu’na başvurur. Fakat bir netice alamaz. Bu konuda özgeçmişinde şöyle der: “işini gören girebildi. Bundan sonra bendeniz yurdun her tarafını dolaştım, çeşitli olaylarla karşılaştım. Paralı zümrenin fakir zümreyi hiçe sayıp ezdiğini, küçüğün büyüğü tanıımadığını müşahede ettim”. Şairin bu dönemden kalan ve elektro sazla çalıp, doldurduğu amatörce bir kaseti mevcuttur.
Daha sonra, Kültür Bakanlığı, Milli Folklor Araştırma Dairesi’nin valiliklere gönderdiği genelge ile Halk Eğitim Merkezine başvurup kendini Kültür Bakanlığı Halk Kültürü Arşivine halk ozanı olarak kayıt ettirmiştir. Şairle ilgili dosya bu gün YB.86.0131 numarayla HAGEM Arşivinde bulunmaktadır.
Hakani’nin mevcut çok sayıda şiiri bu gün oğullarının elindedir. Bunları ileride kitap olarak yayınlamayı düşünmektedirler.
Hakani, ayrıca Atatürk’ün 100. doğum yılı münasebetiyle Kültür Bakanlığı’nın açtığı İstiklâl Savaşı konulu destan yarışmasına “Atatürk ve Türk İstiklâl Savaşı Destanı” adlı şiirle katılmıştır. Zamanın kültür bakanı Namık Kemal Zeybek’e şiir yazmış ve bakandan teşekkür yazısı almıştır. Başbakana adlı şiirinde ise o dönemin başbakanı olan Turgut Özal’a seslenmiştir.
21.12.1996 Tarihinde Bir Kalp Krizi Sonu Bolu İzzet Baysal Devlet Hastanesi’nde Tedavi Gören Aşık Nazif Hakani’nin Sayın İzzet Baysal’a Hitap Edişidir
İsmini yazdırsam ben tarihlere
Zahir olsun her yerde zihinlere
Zatını görmedim hayatta bir kere
Esenlik dilerim sana Baysal’ım
Tanısınlar seni çokça yerlerde
Batıdan doğuya tüm şehirlerde
Açıkça görülsün eserlerinle
Yardımlar boşuna gitmez Baysal’ım
Sayısız eserlerin büyük yerde
Asilzadeler var, bakın cömerde
Lazım senin gibi insan ülkede
Hakikat bayılır cana Baysal’ım
Alkışlar sanadır şehirde, köyde
Kamaşır gözleri kalmaz siperde
Aşıklar yazar seni şiirlerde
Niçin yazdın deme bana Baysal’ım
İnerim çıkarım baksam nelere
Okullar yapılmış düz tepelere
Ülkenin ihtiyacı önderlere
Kucaklarım seni son hürmetimle
ŞAİRİMİZ NAZİF CEYLANİ BİR GÜN OTURURKEN “VAY BENİM HALİME NE TAPARIZ ŞU YALAN DÜNYAYA” DEYİP ŞUNLARI YAZIYOR:
Kardeş şu dünyanın akibi yalan
Var mıdır bunda ilk asırdan kalan
Punda işini yüksek yere salan
Belinde gitmez kötü yaran olur
Depme kapı deperler hem kapını
Tutup yıkarlar gülşeni, yapını
Bozarlar senin yolunu, hattını
Mal, mülk kalıp cümlesi viran olur
Malın mülkün kalır senden ellere
Sahipsiz mekan karışır sellere
Beyliğin ağalığın gelmez yere
Nüfustan künyeni bir soran olur
Sahip olur tatlı malına eller
İçinden çıkan zahirini yerler
Rahmetliğin malını yeriz derler
Anca yemekte seni soran olur
Sen dünyada iken incitme ferdi
İncitirsen sen de bulursun derdi
Bir çulu altına yetimler verdi
Bu kabirde yüzünde karan olur
Sen dünyada iken çalışıp işle
Haramı bırak helal azık aşle
Sevapla dolsun elindeki fişle
Yarın uhrada sana derman olur
Daim helalinden yiyesin peşin
Haram lokmayı çiğnemesin dişin
Helal paran ile yapılsın işin
Hem cennete girmeye sıran olur
Helal dane buğdayın hem ekilsin
Zaman gelince ekinin biçilsin
Dörtte biri misafirle yenilsin
Cennette gezmeğe bir harman olur
Nazif Ceylani der, bu benim halim
Harama gitmesin kendi misalim
Okuyup çalışıp olmalı alim
Her dertçe bize de ferman okur
MUHARREM ÖZDOĞAN(1926-)
Muharrem Özdoğan, Geredeli bir halk şairi, destancı.Ayrıca bir dönem Geçitler Köyü’nde muhtarlık yaptığı için “Aşık Muhtar”, “Hacı” gibi lakaplarıyla tanınıyor.
1926 yılında Gerede’nin Geçitler Köyü’nde doğan Muharrem Özdoğan’ın baba adı Hüsseyin, ana adı Hayriye.İlkokul mezunu olan Özdoğan, evli olup ilk eşinden üçü kız,biri oğlan dört çocuk sahibidir.
Asıl mesleği yağlı boyacılık ve çiftçilik olan Muhtar Şair, uzun yılladır Gerede’de oturmaktadır.Bağ-Kur’dan emekli olduğu halde boyacılık mesleğini yapmaya devam ediyor.Şiiri bir olayı kalıcı kılmak için hatıra olarak yazdığını söyleyen şair, 1946 yılında askere gitmiş, 1975 yılında da hac görevini yerine getirmiş.
Muharrem Özdoğan 1946 yılında askerliğini Ankara Mamak Fen Okulu’nda, canlı haber vasıtaları grubunda; Güvercin, Köpekle Muhabere Bölüğü’nde yapmış.Burada yazdığı şiirleri gazetede süngülü bir asker resmi altındaki asker köşesinde yayınlanırmış.O dönemde çıkan “Hemşehri”, “Köroğlu” gibi gazetelerde haftada bir çıkarmış.
“Dokuzyüzyirmialtılıyız kalbimiz temiz ve pak
Bin yaşarsın ordu başkanımız Salih Omurtak(*)
Adresim Ankara-Mamak Fen Okulu
Sınıfım muhaberedir, orduya gösterir kurtuluş yolu”
………………………………………………..
“Bu şiiri yazan Muharrem Özdoğan’dır.
Hüsseyin oğlu Dokuzyüzyirmialtı Gerede”
Diye de imzasını atarmış.
Askerliğini bitirdikten sonra yağlı boya işleri için Ankara’ya çalışmaya giden, yaz aylarında da çiftçilik yapan Muharrem Özdoğan şimdi çiftciliği bırakmıştır.
Şiir yazmaya hangi sebeple başladığını soruyoruz.
“Ben aslında ilkokul yıllarındayken çocukluk çağında bir rüya görmüştüm.Bizde de Hakkı diye eski bir hoca vardı Dursun Fakı Köyü’nden.Köy odasında büyükler ona rüya tabir ettiriyorlarmış.Ben de onlardan sonra dedim ki:
- “Hoca Efendi bu gece ben bir rüya gördüm.”
-“Nasıl bir rüya gördün delikanlı? “Diye bana sordu.Daha askere gitmemiştim.
-“Gece rüyamda bulutların arasında kanatlı, saçları kanatlarının üzerine dökülmüş kadın suretinde bir şey, bir elinde su bir elinde bardak olduğu halde uçtu geldi.Ben de elimi uzatırken kanadına çarptı, tekrar döküldü.Bunun üzerine çekti gitti, bulutların arasında kaybolup gitti.”deyince O da :
-“Tüh tüh delikanlı sen niye haber verdin, bu akşam onu yine görecektin, yine sana vermeyecek dökecekti.Üçüncü akşam gene gelecekti.O elinde gördüğün su şerbet(bade) idi.O kadın suretinde gördüğün melaike sana şerbet(bade) içirecekti.Sen Hak aşığı olacakmışsın.”dedi.
“Bu rüyadan sonra benim gönlümde birşeyler doğmaya başladı, kalemi elime aldığım vakit duyduğum birşeyi kelimelerle şiir yazar gibi ifade etme isteği doğdu.Bu askerde de devam etti.Yazdığım bu şiirleri ne yazık ki bir yerde muhafaza etmedim, bir kitap haline gelmedi, öylece kaldı.”
Şiir yazmaya böylece başlayan şair Muharrem Özdoğan’ın bir ustası veya örnek aldığı bir şair yok.Duyduğu etkilendiği olaylar onun için hep şiir konusu.Mesela, Samat Köyü’nden delikanlıyı yaylada üç kişinin vurduğu hadise için yazdığı destan bunun bir örneği.Ancak vurulan delikanlının babası bu acıklı destanın matbağaya verilmesini istememiş.”Ben herkesin elinde görürsem deli olurum hayvanın geminden nüfus kağıdındaki fotoğrafına kadar gözüm görmesin diye sakladım” deyince bu şiiri bastırmaktan vazgeçmiş.
Muharrem Özdoğan “böyle olan olayları düşündün mü yazarım fakat ne birisinden staj gördük, ne saz çaldık” diye ekliyor.
Özdoğan’ın hatıraları bitmiyor.
Geçmişte Dört Divan’ın Kılıçlar Köyü’nde çamaşırhanede bir gelini kolundaki bilezikleri almak için boğmuşlar.Bu acıklı olay için yazdığı destanı iki defa bastırmak zorunda kalmış.Bir liradan sattığı bu destan adeta kapışılmış.Öldürülen gelinin babasının isteği üzerine yazdığı şiiri ayrıca kasete okumuş.Kasete okuduğu bu destan, oldukça fazla satmış.
Yine 1951 yılında yazdığı Kore Destanı’nı unutamıyor.”Menderes’in başbakanlığı zamanında Kore’ye asker gönderildiği vakit büyük istasyonda trene asker bindirirken ağlayanları görünce heyecana geldim ve uzun bir destan yazdım.Destanın sonu şöyle bitiyordu:
“Vilayetin Bolu, kazam Gerede, köyüm Geçitler
Hatıra olsun diye yazdım birçok beyitler
Vatan uğruna şehit oldu nice yiğitler
Şüphesiz ki cezasını görecek o kızıl itler
Yeni çıktı baylar bayanlar bu destan
Oku da gör ne harikalar yarattı Kore’de bir avuç insan
Dünyayı hayrette bıraktı beş bin aslan
Vatandaş al bir destan, kaçınma on kuruştan”
Diye bağırınca çoğu kişi yirmibeş kuruş verip üstünü almazmış.Helal olsun derlermiş.Bu destanı 4000 adet bastırmak için matbaacıya 40 Tl verdim.Adam, “Gel bunu 30-40 bin basalım sen bunu köylerde birer yumurtaya versen gene çok para kazanırsın.Benim bildiğim Gerede’den, Bolu’dan dülger ustası çıkar.Şairler doğudan, Sivas tarafında çıkar.Ben 40 yıllık matbaacıyım daha böyle kafiyeleri, kelimeleri düzgün şiir görmedim” demiş.(Ankara’da Yurt Matbaası)Ben bir hatıra için bunu yapamam, belki de matbaa parasını çıkaramam, az olsun 1000-2000 basılsın dedim.Matbaacı, “1000-2000 adet için harf dizilmez, uzun da yazmışsın çok güzel olmuş.Tanesi 1 kuruştan 40 TL yapıyor, fiyatı 10 kuruş, 9 kuruş bana kalıyor.Hatta adamın hoşuna gitmiş 1000 tane de fazladan olarak 5000 adet basmış hepsini de sattım” diye ilave ediyor.
12 sene Ziraat Odası üyeliği yapmış Muharrem Özdoğan, Kenan Evren cumhurbaşkanı iken ona yazdığı bir şiiri Sabancı Öğrenci Yurdu’nu açmaya Gerede’ye geldiğinde ona şiirini okumuş.Bununla ilgili olarak gazetede resimli haberi de yayınlanmış.
Muharrem Özdoğan’ın 1998 de yazdığı Şirin Gerede adlı şiirini örnek olarak veriyoruz.
*O zamanki Genelkurmay Başkanı
ŞİRİN GEREDE
Kurulmuş şirin Gerede, Esentepe’nin eteğine
Arılar bal yapar türlü çiçeklerinden peteğine
Binbir koku vardır, dağlarının çiçeğinde
Mertlik vardır insanlarının yüreğinde
Şirin Gerede Ankara ile İstanbul arası
İnsanlara hayat verir soğuk suları, havası
Meşhurdur yeşil ormanları ile yaylası
Eser, yazın yaşanan bir cennettir burası
Gerede, çiftçi ve bir sanatkar yurdu
Tanınmıştır mis gibi yağı ve yoğurdu,
Buz gibi sularında vardır çam kokusu
Hakimdir halkında Allah korkusu, din duygusu
Gerede çok eski ilçedir bakınca tarihine
Eskiden bağlı idi Kastamonu vilayetine
İsyancı olarak görünür çoklarının gözüne
Dindardır halkı, hayrandır her an Kur’an sesine
Yeşil ormanlar yükselir üstünde sıra sıra
Ramazan Dede derlerdi Esentepe’nin adına
Yatıyor burada şimdi ulu, büyük bir evliya
Kabul olur başında sıdk ile yapılan dua
Çalışkandır halkı, vardır çeşitli meslek, sanat kolları
Ahçı, dülger, bakır, deri işçiliğinde ün salmıştır ustaları
Bülbüller yetiştirir eskiden beri Kur’an kursları
Panayırları ile kurulur Türkiye’nin en büyük pazarı
HALK ŞAİRİ RAZAMAN ÇELİKBAŞ(1929-)
Çevresinde “Şair” olarak tanınan ve sevilen Ramazan Çelikbaş, 1929 doğumlu olup Gerede Sungurlar Köyü, Emirler mahallesindendir.Babasının adı Ali Rıza, anasının adı Şerife’dir.1948 yılında evlenen Çelikbaş’ın 3 erkek, 3 kız evladı vardır.
1937-38 yıllarında köydeki eğitmende okumuş, o yıllarda ilkokul olmadığı için ayrılmak zorunda kalmıştır.Şairimiz 10 Kasım 1938 de Atatürk ün ölümü üzerine o gün okulun kapalı olduğun hatırlıyor.
Ramazan Çelikbaş, halen Emirler Köyü’nde ikamet ediyor ve “aç kalmayacak kadar” da rençberlikle uğraşıyor.Şairimiz şu anda 65 yaşını geçtiği için devletten 3 ayda bir yaşlılık aylığı alıyor.
Yazdığı destanlarla halkın duygularını, düşüncelerini dile getiren Çelikbaş, hiç mahlas kullanmamış.Dini ve ahlaki öğütler, güncel olaylar işlediği başlıca konulardır.Güncel olaylar derken 60-70li yıllarda o dönem için önemli olan olayları kastediyoruz.Mesela 1959 da Başbakan Adnan Menderes’in uçağının düşmesi, 1963 Kıbrıs Olayları üzerine yazdığı “Kıbrıs Destanı”, büyük depremler, sel afeti ve mahalli hadiselerde vefat eden kişilerle ilgili yazdığı destanlar bunlardan bazılarıdır.
“Yaşım 30-35 olsaydı bu işi(destancılık) yürütüp, bütün Türkiye’yi dolaşmak isterdim” diyen Çelikbaş, geçmişte 20-30 sene pazarcılık yapmış.Adapazarı, İzmit, hatta Tekirdağ’a kadar giderek pazarlarda Gerede’nin tarağını, çorabını, bıçak vs. satmış.Aynı zamanda serginin bir tarafında destanlarını satmış.
Destan yazmaya onu sevk eden iki olay var.Biri 3 yaşındaki oğlunun sıcak su dolu kazanda ayağının yanması, diğeri ise Koçumlar Köyü’nde birinin ailesini vurması.Çok etkilendiği bu olayların destanını yazarak Gerede pazarında satmış.
1950-51 yıllarında Erzincan’da havacı birliğinde askerlik görevini yerine getiren şair, ilk şiirlerini burada yazamaya başlamış.Hatta kitapçık sayılabilecek şekilde şiirlerini burada daktilo etmiş.
Hiçbir derneğe, kuruma üye olmayan Çelikbaş, şiirlerini daha tesirli okumak için “Ah saz çalmayı öğrenseydim” diyor.Bir ustası olmayan ama okumayı seven hatta 365 yapraklı takvimin bir sayfasının bile okunmadan atılmasına izin vermeyen bir okuyucu.
“Hayvanın şerlisi bostancı/insanın tembeli destancı” olurmuş diyerek mütevazılığını gösteren Çelikbaş’ın 1990lı yıllarda kendi imkanlarıyla Düzce’de bir matbaada bastırdığı “Gönüldeki Çile, Böyle Geldi Dile” adını taşıyan bir de şiir kitabı var.
KAYNAKÇA
Abdulkadiroğlu Abdulkerim,”Osmanlı Döneminde Geredeli Alimler,Mutasavvıflar,Şairler ve Diğerleri”,Geçmişten Günümüze Gerede Sempozyumu Bildirileri,İstanbul 2000,Gerede Belediyesi Yayını
Demirci Abdullah,”Geredeli Bir Halk Şairi:Ramazan Çelikbaş”,Gerede Bülteni,Sayı 3, Nisan
1998
Demirci Abdullah,”Geredeli Şair:Muharrem Özdoğan”,Gerede Bülteni,Sayı:4, Mayıs 1999
İvgin Hayrettin,Geredeli Aşık Figani,Ankara,1994,Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayını,156 sf.
İvgin Hayrettin,”Geredeli Aşık Figani,”Gerede Bülteni,Sayı 6 ,Mayıs 2001
Kut Ferhan, Gerede İlçesi Sosyal ve Sıhhi Coğrafyasına Dair Notlar .1946(Basılmamış)
Kayıt Tarihi : 27.8.2025 17:33:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.