Gel ey gözlerine destanlar yazdığım Aydibâ
Sen gittin, yalnızlığa büründü kaldığım şehir
Takvimleri unuttum, hasretin yıllara vurdu
Yürek yangını mı söndüremedi hiçbir nehir
Marmara yandı, çarpıştı dalgalar gerine gerine
Benimse tahammülüm kalmadı hiç beklemeye
Aydibâ öldür hasretini, gelişini eyleme tehir
Avuntum mu! Şehr-i İstanbul’un orta yerinde
Kalmasa da kokuları kuruttuğum üç beş gül
Sen olmazsan neylerim, nasıl yaşarım böyle
Cancağızım, hasretinle her gün öldüğümü bil
Nardayım, dardayım, bir garip firaktayım
Bilir misin hâllerimi, şimdi nasıl ayaktayım
Gel çilelerle nakışlanan bahtımın yazgısını sil
Tuz kokulu Salacak, Kız Kulesi seni bekler
Yoksun diye hız keser Haydarpaşa Trenleri
Kızıltoprak ağıt yakar, Kalamış’ın koyu ağlar
Yokluğunda yanmaz bu şehrin deniz fenerleri
Şimdi yüreğim ellerimde, yollarını gözlerim
Öyle ki sevgili; seni anam kadar özlerim
Sahi sen! Hiç aramaz mısın mazideki günleri
Millet parkına uğradım geçen günün akşamı
Ebrulu düşlere daldım, hüzünleri kuşandım
Geldi geçti gözlerimin önünden hâtıralar dün gibi
Sarsıldım, göz yaşımı yüreğimden boşandım
Bir sokak kavalcısı ağıtlar çalıyordu inceden ince
Hüzzam salâlar okunuyordu ardından bir gence
Düştüm İbrahim ateşine, yandıkça yandım
Gel ey! Gözlerine destanlar yazdığım Aydibâ
Alevden atlarla yönel şehrimin kapısına
Gün getir, günler getir, gül çehreli yarınlar
Zapt eyle mühürlü, geçir yüreğimin tapusuna
Gelirsen gelecek gül perçemli yarınlar
Ve ağıttan sıyrılıp, aşkla söylenecek şarkılar
Haydi medet! El ver, yürek ver; bu sevdanın yapısına
Kayıt Tarihi : 2.7.2008 14:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)