Şimdi sıra bende…
Fuzili’den okuduğum Nedimden dinlediğim o mısraları tekrar yazmalıyım. ’ Yok, senin vasfettiğin dilber bu şehri içre nedim bir peri suret görünmüş hayal olmuş sana’ diyordu üstat. Bir yolculuğun hikayesidir bu. Yunus gibi kendini arayışın, Mevlana gibi aşka dönüşün, şeyh Galip gibi büyük bir sırrın ve Peyami Safa gibi maddenin buhranlarında ruhunu kaybetmiş insanlığa bir çağrının hikayesidir.
...
Rüyalarımın en güzel tebessümü oldun bu gece,
Uykularımı bölen beni İstanbul’a âşık eden bir fısıltısın,
Seni düşünüyorum ne gözlerin var hayalimde ne de güzel yüzün,
Anlatılmaz nur gibisin…
Ruhunun güzelliği sardı; bu sabah semaları,
Aman Allah’ım dedi melekler bizi bağışla!
Onlar demişlerdi ki: ‘yeryüzünde fitne fesat çıkaracak, kan akıtacak bir halife mi yaratacaksın’
Senin beni büyüleyen ruh güzelliğini görünce ve içimdeki aşkının feryatları semalara ulaşınca bir harfte onlar yazdı benimle. Sende ve bende ikimizi de aşan öyle bir aşk vardı ki melekler bile kaldıramadı.
Gökyüzünde hüzün bulutları. Damla damla yağıyor sana yazdığım satırlara.
Gel sabah gibi gel,
Doğ güneş gibi karanlıklarımın üstüne,
Aydınlat beni aşkınla...
Gel al götür beni bu diyardan
Kar olup eriyelim senle,
Himalayaların zirvesinden bereketli Hint topraklarına.
Ve Tagore’nin kaleminde Gandhi’nin yüreğinde açalım.
Gel al götür beni everesin tepelerine kardelen olup açalım ölümüne…
Bir şarkı söyle bana senin sesinden olsun,
Bir zehir içir bana yalnız senin elinden olsun,
Bir şiir yaz bana bilindik harflerden,
Gel al götür ruhuna ek beni…
Bu gece: gel al götür beni, yanık bir ozanın sazından türkü olup dökülelim.
Gel doğduğumuz topraklara göçelim,
Yeniden sevgi ekelim atalarımızın yurduna,
Gel bozkırlarda at koşturalım.
Gel korkma Necip Fazıla kulak verelim
Biz koşalım aşka, bizi kaldıramayacaksa bu medeniyet utansın.
KOŞMANA BAK EY KÜHEYLAN,
ÇATLARSAN DOĞURAN KISRAK UTANSIN.
Gel al götür beni Bağdat çöllerine,
Aşkın kaynağına misafir olalım.
Leyla mecnun yazarı aşkına kavuşamadı gel biz ona teselli olalım.
Gel diyor Mevlana gel seninle sema dönelim
Bedeninden arındır aşkını,
Özünü bul, keşfet onu
Ölmeden ölelim senle
Gel al götür ruhumu
Meleklere konuk olalım.
Bir zamanlar garip bir derviş varmış:
Hocasının yanına geleli çok olmasına rağmen bir yol alamadım diye düşmüş yollara
Yolda hatasını anlayınca geri dönüp hocasının ayağına paspas olmuş
Gel; al götür beni bizde, onun yoluna can verelim.
Gel Bağdat çöllerine bir daha düşelim hem kerbela’yı analım
Hem imamı azamdan himmet alalım
Gel al götür beni bu diyardan
RASULUN YOLUNA CAN VERELİM…
Gel, ey uğrana ağıtlar yakılan dilber!
Nuh’un gemisi gibi gel
Hayat ver yokluğuma,
Musa gibi gel,
Al götür beni bu zalimlerin diyarından Filistin topraklarına.
Selahaddin Eyubi gibi gel,
Kılıçla değil yüreğinle al götür beni Kudüs’e
Gel; sultan Mehmet gibi gel,
Korkma sür atını denize,
İbrahim’i yakmayan ateş senide boğamaz.
Gel Çanakkale gibi gel
İmanla, vatan aşkıyla.
Gel, yavuz selim gibi gel.
Gel, korkma! Ordun seni bursa da yarı yolda da bıraksa sen sür atını İran çöllerine
Sende bu iman varken İran şahı değil dünya duramaz karşında.
Gel al götür beni yavuza asker olalım.
Gel al götür beni tarihin puslu sayfalarına,
Yeniçeri olalım bir padişahta biz asalım.
Abdülhamit gaddar gel Filistin’i satalım.
Fatih’in ve Selahaddin Eyubinin ruhu kan ağlıyor;
Gel, oyun havası çalalım…
Gel İstanbul semalarında ezan okunuyor
Adnan menderesi biz asalım…
Gel, Özal vatanı satıyor;
Biz zehirleyelim.
Gel; bu geceye gel, yüreğime gel
Aşkınla gel,
Gel, al götür beni.
EY GÖZLERİNDE RUHUMU KAYBETTİĞİM DİLBER…
Kayıt Tarihi : 15.7.2012 00:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!