Yine canım sıkılıyor. Telefonumu elime alıyor başlıyorum karıştırmaya. Aklıma birkaç isim geliyor arayayım diyorum ama ya bir misafiri varsa ya da uzanmış dinleniyorsa diyor vazgeçiyorum. Kimseyi rahatsız etmek istemiyorum. Galiba en iyisi yine bilgisayarımın başına geçip yalnızlığımı harflerle paylaşıp içimden geldiğince yine saçmalayayım diye düşünüyor ve başlıyorum yazmaya.
Dediğim gibi sadece saçmalıyorum. Ne yazacağımı bu yazının nerede nasıl noktalanacağını ya da kaç sayfa olacağını bilmiyorum. Ya kesildiğim yere kadar yada içim rahatlayıncaya kadar yazmaya devam. Okuyan ne kadarına tahammül gösterir o da onun sabrına bağlı. Haydi, hem bana hem okuyana kolay gelsin.
Ayrılıklar her zaman hem erken hem acıdır. Can yakar kalp acıtır. İnsanın yüreğinde hiç kapanmayacak boşluklar yaratır. Hele bu kaybettiğiniz insan hiç çekinmeden başınızı omuzuna koyabileceğiniz bir dost ise onun yeri her zaman bomboş kalır. Onu hatırladığınız her an bir eksiklik hisseder ruhunuza bir üşüme gelir gözlerinize bir buğu çöker hatta sizi dinlemeyen birkaç damla asi gözyaşı dökülür. Elinizden hiçbir şey gelmez, giden gitmiştir artık.
Bazen isteyerek bilerek gönüllü gidiştir bu gidişler. İstenirse vazgeçilebilir de hatta gidilen yer ne kadar uzak olursa olsun geri dönülebilir de. Bazense elde olmadan, gitmek istenmese de mecburi gidişler vardır. Ama bu seferkinin dönüşü istense de mümkün değildir. Zamandan mekândan kalp haricinde her şeyden sökülerek gidişler vardır.
Ve maalesef biz bu mecburi gidişlerin çoğuna yetişemeyiz. Adına dünya mı desek meşguliyet mi desek yoksa hayat kavgası mı desek ne dersek diyelim sevdiklerimize çoğu zaman geç kalırız. Aslında geç kalışımız kendimizedir farkına bile varmayız.
Her neyle meşgulsek o kadar kaptırırız ki kendimizi ona, burnumuzun dibinde bizden ilgi bekleyen eşimizi çoluk çocuğumuzu anne babamızı dostumuzu arkadaşımızı unuturuz. Bazen bir yaş gününe bazen bir yıldönümüne bazen bir anneler gününe bazen de bir babalar gününe geç kalırız. Mesele hediyenin bir eksik bir fazla, ucuz yâda pahalı olması değildir. Mesele o günün unutulmamış olması ve o insana verilen ‘sana değer veriyorum’ mesajıdır.
O mesaj o kişiye geç kalmadığınızı gösterir. Onun da sizin de yüreğinizi ısıtır. Yüzlerde bir tebessüm oluşturur. Varsa kalpteki hüznü siler, insana bir güven verir. “Benim böyle sevenlerim varsa der” yarınlara pozitif bakmayı sağlar. Çok daha güzel hayal fidanları diker insanların düş bahçesine.
Geç kalmak ne yaman bir acıymış. Telafi edilebilir geç kalışlara sözüm yok benim. Giden bir yolcuya, hasta bir yakınınıza yâda bir iyiliğe geç kalmak benim korkularım. Murphy yasası nedense hep benim için geçerli olmuştur. Nedir mi Murphy yasası? Açıklayayım, Murphy yasasına göre, bir şeyden ne kadar çok korkarsanız o şey başınıza gelir. Ben ona buna geç kalmaktan vazgeçtim kendime geç kaldığımın bile yeni farkına varıyorum.
Hani demiş ya Necip Fazıl;
Ne hasta bekler sabahı
Ne taze ölüyü mezar
Ne de şeytan, bir günahı
Seni beklediğim kadar
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni
Bırak vehmimde gölgeni
Gelme, artık neye yarar…
Buna benzer bir sözü de bugün okudum. O cümle de aynen şöyle; ‘Yaşarken elimi tutmayan, öldüğümde tabutuma bile dokunmasın’. Ne kadar çok sitem içeriyor değil mi? Ben kendime olan sitemlerimle ne zaman nasıl yüzleşeceğim ya da buna cesaretim olacak mı bilmiyorum.
Hani bir şarkıda;
“Belki kavuşamam sana ölüm de gelir
Bulutlara yazdım seni yağmur yüreklim”
diyor ya hani, işte öyle bir şey.
Özel bir gündür, bayramdır ya da doğum gününüz ya da herhangi bir yıldönümünüz için hazırlıklar yapmışsınızdır, ‘ama nasılsa hatırlayıp gelirler’ düşüncesiyle kimseye de bir şey dememişsinizdir. Pastalar börekler çörekler çeşit çeşit içecekler almışsınızdır ama kapınızı ne çalan bulunur ne telefonla bir arayan olur. İşte yalnızlığın dibine vurduğunuz andır bu an.
Aslında bu yalnızlık sizin ne kadar fakir olduğunuzun, kendinize ne kadar geç kaldığınızın bir fotoğrafıdır. Ama bir türlü kabullenemezsiniz. Çünkü kabullenmek iflasın kendisi olur. Ölüm benzeri bir gerçeğin yüzünüze vurulması olur. Ağır gelir, ne yürek ne beden kaldırabilir.
Ne kendinize ne sevdiklerinize ne de hayata geç kalmamanız dileği, kalbinizden geçen güzelliklerin hayatınıza bahşedilmesi duasıyla…
©
30 Ocak 2024
21: 47
Kayıt Tarihi : 18.11.2024 00:32:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!