Yorgun bakışlarımı gazinonun boş sahnesine bırakıp., saatin gece yarısını tam 12’den vurmasına dakikalar kala soğuk şehrin kimsesiz ana caddesinde yürüyüş koluna bırakıyorum kendimi...
,
Daha ilk adımlarda karşıma çıkan ve vitrininin derinliğinden sıcaklık taşan çorba kokusunu içime çekiyorum... İçim ısınıyor... Haydi biraz daha derken başımın üstünde dönüp duran alkol bulutları çakır-keyif bir iz bırakarak dağılmaya başlıyor...
. . . ,
‘Bu caddenin sonundaki meydan bir yokuş başı ile buluşur ve o yokuş inildiği zaman da denizle kucaklaşılır... Ben de bu gece bu caddenin sonuna kadar yürüyüp., yokuştan inecek ve denizle kucaklaşacağım...
Tabi sonrasında da iskeleye bağlı seferden çekilmiş gemilerden birine sessizce kapağı atıp., duhuliye makamında çekebilirsem eğer derin bir uyku çekeceğim...’
. . . ,
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,