Genç kız hayata dolu, dolu bakıyor, yaşama anlam katmaya çalışıyordu. Doğayla baş başa olmayı seviyordu. Bunun içinde oturduğu yere yakın olan bir tepe vardı, o tepe genç kızın hayallerini süslüyordu.
Haftada en az 3 gün bu tepeye gelip hayallerini anlatıyor rüzgara, dağlara ve ağaçlara konuşuyordu.... Bu sırada büyük duygular yaşıyor ve gözleri buğulanıyor, kirpikleri yapışıyor, yapışan kirpikleri demir parmaklıkları andırıyordu.
Genç kız, tepede, bu derin duygular içinde, kıvrılıp bağdaş kurup oturuyordu. Ellerini yumuşak zemine dokundurur gibi, parmaklarının uçlarıyla yeşil otları okşuyordu. Bu davranış soncunda çok mutlu oluyor ve bedeninde ki stresi atıyordu. Böylece zamanın nasıl geçtiğini bilemiyordu. Çünkü, derin duygular içinde zaman hızla akıp gidiyordu.
Genç kız, bir gün, yine koşarak tepeye tam yaklaşıyordu ki, bir delikanlı o tepede dolaşıyordu. Çok sevdiği tepeyi, demek ki başkaları da seviyordu. Aslında, bu onu biraz üzdü. Çünkü onu kendisinden başka daha çok seven olamazdı. Bundan dolayı da yüzünü ekşiterek; sanki elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi hüzünlü mutsuz adımlarla tepeye doğru ilerledi. Orada bulunan gence yaklaştı gence. Onu içinde kovmak geldi, burası benim der gibi kızgın yüz ifadesiyle tepenin başına vardı.
Genç adam, yavaşça boynunu döndürerek ayak seslerinin geldiği yöne baktı ve umursamaz bir tavırla uzaklara, kaldığı yerden devam edermiş gibi dağlara, ağaçlara yüzünü döndü. Öten kuş seslerini dinliyordu. Ayak seslerinin iyice yanına yaklaştığını fark ettiği halde, Bu güzel duyguyu dinlemeyi bozma dercesine, yanına gelen kişiyle hiç ilgilenmedi. Genç kız da bu durumu gördü ve hiç seslenmedi, ses çıkarmadı, o anı bozmak istemedi.
Kendiside genç delikanlı gibi durup her zaman yaptığını yapacaktıki; genç delikanlı; Sizi devamlı burada görüyorum. Uzaklara bakıyorsunuz. Yalnız geliyorsunuz, burası huzur veriyor değil mi? İnsanın en huzur ve güven duyduğu, baş başa kaldığı yer burası olması gerek dedi.
Genç Kız yüzünü ekşiterek Evet dedi. Burası benim diyemedi.Kız, genç adamın kendisini takip ettğiğini ve kendisiyle ilgilendiğini duyumsayarak içten içe mutlu oldu.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...