FUTBOL ŞİİRLERİ

FUTBOL ŞİİRLERİ

Kağızmanlı Mehmet Kesen

Futbol sezonu açıldı
Maçlar başladı yine
Erkeklere gün doğdu
Geçecekler televizyonun karşısına
Varsa da yoksa da maç
Esir alacaklar gün boyu ekranı
Tek televizyonu olan kadınlar yandı
..

Devamını Oku
Gökhan Salter

Bir gün ben dağda gıcıkta
Ne olacak bu köy kış aylarında
Gine de geleceğim yazlarda
En güzel köyüm Yeşilcem benim...

Soğuk akşamları bizi ısıtan
Özayın kahvesinde oturan
..

Devamını Oku
Emre Seher

Bazen hayat futbol maratonu gibidir.
Başrolde sen oynarsın ama, kararları hep başkası verir.
'Biz' olacak hayallere ofsayt dedik.
Ayrılık maçın kader anındaki son dakika penaltısı.
O ne frikik öyle be, 90 çakılacak pozisyondasın.
Baraja hiç gerek duymuyorsun.
Futboldan başka bir heyecan aramıyorum.
..

Devamını Oku
Taner Bozkır

Bir zamanlar, telden arabalarımız
Karton kamyonlarımız vardı
Şimdi hepsi geride kaldı
Eski lastikleri sürebilmekti güzel olan
Sapanla konserve kutusu vurabilmekti
Evciliklerdi 'hayat' o zaman
Evden getirilen zeytin peynirle yapılan, bahçe piknikleriydi hayat
..

Devamını Oku
Erkan Topuz

Hayatı bi Futbol Maçı gibi düşünürsek eğer,
başlama düdüğü ile 90 dakika içinde,
topun peşinden ne kadar koşarsan koş,
yüzde yüzlük bir Top hakimiyeti imkansızdır.
Top karşı takımda ise eğer,
sana sadece izlemek kalır bazen.
Uzatmalarda bile Gol atamadıysan eğer,
..

Devamını Oku
İbrahim Çelikli

son kez o yıl ortaokul, lise binasındaydı
ikinci dönem çarşıdaki yerine ayrıldı,
ve okul yarım günden tam güne çıktı
ilkokullar gibi sabahçı, öğleci kalmadı

öğleyin etrafı taş duvarla çevrili Musallada
abiler futbol, ablalar valeybol,
..

Devamını Oku
İbrahim Beslenen

Zaman bir su misali,
Hızla akıp geçiyor…
Yolun sonu göründü.
Ayrılık vakti geldi.
Güneş batıyor artık bize…

İşte geldi mezuniyet.
..

Devamını Oku
Hasan Sancak

Futbol yüzyılımızın-en önemli unsuru
Manasını bilirsen-biliniz olur koru
Ülkenin dört yanında-korumalıyız genci
Aramalı bulmalı-sağlam olsun direnci
Sokaktaki çocuğa-gelin sahip çıkalım
Yarına gitmek için-ışıkları yakalım
Eğer biz anlamazsak-aldatır birileri
..

Devamını Oku
Mehmet Cemil Akıncı

Ankara ayazını yaşayan bilir. Güneş şefkatli bir anne gibi; bütün Dünya'yı ısıtırken, ayaz Ankara'ya set çeker, kıskanır sevgilisini, onda başka kimsenin etkisini görmek istemez. Ayaz ile Ankara yek vücutur adeta. Birbirlerini tamamlayan iki sevgili gibi. Ayaz hiç bırakmaz Ankara'yı. Ankara ayazın mübtelasıdır.
İşte böyle bir günde, Ankara'nın göbeğinde, Ulus'daki çim sahada yedek klübesinde oturuyordu, Mete. Takımının maçı olduğu için okuluna gitmemişti.Ayaz iyice etkisini gösteriyor, hava gittikçe soğuyordu. Şubat ayının son maçıydı bu. Trabzon'dan gelen deplasman takım çok güçlüydü ve 0-2 öndeydi. Çok sinirliydi Mete. Kaç haftadır hocası maça almıyordu. Akranlarından daha fazla antreman yapıor, sabahları erken kalkıp koşuyor, vücut yağ ve kas oranına dikkat ediyordu. Bu aralar işleri hep sarpa sarmıştı. Annesiyle kötü olan arası iyice kötü olmuş, ömrünü verdiği futbol nankörlük etmiş, 3 yıldır beraber olduğu sevgilisi ile ayrılma noktasına gelmişlerdi.
Hocası bu maçta da oynatmazsa futbolu takımı bırakmaya karar vermişti. Daha düşük seviyeli bir takımda her zaman ilk on birde olabilirdi. Annesinin söylediği laflar geldi aklına. Ergenliğinden beri anlaşamıyordu annesiyle. Evin tek çocuğu olduğu için aşırı düşkünlük vardı, zamanla sorun olmuştu bu. İkiside birbirlerini anlamıyordu. Emekli hemşire olan annesi, onun futbola olan düşkünlüğünden, evdeki futbolcu adamların fotoğraflarından, takım afişlerinden, evde spiker sesi duymaktan şekva ediyor, Mete'ye çok kızıyordu. Mete'de sinirleniyor, antreman kıyafetlerini ve topunu kuşanıp, evin yanındaki halı sahaya gidip mahallenin küçük çocuklarına futbol öğretiyordu.
Babası ile de durum farklı değildi. Emekli astsubaydı babası. Yıllarca dağda terörist kovalamıştı. Asala, Pkk ne varsa görmüştü. Özel birliklerdeydi, girdiği bir çatışmada kolundan yaralanmıştı. Apace saldırı helikopterleri gelip teröristleri temizlemişti, ambulans helikopterin inmesi için. İlk müdahaleyi Mete'nin annesi Aslı yapmıştı. Böyle tanışmıştı karısı ile, İskender.
Hocasına sinirli sinirli bakıyor, yerinde duramıyordu. Maçın son dakikaları gelirken soyunma odasına fırladı birden Mete, maçın gidişatından hiç memnun olmayan hocası fark etmemişti bile. Hemen üstünü değiştirdi, çantasını aldığı gibi fırladı. Etrafına kıvılcımlar saçıyor, ters ters bakıyordu. Birisi omuz atsa ölümüne kavga edebilirdi.
Sinirli sinirli etrafına bakarken gözleri bir yere takıldı.Gözlerini ovuşturdu ilk önce, gerçek mi bilemedi. Başı dönmeye başladı, tutunacak bir yer aradı. Sinirden kuduran, yerinde duramayan Mete'nin feri kesilmişti adeta, olduğu yere çakıldı kaldı. Rüyadamıydı acaba? Olayların bu kadar kötüye gitmesi ancak bir rüyada olurdu heralde.
Bazen insan olayların şiddetinden kaçmak için ''rüya mı acaba? '' diyerek kendini avutmaya çalışırdı ya hani, tam o durumdaydı Mete. 3 yıldır beraber olduğu sevgili Aylin ile takım ve sıra arkadaşı olan Nadir'i kol kola görmesi sebep olmuştu, bu anlık şoka. Karşı kaldırımda gülerek Gençlik Parkı'na doğru seyr ediyorlardı. Nasıl olabilirdi bu? Aklı almıyordu. Aylin'in ''Kavgalar ilişkilerin tadı, tuzu. Seninle ölene kadar kavga etmek istiyorum, beni bırakma olur mu? '' dediği aklına geldi, yağmurlu bir günde Mete ile kol kola gezerken.
..

Devamını Oku
Musa Pekin

Elveda meşin yuvarlak
Elveda toprak
Elveda çimler
Elveda on binler
Ve on binler içinde
Yoksulluğunu takım aşkıyla örtenler
Yenilgi sonrası karısını dövenler
..

Devamını Oku
Hadi Gezgin

Bu nasıl dünya bu nasıl iştir
nedir bu ahval bu ne gidiştir
topluluk bir bütün serden geçmiştir

erkeği,kadını,yaşlısı genci
huzurmu kalır hepsi tefeci
halk olmak bumu durum çok feci
..

Devamını Oku
Fikret Gürsoy

Yine akşam oluyor, iftar vakti yaklaşıyor
Sofralar, çeşit çeşit yemeklerle kuruluyor
Misafirler, masa etrafında yerlerini alıyor
Bütün herkesin kulağı, ezanda hep oluyor

Misafirlerden biri bağırdı, tamam top patladı
Oruçlarını bozmak için, herkes birden atladı
..

Devamını Oku
Fikret Gürsoy

Bizim için çok önemlidir, YASA
Kararların alındığı yerdir, MASA
Gamsız insanlarda yoktur, TASA
Paramızı koyduğumuz yerdir, KASA

Çok güzeldir,Bu yıl gezmeye gidelim, FASA
Gökyüzün de, incelemelerde bulunur, NASA
..

Devamını Oku
Devrim Dirlikyapan

bir yanlışlık oldu, büyüdüm;
hiç çizgi roman okumadan,
futbol oynamadan, daha tekerlemesi bile
bitmeden masalımın, korkulara sürüldüm.
bir uyku tünelinde geçti çocukluğum.

saatim yoktu. ölçemedim ömrümü,
..

Devamını Oku
Haydar Çelebi

üç yılı geçmişti televizyon seyretmeyi hayatımdan çıkaralı. ve bir gün kızımı ziyaret ettiğimde televizyonda zaplamaya başlamıştım ki, st tropez'le (san trope) ilgili ilginç bir röportaja takılıp kaldım.
hani fransa'nın şu güney sahillerinin meşhur st tropez'i. her yıl dünyanın her yerinden gelen zengin turistlerin ve jet sosyetelerin akınına uğrayan, yalandan yaratılmış yitik bir cennet.

stefano moreno adında ünlü bir spiker bu yitik cennette düzenlenen milyonerlerin bir partisinde denise rich ve birlikte yaşadığı arkadaşı hakkında anlatıyordu.
ortalık allı pullu, ilginç 'designer' kıyafetleriyle cirit atan botox suratlı ünlü bayanlarla ve zengin metresleriyle doluydu.

spiker moreno medyanın dikkatlerini üzerine çekebilmek için bu partiye bir fil sırtında gelmiş ve bunu kasıla kasıla anlatıyordu.
..

Devamını Oku
Hüseyin Çubuk

İnsan, Müslüman Olduğu Kadar Şeriatçı,
ve Şeriatçı Olduğu Kadar, Demokrasi Karşıtıdır!
Çünkü; İslamiyet, Şeriattır!

Oysa;
İnanç, insanın kendi iç dünyasında yaşadıklarıdır..
İnancın dışa yansıması, dayatma nedenidir!
..

Devamını Oku
İbrahim Dikmen 2

Merhaba sarı papatyam;
Seni tanıdığımda henüz 15 yaşında,kıvır kıvır sarı saçlı,cadalozmu cadaloz,
uçarı ve bir okadar da şirin ve güzel bir kızdın sen.Sınıfımıza sonradan başka bir şehirden nakil gelmiştin.Okuldaki bütün erkek öğrencilerin gözü sendeydi,tabiki benimde,diğer kızlar seni öyle kıskanıyorlardı ki sorma gülüm,okadar alımlıydın ki sana bakmamak senden hoşlanmamak imkansızdı.seni okula hergün baban getirip götürüyordu,kırmızı şevrole arabasıyla.Benim babamın arabası yoktu,hiç olmadı da.şehrin biraz dışındaydı evimiz,hergün sabah akşam yürüyordum, üç kilometrelik yolu.küçük eski ve köhneydi ama sıcacıktı evimiz,siz ise şehir merkezinde, apartman dairesinde oturuyordunuz,siz yukarıda biz aşağıdaydık anlıyacağın.
Artık okulların kapanmasına az bir zaman kalmış ve bahar turnuvaları düzenlenmişti,futbol takımı olarak finale kalmıştık,ben sınıf takımının kaptanıydım,ogün maçta hayatımın golünü atmıştım rakip kaleye,çünki o gol,bir anlamda hayatın kendisine atılmış bir goldü.maç bitmek üzereydiki harika bir gol atmıştım ve maçı kazanarak şampiyon olmuştuk,yanıma yaklaşıp beni tebrik ettin,ellerinin sıcaklığı,yanağıma kondurduğun öpücüğün ateşini hala hissedebiliyorum gülüm.ogün akşama kadar teneffüslere çıkamadım utancımdan,sanki yanağımın kızarıklığı belli olacak diye.akşam okul çıkışı kapıda bekliyordun beni,biraz konuştuk ayaküstü ve pazar günü tepedeki Recep dayının kır kahvesinde buluşmaya karar verdik.öğleden sonra saat üçbuçukta buluşacaktık,iki gün heyecandan titredim adeta,annem,halime bakıp oğlum neyin var senin böyle deyip durdu,hep geçiştirdim onu.pazar günü erkenden kalkıp banyomu yaptım kolonyalar süründüm,kendime ait parfümüm olmamıştı zaten,yeni elbiselerimi giyip yola çıktım,bir saat öncesinden, elimde bir demet sarı papatya ile oradaydım,karalaştırdığımız gibi tam üçbuçukta gelmiştin,giydiğin bahar desenli elbise sana çok yakışmış ve bütün çekiciliğini,güzelliğini gözler önüne sermişti canım.
Merhabalaşarak tokalaşıp öpüştük,ben yine utangaç ve çekingendim.ellerimiz hiç ayrılmadı o gün akşama kadar,gelecekten konuştuk bir müddet,sana verdiğim papatyaları koklayıp durdun, tıpkı sana benziyorlardı o sarı papatyalar.akşam yedi otuzda evde olman gerekiyordu kalktık birsüre sonra yolda elele yürüdük sarıldık birbirimize çocukça bir sevdayla.seni eve bıraktığımda yedi onbeşti saat,buluşmalarımız haftalar,aylarca devam etti aşkımız öyle büyümüştü ki! hiç ayrılmayacağız diye yeminler etmiştik ve hatta ölesiye sevmiştik gülüm.hiç bitmeyecek sandığım bir sevdaya kapılmıştım.aradan iki yıl geçti,yine bir pazartesi sabahı okulun kapısında bekliyordum seni,ama boşuna beklemiştim ogün.sen gelmedin sarı papatyam,yağız delikanlı kapıda öylece kalakaldı.günlerce bekledim seni,belki gelirsin diye okulun kapısında bekler oldum,bekleyişlerim hep boşunaydı,oturduğunuz eve gittim bir umutla,ev bomboştu dünyam başıma yıkıldı oracıkta.sonradan okul idaresinden öğrendim başka bir şehire taşındığınızı,baban ilişkimizi öğrenmiş okuldan almıştı seni ve başka bir şehire seni bulamayacağım bir yere kaçırmıştı benden.günler,haftalar,aylar ve yıllar geçti sensiz ve senden habersiz,birkez bile aramadın,nasıl arayacaktınki gülüm.hayallerimle birlikte sende yok olup gittin hayatımdan,ama ben seni her pazar aynı yerde,aynı saatte,aynı masada beklemeye devam ettim,elimdeki öksüz kırçiçekleriyle.
Her yıl olduğu gibi,aynı yerde,aynı masada,aynı saatte ve aynı günde bekliyorum seni.rengarenk çiçeklerin açtığı o eski kır kahvesinde.Çiçeklerin içinde bir sen yoktun papatyam.ne yeminler etmiştik değilmi? ölesiye sevmiştik ve ne hayaller kurmuştuk,bak bana,şimdi bir başıma kalakaldım yıkılan hayallerim ve sigaramla.
Pembe panjurlu bir evimiz,bahçesinde kasımpatları,mis kokulu fesleğenler,leylaklar açacaktı ve boy boy çocuklarımız olacaktı koşuşturan.hiç ayrılmayacaktık seninle,bir yastıkta kocayacaktık ömürboyu gülüm.bugün yine aynı yerdeyim,seninle buluştuğumuz o ilkgünki gibi
..

Devamını Oku
Vecdi Murat Soydan


Bende Ferdi Tayfur hayranlığı 1984 yılında başladı. O zamanlar 15 yaşındaydım. Rahmetli babam iki kefil, sekiz ay taksitle evimize küçük bir teyp getirdiğinde aldığım ilk kaset de Ferdi Tayfur’un aynı yıl çıkan Yaktı Beni isimli kasetiydi. Evimizin her yanını posterlerle donatmıştım. Gazete bayiinde önce tüm magazin gazetelerini tarar, içinde Ferdi Tayfur resimleri olanlarını satın alırdım. Ne zaman yeni bir kaseti çıksa kasetçilerde tanıtım afişleri asılır, gazetelere yeni kasetin tanıtım ilanları basılırdı. Kasetin dağıtımının yapılacağı gece gözüme hiç uyku girmez, kasetteki şarkıları merak eder dururdum. Sabah erkenden doğruca kasetçiye gider yeni kaset gelmişse satın alırdım. Gününden önce gittiğim zamanlar da olurdu. İşte böylesi zamanlarda boynum bükük kalır, çok üzülürdüm. Bir keresinde ise yaz tatilinde kahvehanede işçi olarak çalışırken o günkü yevmiyemin tamamını yeni çıkan kasete vermiştim. Çoğu zaman ise param yetişmez kasetçiye borçlanırdım.Yeni kasetteki tüm parçaları en kısa zamanda ezberler ve sesimi Ferdi’ye benzeterek şarkılar söylerdim. Teybin sesini sonuna kadar açar, arka bahçeye komşu kızının gelmesini bekler ve ona dinletirdim zoraki olarak. Evlerimiz bitişikti, çıt olsa duyulurdu ses. Hasta varmış, uyuyan varmış dikkat etmezdim. Doğru bir davranış değil, çocukluk, gençlik işte, ben de yaptım hatalar. Mevzubahis Ferdi’nin yeni aldığım kaseti olunca akan sular dururdu.

O zamanlar renkli televizyonlar yeni çıkmıştı ama bizim o yıllarda renkli televizyonumuz yoktu. Çünkü biz fakirdik.Televizyonumuz gibi hayatımız da siyah beyaz geçiyordu. İlk video kaseti furyası o yıllarda çıkmıştı ve bizler renkli film seyretmek için mahallemizde bulunan mobilya dükkanının vitrininden video seyrederdik. Mağaza görevlisi video bittiğinde kaseti değiştirir, ara vermeden izlememizi sağlardı. Bazen de kasetin devamını koymaz, film yarım kalırdı. Homurtular ve küfürler eşliğinde bulunduğumuz mekânı terk ederdik. Cadde boyunca Ulus-Yenimahalle- Şentepe hattında çalışan minibüslerdeki yolcular zamanla kanıksadılar bu durumu. Çünkü öyle bir kalabalık olurdu ki sanırsınız burası bir şehir stadyumu. Komşumuz Halim amcalarda video kasetçalar vardı. Kasetçiden video filmi kiralar,akşamları seyretmeye giderdik. Mahallemizde ayrıca bir tane sinema salonu vardı. Ferdi Tayfur’un vizyona giren filmlerini bir kaç kez seyrederdim. Zaman zaman bu sinema salonunun dış kısmında bulunan çöplüğüne gider, atık ve kopuk film karelerinde Ferdi’nin resimlerini arardım. Bulduğumda ise bir servete konmuş gibi mutlu olur, kopuk film karelerini özenle makasla keser ve saklardım.

Ailemle birlikte üç katlı eski Yenimahalle evlerinde kiracı olarak otururken küçük bir odayı kendime mahsus odam yapmış, tüm duvarlara da Ferdi’nin resimlerini yapıştırmıştım. Yoldan geçenlere hem resim ziyafeti hem de müzik ziyafeti sunuyordum. Filmlerde Ferdi’yi kendimle özdeşleştiriyor, birlikte gülüyor, birlikte ağlıyorduk. Böyleydi bizim Ferdi aşkımız. TRT’nin katı kuralları gereğince televizyona çıkıp şarkı söylemesi yasaktı. Ayrıca şarkı türünün arabesk olması nedeniyle TRT yönetimince veto yemiş ve şarkıları yasaklanmıştı. Şarkılarını radyoda dinlemek de yasaktı. Yeni Yıl olduğunda yılbaşı gecesi bir kereye mahsus bu katı kurallar yıkılırdı. Bu yasakçı ve katı kurallar diğer arabeskçiler için de geçerliydi. Sonra nasıl olduysa TRT ‘de Mobil reklam filminde “Mobil’e Güven, Gerisini Merak Etme Sen” sloganıyla izlemeye başladık Ferdi Tayfur'u. Tüm Ferdi hayranları bu reklam filmini seyretmek amacıyla kendilerini evlerine atarlarlardı. Mahallemizdeki MOBİL akaryakıt tesisinde reklam filmindeki dev Ferdi resmini gördükçe sevincim kat kat artardı.

..

Devamını Oku
Ekrem Şama

Yirmibeş adam, bir top üç kalas,
Yenende bayram, yenilende yas,
Argolar küfürler kendine has...
Spor mu, savaş mı, toplu kumar mı?

Zincir, balta, satır, muşta, bıçak...
Sanki içerde savaş çıkacak.
..

Devamını Oku
Ünal Beşkese

Adalet ve Hukuk... Bu iki kavramın, birbirini çağrıştıracak kadar yakınlığı var zihinlerimizde. Gerek aldığımız eğitimin, gerekse çevremizin belleğimize yerleştirdiği kural, adaletin, ancak ve mutlaka hukuk yoluyla sağlanabileceği... Oysa, yaşamın içindeki, özellikle de toplumumuzdaki gerçek böyle midir?
Öncelikle şunu hatırlamalıyız ki, hukuk bir müsbet ilim değildir. Yani, iki kere iki, hukukta her zaman dört etmeyebilir. Hukuk dili, çok kez yoruma açıktır.
Aynı olayı inceleyen iki savcının, bakış açıları farklı olabilir ve buna göre oluşan değişik görüşleri, birbirinden çok farklı iki iddianame oluşturabilir.
Savunma vekillerinin konuya hakimiyeti, hukuk bilgileri ve avukatlıktaki deneyimleri, maharetleri de, iddiaları tamamen farklı yönlere sevk edebilir.
Bütün bunların üzerine, bir de, davaya bakan yargıçların konuyu değişik değerlendirmeleri, idda makamının sunduğu delileri yargıçlardan biri yeterli görürken, diğerinin yetersiz bulması mümkündür. İşte bütün bu değişik yaklaşımlar sonucu, aynı şartlarda gerçekleşen bir olay sonunda, birbirinden çok farklı hükümlere varılabilir. Yani, hukuk yolu, her zaman gerçeğe, adil sonuca götürmeyebilir bizi.
Bütün bunlardan daha acısı da, bazen, en üst düzeydeki kanun adamlarının, cüppelerini giyerken, şereflerini dışarıda unutmalarıdır. 1960 yılında, Türkiyede, adalet adına adaleti öldüren o iğrenç yargı olayı bunun en bariz örneğidir. Yüksek Adalet Divanı adı altında oynanan o rezil oyunun baş aktörlerinden, Hacivat sesli savcı, idamını talep ettiği iddianamesinde, Başbakanı, örtülü ödenekten 2,5 liraya ayakkabısına pençe yaptırmakla suçlamış, diğer baş aktör, Karagöz sesli Başkan da, suçsuzluğunu iddia eden bir sanığa, sizi buraya tıkan güç böyle istiyor diyecek kadar alçala- bilmişti.
İdamından bir gece önce, yalvarmalarına aldırmayıp Başbakana zorla prostat muayenesi yapan gözü dönmüş Cumhuriyet dönemi Yeniçerilerine
..

Devamını Oku