Adı Rıza Polat Akkoyunlu idi. Bir edebiyat öğretmeniydi –yanılmıyorsam-.
“Güneyden Geliyorum Güneyden” isimli şiir kitabındaki şiirleri yeni yeni şarap içmeye başladığımız 17-18 yaşlarımız dönemine damgasını vurmuş şairlerdendi. Şiirleri mezelerimiz arasında ön sıralardaydı…
Yani bundan kırkbeş-kırkaltı yıl öncesinden bahsediyorum…
Şiirlerindeki sevgilisinin adını anmazdı. O ‘na “Nokta Noktam” derdi…
Şimdikilerin bir kız ya da kadınla bir gecelik maceralarından sonra donunun rengini ve tabii adını falan arkadaşlarına anlatan nesilden değildi…
“Seni ömrünün en nazik yıllarını yaşadığın bir çağda
bir Karadeniz kasabasında tanımıştım…
..
trak trak...
tespihsiz voltanın tadi kadardı
ve yüreği güveli cümlelerin uğrak yeri
yüzlerde aynı umutsuzluk
dizlerde farklı güç
ayda bir kere gitmek için kasabaya
..
Karaca kaplan Şeyma’larım
Çok narindir Eda kızım
Söyle Kerem derdin nedir
Yoksa sen de aşık mısın
Ali’dir bu merak eder
Hiç umulmadık soru sorar
..
Bak yapıldı bakımı
Alt ve üstü çarpımı
Devlet gerçekleştirdi
Sağlam oldu yapımı
’O Şehir Stadyumu’
Güzel oldu uyumu
Sağlandı ödeneği
..
En büyük bir başarı
Vatanımızı sardı
Yediden yetmişe dek
Bütün kalpleri kardı
Milli Takımdan cevap
İsmini de çok sevap
Meydan ve caddemizde
..
Maganda Kurşunu…!
ŞiiR
Silahları takınmışlar, fakat ruhsatlı ruhsatsızmı denilmez,
Dünyayı sizmi yarattınız gafiller, hiç havanızdan geçilmez,
O kadarda yüksekten uçarlarki, durmaz zıplasan yetişilmez,
Sorsan onlar ufukları seyreder, aslında önünü bile göremez,
..
Yıl bir Ocak bin dokuz yüz altmış altı bir kış gününde,
Bitlis ili, Ahlat ilçesi, Yoğurt yemez köyünde.
Yeni yılın başlangıcı, saat birinde.
Babamın yaptırdığı, O dağ evinde.
Gelivermişim dünyaya...
Tombul, apalak bir çocukmuşum,
Oyun oynamak için, koşmuşum yorulmuşum.
..
DUA
(Mat.)
“Dua ettiğinizde gizlice dua edin.
Ferisiler kendini görsün diye herkesin,”
..
FENERBAHÇE
1907 de başladı aşkımız
Artık sarı lacivert olacak şarkımız
Futbol klasmanında işte bu şanımız
2007 yılında bak sana dorukda aşkımız
..
Maganda Kurşunu…!
ŞiiR
Silahları takınmışlar, fakat ruhsatlı ruhsatsızmı denilmez,
Dünyayı sizmi yarattınız gafiller, hiç havanızdan geçilmez,
O kadarda yüksekten uçarlarki, durmaz zıplasan yetişilmez,
Sorsan onlar ufukları seyreder, aslında önünü bile göremez,
..
ANNE
Ne kadar uzak,
Ne kadar yakın bir kelime.
Karmakarışık bir şey.
Nasıl olduğunu bilemediğimle,
Çok emin olduğum birşey gibi.
Yokluğun içimde bir gökyüzü,
..
Çok unutkan bir insanımdır. Sürekli bir yerlerde bir şeyler unuturum. Mesela örneğin okulda birçok kereler ceketimi unutmuş, unuttuğum ceketi ertesi gün bıraktığı yerde aramış ve yerinde bulamamışımıdır Böyle durumlarda, kendime kızar ve salaklığıma çok içerlenirim.
Bu “unutma” olayları tahmin edebileceğiniz gibi en fazla okulda oldu. Mesela bir kalemi unutsanız ya da kaybetseniz biraz içerlenir ve boş ver deyip geçersiniz. Fakat ceket unutmak, montu askıda ya da sıranın alt bölmesinde bırakmak, ya da yağmurlu bir günde gelirken getirdiğiniz şemsiyenizi sıranın alt bölmesinde unutmak… Böylesine sizin için değerli ve önemli olan şeyleri unutmak gerçekten çok moral bozucu oluyor. Hele bir de, evde annenizden, babanızdan ve hatta kardeşinizden yiyeceğiniz azarlar ve dolayısıyla bunun sonucunda “salak” takıştırmaları; ne zaman bitecek senin bu dalgın halin? Aşık mısın sen oğlum/ kızım? Soruları insanı viran bir yıkıntı haline getiriyor. Neyse ben anlatmak istediğim asıl olaya döneyim. Siz de yazıyı okuduktan sonra ne kadar dalgın ve unutkan olduğumu anlayacaksınız.
Güzel bir Çarşamba günüydü.Arada bir hafif rüzgarın esmesine karşılık güneş tam tepedeydi.Güzel bir Mart günüydü. Güzel bir İzmir günüydü…
Sabah saat altı buçukta çalar saatimiz çaldı. Kardeşim okula erken gittiğinden dolayı benden önce kalktı. Onun benden önce kalktı dememe bakmayın Asıl söylemek istediğim benden önce kalkmalıydı gereken buydu. Fakat saat çalınca (onun uykusu derin olduğundan) ben uyanır, kardeşimi ben uyandırırdım.
“ Melike kalk saat çalıyor. Annemi uyandır hadi kalk ağabeycim.”
Birkaç homurdanmanın ardından kız kardeşim yatağından doğruluyor. Uzun, siyah saçlarını tombul ufak elleriyle geriye doğru atıyor. Her ne kadar elleriyle saçını geriye doğru atsa da, başını da sallamaktan geri kalmıyor. Ben, uyumaya çalışıyorum fakat uyanığım…
Aradan fazla zaman geçmiyor. Zaten benim kardeşimden yarım saat sonra kalkmak lazım. Biraz
..
Açtığımda penceremi;
Çayırlar görmeliyim yeşil giysili.
Uçurtmalar nazlı nazlı dans etmeli.
Duyabilmeliyim serçe sesine karışmış,
Kaybolan misketine ağlayan çocuğun sesini.
Gök mavi,yer toprak olmalı,
Gülebilmeli bana güneş,
..
Seni çok özledim dostum
Seni çok
Geçen yıl bu zamanlar
Nisan, Mayıs arası
Eriklerin olgunlaşmak üzere
Çağlaların badem,
bademlerin kayısı
..
Delice gelirdi poyraz,
Nemrut Dağı’ndan Kâhta’ya doğru…
Sokaklarda toz bulutu oluşurdu,
Terk ederdi yapraklar dallarını,
Kuşlar gibi uçuşurdu…
Horon tepen Lazlar gibi,
Durmadan titrerdi pencere camları…
..
Özlüyorum seni bu gurbet ocağında
Buralar benzemiyor senin taşına toprağına
Deniz varmış,yeşil varmış kimin umrunda
Kurban olsunlar senin bozkırına,yokuşlarına
Dut ağaçlarına,uzun kavaklarına
İnan bana özlüyorum seni canım ankara
..
Bugün arife..Yarın Bayram
yıllar öncesine gittim bir an.
Çocukluğumu,Hayallerimi çaldı zaman.
Yeni çoraplarımı yastığın altına koymak istedim.
Sabah erken kalkmayı, harçlık almayı,El öpmeyi,
Eyüpte bayram yerine gitmeyi.
Yağ satarım bal satarım’da mendille vurdum ebeyi
..
Gittin amma ki kodun hasret ile canı bile
İstemem sensiz olan sohbet-i yaranı bile
Yeni bir tarz takip ediyorum mektup için
Rahatça yazarsın içerken çorbanı bile
Mektup ve selamını aldım Merhaba
..
Biliyorum bazen tebessüm ettiğinde dalıp gitmişken,
Mahallede yakan top oynadığımız akşamlar geliyor aklına
Kulakların çınladığında bazen, benim gibi
Sessiz sinema oynadığımız geceleri düşünüyorsun.
Ve acıktığında, sevim teyzenin salçalı ekmeğinin tadı geliyor damağına,
Arabanı sürerken yağmurlu sessiz bir günde ve yalnızsan,
Telli arabanı düşünüyorsundur muhakkak,
..