Geçmişten kopanlar Şiiri - Muharrem Akman

Muharrem Akman
675

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Geçmişten kopanlar

Geçmiş ten kopanlar

Yılın en güzel mevsimlerinden ilk baharın ilk günlerinde grup değişimi yapacak madencilerin son günlerinin yaklaştığı zamanlarda her zaman olduğu gibi mahallenin su ihtiyacını karşıladığı yaklaşık 3 km uzaklıktan ark V şeklinde dizayn edilmiş ağaç köprüler üzerinden gelip çörteden iki gözlü oluğa akan suyun yanıbaşındaki odunluğun üzerinde toplanan mahalleli muhabbete dalmıştı. Köylerde kahvehane kültürünün olmadığı hala da olmayan mahallemizde hava muhalefeti olmadığı ve iş gücünde az olduğu zamanlarda adı konulmamış bir kural gibi burada toplanıyordu,aynı saatlerde de karşı mahallenin havuz başı toplantıları hemen hemen aynı vakitlerde toplanır o gece ay ışığının durumuna bağlı olarak bu konuşmalar sürüp gider bazen sakin bazen de hararetli bir iki kez de taşlı sopalı kavgalar olsada burası şartlar müsait olduğu zamanlarda hep dolu olurdu, bu günlerde madenciler ve aileleri hep hüzünlü olur bunu sanki kendileri ile doğmuş üzerlerine vazife bir emir gibi karşılar sadece madencilikten gelen sıkıntılara katlanmaya çalışırlardı.
Köyde iş bir türlü bitmez adeta işleri bitirdikçe yeniden doğar köyün tarlalarının etrafına çevrili avlalar senede iki üç defa onarım ister kışlık yakacak odun hazırlığı zamanı ve fırsat olduğunda ormandan evin önüne çekilmek ister,hayvanların yemi bakımı,çift sürme, harman sürme,değirmen de un öğütme bunlar bir biri ardına gelir hane sakinlerinin her birine görev bölümü kendiliğinden oluşur her kes payına düşeni elinden geldiğince yapmaya çalışırdı, ihtiyarlar evin çocuklarına göz kulak olmakla yükümlü idi,bu akşamın konusu sırtında haddinden fazla odun yüklemiş yaşlı sayılacak bir hanımın yanında nazlı nazlı yürüyen adamın mahallenin ortasında köyün yarı alim yarı deli iri yarı kadınından yediği azar dı, çoktandır adama diş bilemiş gibi iki büklüm yanından geçen hemcinsinin arkasında elinde bir tutam ip ve bir balta olan kocasını görünce bu kadar odun yüklenir mi şuncacığa bari birazını sen alsaydın diye çıkışıca,adamın umursamaz ca ben ona odunu kesip biçer ormanda onun yükleyip getirebileceği şekilde bir yere yığarım gerisi ona ait ne yaparsa yapsın diyerek kadının öfkesini duymamış görmemiş gibi yoluna devam edip gitti kadın bunca yükü kadına yüklemek erkeklik mi kendinizi adam mı sayıyorsunuz böyle olunca gibi lafları saydırmaya başlarken adam çoktan işitme menzilini aşmıştı bile,onu savunmak yine kendi hanımina kalmıştı bizim adamı kessen kadın işi yaptıramazsın zaten bir solukluk canı var onun bakma öyle alımına çalımına ocakla bizim adamları yiyip bitiriyor adı batsın ocakların bir lokma ekmeği ne zor şartlarda kazanıyor bu adamlar canları sağolsun da ben odunları taşımak bana kalsın deyince tüh sanada bunca yük az bile vurmuş sana adam diyerek hanımda ağzının payını almış oldu,
Her ne kadar köyde yaşıyor diye köylü olarak anılıyor olsak da bir asırdır hayatımızın bir kısmını Zonguldak kömür madenlerine ayırmak zorunda idik yöremizin her köyü gibi köylerimizin hemen hemen her erkeği Zonguldak taş kömürü işçisi idi bu yüzden kömür ve tarla birbirine yapışık ikizler gibi birisi nerede ise diğeri oradaydı.
Buralarda doğan her erkek yaşam mücadelesini sürdürebilmek için hem tarlada hem maden ocaklarındaki işleri yapmak bilmek zorundaydı,kömür galerisinin göçüğünü önlemek için yapılan tahkimat ustalığı her şeyden önce kendisinin can güvenliği idi kendilerinden sonra gelecek vardiya arkadaşları yapılan bu tahkimatların altında kömür kazacaklardı, köyde gücünden yararlandıkları hayvanlar için boyunduruk,zelve kağnı arabası, düven yonmak,balta sapı, kazma sapı badavra tahtası kütük yonmak,avla tutmak v.s gibi araç gereçleri kendisi yapmak zorunda idi
zaten madende çalışmayan köyün nadir erkekleri geçimlerini orman ürünlerinden geçimini sağlamak zorundaydı en geçerli meslek şimdilerde unutulmaya yüz tutmuş sepet ve küfe örüp at sırtında kasabaya kaçak yollarla getirip satmaktı.
Sabahın erken saatlerinde boş grubunun zamanını dolduran grplu (münavebeli) Maden İşçileri yola çıkmak için beraber hareket edebilmeleri için köyün tabiri caizse
Madenci durağı olarak belirlenen yerinde
toplanıp buradan beraberce yola çıkılacaktı, durağa ilk gelenler artık köy hayatının yaşamını kafasından atmış kendiliğinden maden işçiliğinin piskolojine geçmiş yarın şimdi üzerine bastığı börtü böceği çiçeği yeşili ile gökyüzüne baktığı zaman ayı güneşi yıldızları dağları tepeleri gördüğü yerlerden çok daha farklı ortamlarda olacaktı,şimdi açma dediğimiz tarlalara gitmek için yokuş yolları zor gelirken yarın ineceği desendere başyukari atak dedikleri yerlere giderken hele birde çat aralarından ipi geçirip ucunu bağladıkları direkleri domuzdamı örecekleri kartiyedeki domuzdamı sırasındaki yerlerine çekerken direk dibi kazarken sarmayı bellemeyi tavana kaldırırken çoğu alçak sürünme ile geçeceği galerileri geçerken,çekecekleri zorlukları aklına bile getirmek istemiyorlardı güneş ışığının ayın yıldızların yeryüzüne yaydıkları ışık ve ısının yerine burada sadece iş kuralları gereği takmak zorunda oldukları baretletine takmış oldukları akülerini her gün şarz ünitesine takıp doldurmak zorunda oldukları,yumruk büyüklüğünde lambalarının yaydığı ışıkları vardı en fazla sekiz on saat ömrü vardı bu akülerin atacağı adımların alanı sınırlıydı açılan anayol ve galerilerde kartiyekerden başka bir yer yok şimdi ankıllarına bile gelmeyen nefes alıp vermeye yarayan oksijen ocağın havalandırma sistemlerine bağlıydı bilmeden girdikleri kör nefeslik denilen yerlerde yanlışlıkla girip metan gazının üzerlerine çöktürdüğü refahet ile uyuyakalan ve bir daha uyanamayan çok arkadaşları hayatlarını kaybetmişlerdi.
Boş grubunu köyünde geçirenlerin tamamı toplanma yerine gelince hep birlikte kasabaya doğru yola çıkma zamanı gelmişti
ana akraba eş çoluk çocuk kimse onların yanına yolcu etmek için gelmezdi ama şimdi ve bir iki gün evlerde matem havası olacağı kesindi gidecekleri yol kağnı arabasının rahatça hareket edebileceği kadar genişti kamyonlarla tomruk çekmk için yapılan orman yolu ile birleştiğinde neredeyse Kanyon sayılacak diklikte yemyeşil ormanlar içindeki kanadının kuzey tarafından ilerliyor iki kanadın ortasından akan dere yolun yarısına varana kadar gözükmeyecekti bile
Eskilerin deyimiyle yolun trabına düşen madenciler arasında en çok konuşan emekliliğine az bir zaman kalmış hiç evlenmemiş pıtık ırza amca vardı bu güne kadar hiç evlenmemiş annesi ve halası ile yalnız yaşayıp gidiyordu en çok o konuşuyor ve dinleniyor du emekliliğine az kaldığı için onu ambar görevlisi yapmışlar işçilerin iş bitimi kazma kürek balta tokmak gibi gereçlerini ellerindeki pul karşılığı teslim alıp yine pul karşılığı geri veriyordu pulların üzerindeki numaralardan kimin ne verdiği aldığı belli oluyor bir karışıklığa meydana gelmesi önleniyor du aynı numaradan iki âdet olan pulların bir tanesi verileren takım üzerine konulup alınırken de pulun numarasını vererek verdiği malzemeyi geri alıyordu konuşurken bazan domuzdamı ya geri dönmek ten bile bahsediyor malzeme alış verişlerinde çektiği sıkıntıları anlatmadan edemiyor du madene yeni işe girmiş köyün gençlerinden sezai bir ustanın
Amele arkadaşı İsmail'in ustası elindeki baltanın susadığını baltayı İsmaile verip kanala su içmeye getirmesini söyleyerek ustasının onunla nasıl dalga geçtiğini anlatıyordu hafif virajlı akur yol bitip yol baş aşağı döndüğünde köyden epeyce uzaklaşmış demekti.Her zaman dere çatı denilen yerde mola verilir çıkınımızda ne varsa oturtup yemeğimizi yerdik bu gün de iki derenin birleştiği yerde mendillerimizi yayarak hepimiz bir yerde karnımızı doyurmak için oturmuştuk haşlanmış yumurta yeşil soğan pırasa börek tavuk somun ekmeği cizleme bazlama gartalac kömeç hemen hemen tüm ekmek çeşitlerimiz sofrada vardı su içme ihtiyacı olanlar derenin bir kenarından avuçlarıyla su içip sofraya geliyor du boyu kısa olan telet suyu avuçları ile içmeyi becerememis olacak ki iki derenin birleştiği Çağlayan in oluşturduğu gölün kenarına yüzü koyun yatmış çocukluğumuzda olduğu gibi suyunu içiyordu buradaki yarım saatlik moladan sonra eşyalarımızı toplayıp tekrar yola çıktık
Bundan sonraki yolumuz hep aşağı doğru meyilli bu kısım dereye daha yakındı bu sefer dereyi solumuza almıştık az ilerideki orman kaçakçılığı için ve orman işletmesinin bir görevlisinin olduğu binanın yanından geçiriyorduk burada köyde yaşayan herkesin bir anısı vardır köyden kasabaya gelen orman ürünü her şey burada kontrale tâbi tutulur küfe ve sepet örüp kasabaya getirmek zorunda olanlar gece yarısında köyden çıkar burada yakalanmamak için ya yolunu değiştirir ya buranın etrafından geçip görevlilere yakalanmamak için etrafından dolaşmak için hem fazladan yol yürümüş okurken hem atlarını ve kendilerini tehlikeye atarak normal şartlarda 3 saatlik yolu 5/6 saate yakın zamanda bitirip Sabaha genellikle at bağlama yerinde yolculuk sonlanır sepet ve küfeler buradan sahiplerine ulaştırılır dı. Zaman ilerledikçe hem yorgunluk hem geç kalma piskoloji ne bağlı olarak kimse pek bir şey konuşmadan yürüyor duk kasabaya huy taş ocağı işletmeciliği yapan yerin yakınından geçerken burada kaldırım taşı 5 yapan bir kaç işçi görüyorduk o kadar ocakla ilgili başka ne bilgimiz ne ilgimiz ne de bağlantımız vardı kasabanın tek katlı lokonta sının arka tarafında bahçedeki kuyudan su içip ellerini yüzlerini yıkayarak alalacele karınlarını doyurup bir an önce madencileri taşıyan otobüse binmek zorundaydık lokontanın arkasındaki bahçeler gibi bazı evlerin bahçelerinde köylerden at ile gelenlerin atlarını bağladıkları yerler vardı bu günün oto parkları gibi zamanın Atparkı görevini buralar yapıyor du atları bağlayıp
Torbasına biraz saman ve arpa doldurup torbayı atların başına takıp yamlerini yemesi için ve dinlenmeleri için 5/6 saat kalacakları buralara bırakırdık ara bir defada su ihtiyaçları için yanlarına gider daha sonra akşama kadar yanlarına uğramazdık pazardan alacaklarımızı alıp atların dinlenmeye bırakırken çıkarttığımız semer yada eğerlerini atların sırtına bağlayıp yem torbalarını çıkararak pazardan aldıklarımizi atın heybesine doldurup köye dönerik bazen acemi biniciler atın kuşağını sıkamazlar Yolda atın üzerinden semerle birlikte yere düşerlerdi yakınlarımızdan bir amca pazardan alması gerekenleri alır atına biner köyün yolunu tutar biraz gittikten sonra ceplerine bakıp eğer para kaldıysa geri döner onu harcar tekrar köyüne geri dönermiş ellerimizi yüzümüzü buradaki kuyudan çektiğiniz sudan yıkadıktan sonra lokonta bölümünde işkembe paçanın yanında ızgara köfteleri yedikten sonra esas işimiz şimdi başlıyor Maden ocağında çalışırken bir arkadaşınıza dolu grupta iken bir ay yetecek harçlığı birbirimize değiş tokuş gibi her verirdik herkes güvendiği arkadaşı ile bu para alış verişini yapardı önce köyümüzün alış veriş yaptı bakkallara
para bırakan olup olmadığını sorar eğer bırakılmadıysa Arkadaş bir şekilde bulup harçlığımizi alıp öyle maden ocağına öyle giderdik maden ocağından gelenler madene gidecekler ay başlarında kasabada ay başlarında denk gelir burası mahşeri kalabalık olurdu boş gruptan gelenler madene dolu gruptan gelenler ise köylere gitmek için işlerini bitirip nereye gidecekse bir an önce giderler iki üç saat sonra kasaba eski sakinliğine kavuşur du bizim artık köyden gelenler olarak hepimiz Ayrı ayrı yerlere dağılmıştık ben amcaoğlum Recaiden birbirimize bıraktığımız para yi alıp doğru alışveriş yaptığımız bakkala bıraktığım iş elbiselerini koyduğum çuvalı alıp bir an önce otobüslere binmeliydim çuvalın içine konulan torba da da yiyecekleriniz vardı ceviz birkaç elmss armut gibi mevsimlik yiyecekler ve illede bir börek ve haşlanmış tavuk olurdu

Uzun ve yorucu günün sonuna doğru işçi yurtlarının önünde otobüsten iner inmez ayakkabı boyacılari torbalarında meyve satan çocuklar bidonlar ile su taşıyan çocukları nizamiyenin karşısında ki baraka bakkalın önündeki günün her saatinde eksik olmayan hareketlilik devam ederken biz nizamiye nöbetçisinin dikkatli bakışları arasında 3 bloktan oluşan 3 katlı binaların sonuncusunun 3.ncü katındaki 33 no,lu koğuşa doğru gitmeye başladığım da işçi yurtlarının insana huzur veren havasını üzerimde hissetmeye başlamıştım bile buradaki bahçe öyle güzel düzenlenmişki hiç bir yeri boş bırakılmadan çeşitli süs bitkileri ile süslenip yaya yolları Arnavut kaldırımları özenle döşenmiş etraflarında göbeği geçmeyen bir metreye yakın kalınlığı ile yine çalı süpürgesi bitkisine benzeyen süs bitkileri ile çevrilmiştir ve envai çeşit çeşit güller planlı dikilmiş iğne yapraklı ağaçlar bahçenin mimarisini tamlayan birer aksesuar olarak tualdeki resmin son fırçasını atmış gibiydi orta yerdeki havuzun etrafında genişçe banklar hemen yakınındaki masalar değerini bilebilenler için çok güzel bir dinlenme yeri idi oysa çoğumuz bu güzelim yerleri bırakıp iş çıkışlarında önden müfreze gönderir gibi aramızdan seçtiğimiz bir arkadaşı banyosunu yapar yapmaz doğru kahveye göndererek bir masaya oturup elli iki kağıtları yaz boz kağıdını alıp masayı ayırtmış olurduk. Koğuşa elbiselerimi bırakıp hemen yemekhaneye yemek yemeye inmiştim normal günlerde yemek tikesi ile gittiğimiz yemekhane de gruo değişiminin olduğu zamanlarda tike sorulmaz grubun ilk gününde dağıtılan 3 bölümlü yemek tikesinin o gün hangi öyünü yiyeceksek o bölümü yemekhane görevlisne verip oradan aldığımız ekmekle beraber karavana bölümünde kazanlarda pişirilen yemeklerden 4 bölümlü tabaklarımıza koyulan yemekleri ayrı bir tabakta verilen hoşafımızı çelik sürahili çelik Bardaklı masalardan birine oturup karınlarımızı doyurup bahçeli camili çay ocaklı geniş ve refah ortamda bir dakka fazladan durmayıp
doğruca kahneneleri doldururduk kahvehaneler de bitmeyen okey 51, 66, king yanık, pişti, oyunlarında vakitler ölüp giderdi bir o kadarda boşa giden paralarımız hemen sinemanın bitişiğindeki arada karşılıklı iki kahvenin solundaki kahveye en yakın bulabildiğin sandalyeye oturmak zorundaydık belde de bulunan yirmiden fazla kahvehane altı yedi tane lokonta birahane postane birahaneler ona yakın bakkal dükkanin her biri tıklım tıklım dolu idi isteyen akşamları sinemaya gider isteyen kahvehanelerde vakit geçirdi ben bir masaya oturup yüz göre tanıdığım arkadaşlara selam verince kısa bir muhabbetten sonra kimsenin ismini cisminin önemi yoktu nasıl olsa maden işçisi nasıl olsa muhtemelen aynı kömür işletmesinin aynı bölüm de sekiz on kartiyesinden birinde yer altında üretim pano işçisi idi çaylarımızı yudumlarken nasıl olsa kısa bir muhabbetten sonra birbirinizin kopyası hayatlarımızın Tek farklı yönü yaşadığımız yerlerdi aynı zamanda köylerimizde buğday mısır arpa yulaf ekiyor harman sürüyor odun taşıyor v.s Rençberlik yapıyorduk zaten üç beş kişi iş çıkışı bir araya geldiğinde konuşulan konulardan birinci sırayı kömür ikinci sırayı köy hayatının yaşamı olurdu merhaba ne var ne yok kartiyesindensin baban la aynı kartiyedemisin kömürü nasıl oranın iki üç defa boş grubunda orada çalışmıştım kömürü bol oranın ama falanca baş çavuş canımıza okuyordu hani eskiden bir işçinin işçiye çok kötü davranan bir üretim şefi varmış işçilerden bazıları Allah'ım hadi kömürü yarattın fakat bu şefi niye yarattın dedirtecek kadar kötüymüş yıllar sonra bu şefin oğlu memur olarak bir köye atanmış tabi köylüler devlet memuruna elinden geldiğince saygıda kusur etmez köy odasının en güzel köşesine oturtmuşlar bir gün iki gün derken memurun madendeki şeflerinin oğlu olduğunu öğrenince bir daha onu kimse baş köşeye oturmaya davet etmemiş madencilik muhabbetinin ardından köylede ne var ne yok tallala buğdayla sizin aşa taraflada ekinne misille eyi olu domuz geliyamı sizin ollara gibi bu yıl havala gurak gitti allah yardımcımız olsun... ekseninde muhabbetler sürüp giderdi tek dertleri helalinden yevmiye almak o iş günü amirinden laf işitmemek dahada ilerisinde hakkında bu adam çalışmadan yevmiye alıya dedürtmeden huzurla akşam başını yastığa koymak çoluk çocuğun boğazından haram lokma geçirmemek, bunun dışında kimsenin işine burnunu sokmadan yaşayıp gitmek madenlerde tonlarca toprağın altında 600_700 m yerin altında dışarıyla tek bağlantı bir iki kuyu olan kömürü çıkarmak için bulunduğu ortamın koşullarını hiç düşünmeden kömüre kazma vurmak az çalışmış çok çalışmış hiç ama hiç umrumda değildir devletine o kadar çok güvenirki bu şartlar altında çalışan birine kimsenin kötülük namına bir şey düşüneceği aklına bile getirmez. kendinden sonra gelen arkadaşlar geliyor masalarından oyun oynamak için ayrılanlar oluyor derken benimde canım sıkılıp Sefer Ağa'nın masasına gidip pişti oyununu seyredeyim dedim o kadar zekice kağıt takip ediyordu ki
oyun sırasında çıkmış çıkacak iskambil kağıtlarını takip ettiği gibi bir el önceki oynanan oyunda hangi kağıt ne zaman çıkacak az çok takip edebiliyordu oyunlarda oyun masasına gelen ziyaretçilere çay ikram etmek gelenek gibi bir kural olmuştu dört kişilik bir oyun dört beş parti sürerse masanın tamamında 50/60 çaydan aşağıya hesap ödenmez bu oyunlarda bazen hile hurda yapmaya kalkanlar olur o kağıdı attın bu kağıdı attın tartışmaları olur gereksiz gerilmeler meydana gelirdi oyun bittiğinde biraz vakit ilerlemiş yarın ocağa gitmek için gereksinim olan bazı ihtiyaçlarım vardı bakkaldan onları almam lazımdı bakkala girdiğim de hoş beş faslından sonra köyümüzün biraz dağınık adamı Muharrem' soran bakkal sahibi homurdanıyor üç beş gruptur borçlarını doğru dürüst ödemediğini söylüyor du yarın maden ocağında lazım olacak direk çekmek için bir ip iki kalıp sabun ocağa içme suyu getirmek için plastik bidon tırnak makası boynunuza saydığımız ve ocağa inerken bakkaldan aldığımız kumanyayı sarmak için mendil bir kutu jilet alıp veresiye defterinde ki ismimin karşılığı na yazdırdım bakkal bana her ay olduğu gibi küçük bir blok not defteri verdi.
Bu defterler bakkaldan alış veriş yapan her işçiye verilir daha sonra borç yüzünden çıkacak itirazların önüne geçmiş olunurdu
Sabah iş elbiselerimi gittiğimde yeni verilmiş elbiselerin üzerimde tertemiz halimi görünce
Madenci eşlerinin dere kenarlarında kazanlarda su kaynatıp sıcak su ile sert bir zemine konulan çamaşırların üzerine tokaç dediğimiz ağaçtan yapılmış üçgen şeklinde
bir aletle üzerlerine vurularak sabunlayip eski usul kil ile yıkamalari aklıma geldi az sonra bineceğimiz kafesle ineceğimiz ve çalışacağımız kartiyeye varana kadar kömür tozuna belenmiş hele gün içinde yapacağınız çalışma sonunda dışarıya vücudumuzdan akıttığımız ter ile âdeta tekrar yıkanmış gibi îslanacağı aklıma geldikçe içimden tebessüm ettim vardiya sorumlusu başçavuş yanında postabaşı ile birlikte kartiyedeki ayağın sonundan başa doğru saymaya başladı şevket usta dört dam iki belleme aliruza 3 dam 3 belleme Sezai 5 dam 1 belleme. Şahin 2 dam 2 belleme.. Mehmet Muharrem.. İrfan.. verilen tertip işi bitip başçavuş aramızdan ayrılır ayrılmaz işçi arasında homurdanma fısıltı hâlinde konuşmalar başlasa da çok sürmeden gırgır şamata başlamış kafesin önüne doğru hareketlenen kalabalığın arkasına doğru sıraya dizilen arkadaşlarının arkasına sıraya girmeye başlanmıştı bile.
Akşam işçi yurtlarındaki yemekhaneye gitmek yerine bededeki lokontalardan birinde karnını doyurmak niyeti ile her zaman gittiğim lokonta ya gittiğim de garson menüdeki yemekleri saydıktan sonra yanımdan ayrılıp yemekleri yarım ekmek ile getirip masaya koydu,sürahiyi kontrol ettikten sonra ben yemeği bitirmek üzereyken aynı vardiyada olduğumuz yol marangozu şahin usta içeri girer girmez bir ufak rakı ile yemekleri söyleyip yan masalardan birine oturdu ben hesabı deftere yazdırmaya çalışırken lokontanın sahibi veresiye defterinde benim ismimi aramak için açması ve kapaması bir oldu.
Yemekleri şahin Usta'dan deyip beni gönderdi dönüp şahin usta ya teşekkür ettikten sonra gazeteciden günlük gazete almak için girdiğimde her zamanki gibi sinirli olan gazeteci yine birine kızmış olmalı ki içeride o yana bu yana dönüp duruyor du ve klasikleşmiş bir tavırla istediğim gazeteyi önüme doğru fırlattı parasını masaya koyup oradan ayrıldım dışarı çıktığımda bu akşam oynayacak sinemada oynayacak filmin ismi ni anons ediyordu ve filmin başlamasına az bir zaman kalmıştı ben biletimi alıp Sinamanın kapısındaki görevliye biletimi verip içeriye girdim

Muharrem Akman
Kayıt Tarihi : 3.4.2022 18:48:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Muharrem Akman