Bizler düşüncelerimizle ve hassas duygularımızla,
Yaşadığımız olayları çaresizlikle izlediğimiz senaryoları,
Ve çevremizde yaşanan toplumsal vakaları,
Her zaman bir tarafa not ederek saklarız.
Daima okuyarak araştırarak ve empati kurarak,
Hayallerimizle bilgilerimizle realist görüşlerimizle birleştirip,
Şimdiki dünya görüşlerimizle özleştirerek;
Mısralarımıza yalın bir şekilde yansıtırız.
İşte onun içindir ki;
Biz kaynaklarımızı daima elimizin altında tutarız.
Çünkü acılarla geçen yıllardan,
Çok şeyler öğrenir insan,
Çok şeyleri de hayatımıza katarız böylelikle.
Bu ilham denilen mucizeye de gelince;
Onunda ılık ve büyülü kanatları altında,
Hep şiirler yazmaya devam ederiz.
Ama herkesten daha iyi biliriz ki,
Şu yaşadığımız toplumda ne yazık ki,
Soluk aldığımız müddetçe kıymetimiz pek bilinmez.
Özellikle bu vefasızlık örneği;
Öncelikle kendi ailelerimiz tarafından başlayıp,
Doğduğumuz topraklarda ilk defa baş gösterir.
Bu kabullenmeme duygusunun altında yatan gerçeklerin başında ise;
Tahsili ne olursa olsun veya hiç olmasın,
Alaycılıkla gelen bariz kıskançlıktır.
İkincisi ise ben kimliğine dayanmış ideolojik siyasi nedenlerdir.
İşte bunların yanı sıra bizlerde kalıcı eserler bırakamıyorsak,
Tabiki onların o dar beyinlerinin içinde çizdiği;
O sınırların içindeki düşüncelerde kaybolup gideriz.
Ama yine bizler sergilediğimiz sanat eserlerimizle,
Hiç tanımadığımız ustalar tarafından;
Ve edebiyata gönül vermiş üstatların eşliğinde,
O yurtsever insanların gönlünde,
Başka başka şehirlerde düzenlenen etkinliklerde,
Gazetelerde dergilerde ve radyolarda yerimizi alarak,
Bu karşılıksız seven insanların gönlünde de taht kurduğumuzda,
Bizlere çizilen o kırmızıçizgileri günün birinde,
Hiç kuşkusuz pembeye çevirerek ezip geçeriz.
Değil o bazı haris aile fertlerimiz,
Değil o doğduğumuz topraklarımız,
Bizler günün birinde ülkemizin sınırlarını bile aşar gideriz.
Ama yine de bazı zümreler vardır ki;
Toplumda hiç varlık gösteremeyen,
Yaşamla ölümleri arasına bir artı dahi koyamayan,
Basit kişilikli silik düşünceli insanların,
Her şeye rağmen yine bizleri yok saymaya devam edecekleri kesindir.
Çünkü bu bir realitedir.
Bunların yanı sıra daha kötü örnekleri hem insanlık tarihinde,
Hem geçmiş tarihimizde hem de yakın tarihimizde mevcuttur.
Yinede hatırlatmak adına birkaç örnek vermek isterim.
Bir fi tarihinde,
Şiirlerinden dolayı Nesiminin derisini yüzmüşlerdir.
Nazım Hikmete kendi vatanında yaşama şansı vermemişlerdir.
Sürgünlere göndererek şiirlerini yasaklayarak,
Vatan haini ilan etmişlerdir.
Sabahattin Aliyi de devlet babası sırtından vurarak öldürmüştür.
Kimilerini hücrelerde çürütmüşler.
Kimilerini ayaklarına prangalar vurarak yürütmüşler.
Kimilerine de benzin döküp yakmışlardır.
Tıpkı Madımak Otelinde olduğu gibi
İnsanlık tarihine kara bir leke düşürmüşlerdir.
Ama unutulmasın ki bu vahşetleri yapan şerefsizlerden;
Hiçbir zaman bir kahraman çıkmayacaktır.
Bunların isimleri daima Cani kalleş gerici yobaz
Ve faşist zümreler olarak tarihimizde yerini ilelebet alacaktır.
Her şeye rağmen aylar yıllar asırlar geçse de;
Bu anlattığımız şairlerin eserleri bir tokat gibi yüzlere inmektedir,
Ve daima inmeye devam edecektir.
İşte bizlerde yaşadığımız bu çağda,
Gördüklerimizi duyduklarımızı bilgilerimizin doğrultusunda,
Kendimizce sentezleyerek ileriki kuşaklara;
Tıpkı büyük ustaların yolunda ilerleyerek,
Kendi hayatımızdan da kesitler sunarak,
Gelecek kuşaklara elimizden geldiğince,
Kalıcı eserler bırakmaya çalışmaktayız.
Zaten bizlerinde tek amacı Edebiyata Sanata Kültüre dair,
Ölümsüz eserler bırakmaktır.
İşte bizlerin bu sevdası her şeyin insanda birleştiğini,
Yaradan’dan ötürü bütün dinlerin bir ırmak gibi,
Aynı denize aktığına inanmamızdan kaynaklanmaktadır.
İşte bu inancımızla Tanrının bizlere bahşettiği,
O doğuştan gelen tutkulu insan olmamızın sebeplerindendir.
İster mutluluk isterse üzüntüyle gelen duygularımızı,
Sıradan insanlardan daha derin yaşayarak,
Hissederek yüreğimizden süzerek,
Kendi sevinçlerimizi kendi üzüntülerimizi,
Kendi ağıtlarımızı yakarak kendi gözyaşlarımızdan;
Kalemimize akıtıp tüm dünya halklarına mal ederek,
Ağaçlar için kediler için,
Nefes alan her canlı için,
Bu erdemli bakış açımızda ki yatan yaşam biçimlerimizdendir.
Bu nedenledir ki;
Son nefesimize kadar,
Kalemlerimiz ellerimizden alınsa da,
Bir deniz kenarında kumlara yazar,
Mahpus damlarında ranzalara kazarız.
İsterse ölüm gelsin buyursun gelsin,
Başımız gözümüz üstüne gelecekse onurlu gelsin.
Biz yazarız,
Paylaşırız,
Anlatırız,
O beklenen güneş bir gün doğar mı diye.
Sadece insanlığı hümanistçe sevmektir çabamız.
Bu düz yazım Radyo Mavi Eylül tarafından,
Yazı ve öykü alanında haftanın incisi seçilmiştir.
6 temmuz 2015.
Kayıt Tarihi : 1.7.2015 00:25:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!