Gittiğinden beri; Bütün işim seni sevmek başka bir işe yaramıyorum. Kimseyi sevemem, özleyemem hiç, oturup düşünürüm sadece düşünürüm. Öyle çok şey düşünürüm ki kendimi düşünmem hiç. Sürekli seninle ilgili şeyler oynatırım aklımdaki medyada, oynatırım tam öptüğün yerde ‘’Pause’’ yaparım.. Kalırım saniyelerce,dakikalarca,saatlerce.. O anı hafızamdan silemiyorum, çok büyük yer kaplıyor çok..
Gittiğinden beri; Sürekli sayısal loto oynuyorum, iddaa oynuyorum, milli piyango bileti alıyorum kendime. Bir gün zengin olacağım ve senin yanına geleceğim. Çünkü nereye gittiysen artık, hiçbir otobüs beni oraya götürmüyor. Bulamıyorum seni dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir ülkesinde, hiçbir şehrinde, hiçbir sokağında..
Çocukluk yapma artık, çanak çömlek patladı.
Çık neredeysen..
Gittiğinden beri; İnsanları mutlu etme yollarını arıyorum, çünkü biliyorum mutluluk diye bir şey var, bazı insanlar olabiliyor ve ben o bazı insanlar içerisinde değilim. Geçenlerde el ele yürüyen bir çift gördüm gittim yanlarına ve dedim ki; ‘’Allah razı olsun, acıma acı kattınız..’’ Biraz garipsediler, tuhaf bir ifadeyle baktılar. Acıdılar sanırım bana, üzüldüler. Halimi gören üzülüyor işte.. Ama olsun olsun yıkılmadım.
..
“ Öncelikleri değiştirmektir sevmek..”Bu söz, yazar Hasan Gökçe’nin bir yazısında geçiyor..
Bence, diğer bir değişle sevmek, gerektiğinde sevdiği kişi için önceliklerini değiştirmektir.
Bir Denizli Dergisinde Hüseyin Gökçe isimli yazarın Bir Denizli Öyküsü isimli yazısında geçiyordu bu cümle. Öykü kısaca şöyle: Birbiriyle samimi dört arkadaştılar. İkisi erkek ikisi bayandı. İki çift güvercin gibiydiler. Muharrem Zeynep’in, Hasan da Meral’in yarım elması, ayrılmazıydı. Karşı cinsler birbiriyle, dördü de kendi içinde “Kanka” idi. Her fırsatta birlikte olmaktan, aynı sofra etrafında buluşmaktan, oturup saatlerce konuşmaktan keyif alırlardı. Sorun üretmeden, mazeret belirtmeden onlardan birinin birlikte paylaşabilecekleri bir öneriye (örneğin sinemaya gitmek gibi, falanca yerde yemek yemek gibi) , diğerleri karşı çıkmıyor, uyum gösteriyordu. Birbirlerinin önceliğine saygı duyuyor, önceliklerini yer değiştiriyorlardı.
Arkadaşları onlara muhteşem dörtlü diyordu..Onların anladığı sevgide, niçin, nasıl, nerede gibi soğuk tavırlı isteksiz sorularla işi yokuşa sürmek yoktu. Bu sorular hemen gelme ve katılma isteği için buluşmayı kolaylaştırmak için kibarca ve arzu ile sorulabilirdi. Sevdiğin insan gel diyorsa geleceksin, saçını değiştir diyorsa, hiç soru sormadan değiştireceksin. Çünkü asıl amaç, sinema, yemek, piknik değil, beraber bakmaktır aynı pencereden. Sorular, sorgulamalar peşi peşine gelmeye başlayınca, sevginin büyüsü bozulur. Sevdiğin kadar sevilirsin..Aldığından fazlasını verme gayreti göstermeyen sevgi cimrileri, aslında sıradan çıkarların izlerini sürüyor demektir. Bir Cuma akşamı bu dört arkadaş sinema önünde buluşmak için sözleştiler. Hanımlardan biri filmi daha önce gördüğü halde, gurubun ahengini bozmamak için filmi daha önce gördüğünü söylemeden buluşmaya katıldı, beylerden biri çok sevdiği futbol takımının maçını seyretmekten vazgeçerek buluşmaya katıldı. Diğer ikisi de başka işlerini erteleyerek buluşmaya katıldılar. Ve o gece şunu bir kere daha anladılar: Önceliklerini değiştirmeye razı olmakmış sevmek…Ben o filmi gördüm..Bizim takımın maçı var bu akşam..Kuaförüme sözüm var canım..türü gerekçeleri olanların, karşısındakine sevgisi değil, ilgisi vardır yalnızca. Ucuzluk pazarına düşmek üzere olan bir ilgidir o. Çünkü gerçek sevgi sormaz, peşine takılır sevdiğinin..Haydi gidelim’in karşılığı, nereye, niçin? olamaz hiçbir zaman. Çünkü sevgi bekler, sabreder, katlanır..Çünkü sevgi eksik aramaz, eksiği tamamlar sebep sormadan. Onu yemem, onu sevmem, prensiplerim var..gibi yüzlerce örneği olan ekşi duruşlar arasından sevgi doğmaz..Doğsa da serpilip boy atamaz. Sevgi için önceliklerini değiştirmeyi göze alacaksın önce...Öykü böyle bitiyordu…
Erol Güngör olarak, bendeniz bu güzel görüşlere şu düşüncelerimi eklemek istiyorum:
Sevgi gayet tabi beklemez, hele aşk hiç beklemez. Sevdiğinin ilgisinden, içtenliğinden, uyumundan, kararlılığından ve sevgisinden her an, her saniye emin olmak ister. En küçük bir kararsızlık ve isteksizlik, dal gibi kırılmasına sebep olabilir. Bu, sevenlerin birbirlerinin her isteğini ne olursa olsun yapmak, birinin diğerinin kölesi olmak değildir. Birbirlerinin kölesi gibi olurlarsa zaten köle olmamış olurlar, birbirlerinin efendisi olurlar. Fedakârlık yarışı, aslında mutlu etme ve mutlu olma yarışıdır. Sabır, nezaket ve hoş görü, fedakârlığı kolaylaştırır. Kusurları değil, meziyetleri görerek ve düşünerek sevgiyi sürdürmek ve asla vazgeçmemek gerekir. Tüm sevgilerden ve herkesin dostluğundan vazgeçen insan, bir gün yaşamaktan da vazgeçebilir. Sevdikçe seviliriz. Sevildikçe sevmeliyiz ve bu sevgiye lâyık olmalıyız. Hak etmeyenden sevgi geri alınır. Birbirini sevenlerin, bu sevgiyi korumak için, önceliklerini birbirleriyle sık sık yer değiştirmelerinin, aslında yaşamı da kolaylaştırdığını unutmamak lazımdır. Bu sayede ha bu gün ha yarın, onların tüm öncelikleri nazara alınmış ve uygulamaya konmuş olmaktadır. Bu durum çeşme başında iki kovanın da yavaş yavaş birlikte dolmasına benzer. Aksi durumda, yani benim önceliğim önde olsun önce benim dediğim olsun düşüncesi ile hareket etmek ise, çeşme başında kovalarla itiş kakışa benzer ve bu arada sular boşuna akar. Belki de kimse kovasına su dolduramaz. Gerçek sevgi, bir damla suyu boşa harcanmayacak eşsiz güzellikte bir deniz gibidir. Bu denizde yüzmek, yaşamaktır..
..
Sarıyla Kırmızı Aslan Marşı
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
..
BİR çizgi çizdim üstüne SENİ dizdim
karikatür yaptım seni hah hah hah hay
deli dolu dünyamda hah hah hah HAY
ne sen ağladın ömrünce nede ben GÜLDÜM gölümce
ayran hayran ayran hayran deliye her gün bayram
DÜNYA futbol topu gibi sana atım o tuttu
birler onlar yüzler binler hah hah hah hay
..
Golata Ali Sami YEN ile iniyor yeşil sahalara
Golata gol ata ata ilerliyor gollerini hep atıyor
Göklerim hakimi Beyaz Kartal yazıldık tarihe
Kuruluşta Kırmızı Beyaz Kartaldı Sarı Kırmızı Aslan
İlk futbol akımını İngilizlere karşı başlatmıştık
İlk renklerimizi ulusal asil renklerlerden seçtik
..
daha dün müydü eli yüzü toprak
resimdeki o mahzun,esmer çocuk
oyun bitti ama içinde ukde kalmış
neylersin,serde yoksulluk derdi
zahire pazarında bir hurdacı
pas yemiş her yanı ve kırk yama
..
Sarıyla Kırmızı Aslan Marşı
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
..
Memleket aynı
Yaşantılar hep sade.
Karakterler gün aşırı karışıyor.
Mavilikler endamında seyreyleyen
Bulutların ihtişamı da burada.
Suların hükmettiği berraklığı
Yeşilin doğaya sunduğu saadette.
..
İki kız tavla oynuyor,
İkisi de karşımda duruyor.
Kıvırcık olana baktıkça,
Ruhum sanki uçuyor.
Masada farklı bir hava var sanki,
"iki bir", "dört beş", futbol skoru olur ya hani.
..
Bir güneş gibi doğdun kütahyama
Övgüler saygılar güzel sözler az bile sana
Çalışkanlığınla taht kurdun herkesin gönlüne
Kütahya en güzel günleri yaşıyor sizinle
Yeni purojeler geliştirdin kütahya için
Halkını oya gibi içledin biçim biçim
..
Açık söylüyorum yürekten namaz kılmak bilmem
Zamanla yolumu kesin ben bulurum
Yobaz insanlarla cennette olmak ben istemem
Cehennemde daha mutlu ben olurum.
Dünya anlamsız ev kavgadan sonra gelir barış
Bizim hayat kısa futbol türlü maçtır
..
Dün bir maç oldu. Derby maçı diyorlar. Maça bilmem kaç hafta maç yönetmemiş bir hakem tayin etmişler. Efendim maçın hakemi maçın son saniyelerinde bir faul vermiş. Futbolcular da faul düdüğünü duymamış ve pozisyon golle sonuçlanmış… Yenilen takım bunun üzerine çok kızmış ve bundan sonraki maça paf takımlarıyla çıkma kararı vermişler… Bir hakem yorumcusu da demiş ki; böyle bir pozisyona İngiltere’de faul veren hakemi yakarlar.
Efendim, hakem bilmem kaç hafta maç yönetmemiş. Neden böyle bir derbi maçına verilmiş? Ya ne olsaydı? Anadolunun 2 garip takımının (nasılsa sahipsizler ya) maçına verilmeliydi. Onlara haksızlık olsa da olur. Ne de olsa Derby maçı değil.
Derby kelimesi yabancı bir kelime. Türkçe sözlüklerde bulamazsınız. İngilizce sözlüğe baktım; İngiltere’de her yıl tekrarlanan geleneksel at yarışı, melon şapka. Bu iki büyük takımın at yarışı veya melon şapka maçına bilmem kaç hafta maç yönetmeyen hakem verilir mi?
Millet; aklımızı başımıza toplayalım. Derby maçı diye bir şey yoktur. Anadolumuzun garip takımlarını sömürmek için uydurulmuş bir terimdir.
..
Okulun futbol sahasι ndayι m
Kara gözlüm penceresinde
Süslü demirler aramι zda
Ayι rι r ikimizi.
Top gelir vuramam
Çünkü kara gözlümün bakι şlarι na hasret kalι rι m
Belki bu kaçamak bakι şlar geleceğimizin müjdesi
..
Sarıyla Kırmızı Aslan Marşı
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
..
Sarıyla Kırmızı Aslan Marşı
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
..
Sarıyla Kırmızı Aslan Marşı
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
..
Sarıyla Kırmızı Aslan Marşı
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
..
Ben küçüktüm… ellerimde çiçekler vardı. Boyamaya çalıştığım kağıtlara çizdiğim. Yer yer yırtılmış… şimdi bile öğrenemedim kalemi bir bıçak gibi sıkmadan kağıt üzerinde dolaştırmayı. Yer yer delikler vardı. Evimin kapısından dışarısını gözlediğim delikler... hep karşı komşuya gelen akrabalar hep ben ve o delik… kara delikler gibi.. kaç kez kayboldum. Kimler çıkarttı beni içlerinden. işten çıkartılan insanlar gibi. Hep beklerim ellerimde çiçekler vardı çocuk şarkıları söylüyordum sonra beklemekten sıkılınca. Bir gün bir gün bir çocuk… bol bol şeker yiyordum ve sadece rüyada görebiliyordum memleketimin halini. Kollarımdan sadece rüyamda tutuyorlardı. Ben rüyalara inanmazdım. Şimdi inanır oldum. Hem de insanların kağıt gibi parçalandığına.
Gece açık olurdu mahallenin bakkalı. Neyüdü belirsiz üç beş adam toplanırdı içeriye. Ellerinde şişeler sonra bağıra bağıra giderlerdi sokağı terk ettikten sonra. Ben duvarlara resimler yapardım gülen resimler. O kadar mutluluğa dayanamaz sonra ağlardım. Ellerimle ağlardım hem de...sonra kafamla en sonda bileklerimle. Acı gibi vururdu yüzüme ahlaksızlık. Evet bu yolu ben seçmiştim. Şekerlemelerle aram iyiydi. Sonra ben bir yolun ortasında bulundum. Gözlerim kapalıydı. Ellerimde çiçekler vardı. Üzerinde de birkaç not. Bedenimin etrafını futbol sahası gibi sarmışlardı. Yılın derbisi oynanıyordu televizyonlarda. Hiç umursamıyordum bile. Herkesin dilindeydi. Benim konuştuğum üç kelimeden biri neydi. Çocuklara özgüydü bu biliyorum. Konuşamamaktı sadece ağlamak. Ama nedense ben sadece çocuklarla konuşurken ağlıyordum. “agucuk” bile derken gözlerim sulanıyordu. Sonra yağmur damlası deyip kandırıyordum onları küçükken altıma kaçırdığımda benim yapmayım kuşların yaptığını söylediğim gibi. O zamandan alıştım yalana. Şimdi devam ediyorum kahretmiyor bile bu beni. Bak benim beş elim var. Gözlerim yeşil. Brad pitt yanımda bok yemiş. Nasıl söylüyorum ama yalan üstüne yalanı.. boş ver sende alışırsın yaşın ne ki senin?
Kararır mıydı bir öpücükte dünya? Kimler vardı ellerinde… gözlerinin bile görmediği… güz günlerine sakladığı o hayaletler mi? Yakalanmışlar mı yoksa? Suçları neymiş? Yakalanmak için suç mu gerekiyormuş? Neye yakalanmış, kime? Nasıl? Haydi bir cevap ver kurtardın mı aklını o anlamsın suallerden aldın mı demiri denizden açtın mı yelkeni? Yapamazsın değil mi? Bu düzen senin ve bunu sen istemedin. Her şey senin tersine doğrusu bile yok hani her şeyin zıttı vardı. Hani ak karaydı, boş dolu. Kaçıncı saçmalık bu hep kandırıldık değil mi? Kim kandırdı bizi aramızda dolanan yılan mı? Soğukluğunu mu saçtı üzerimize bizde mi soğuk kanlılar kategorisine eklendik.
Ben resim çizerdim elimde paletim olurdu. Yaz günlerinde yüzmeye çıkarken. Ben deniz çizmezdim çünkü o yerinde güzeldi. Dağları da sığdıramazdım o daracık yere ben ellerimi çizerdim, kollarımı ayaklarımı. Sonra tırnaklarımı yerdim. Doktor dedi sonra kendine güvenemeyen çocuklar tırnaklarını yermiş. Bende tırnaklarımı yenim. Sonra konuşmak için adım atmaya çalıştım adımım takıldı sonra derdim. Ben o doktoru sevmiştim o yüzden bol bol şeker yiyordum. Sonra iğneler yaptırıyordum kendime. Aklıma bile gelemeyen fısıldaşmalar arasında. Ben ellerimi çizerdim. Sergilere gider resimlere dalardım. Neronla birlikte müzik dinledim Roma cayır cayır yanarken. Bir denizin dibinde doğulurdum. Artık öldüm mü ne her şeyden vazgeçtim. Ama mutluyum. Bileklerimde damarlar var artık. Kanım kendini tanıyabiliyor ondan sonra. Vücudumda açan çiçekleri besliyorum. Vurduğun yerde biten çiçekleri onları her gün suluyorum. Onlarda büyüyorlar ben suladıkça. Asmalar gibi sardılar etrafımı. Şimdi ben bir “ot” adamım kaldırım kenarlarında biten otlar gibi. Doğru söyledim değil mi? Yanınızda kim var eşiniz dostunuz akrabanız sevgiliniz… kendinizi kandırmayın bir tek siz varsınız senden başka. Gökyüzüne baktığınızda bile yalnızsınız yıldızlar bile kalabalı. Neden yaşayacaksın ki bir nedenin mi var? Her şeye bir neden bulmak lazım değil mi? Eskicide satılır mıydı nedenler? Yoksa sadece eskiyen aşklarımı barındırırdı bünyesinde. İçine attıkça mı büyütürdü kendini yoksa dışa açılınca mı azaldı aşk başlı başına hüzün müydü yoksa, etrafa serpiştirdikçe de dağılmıyorsa…
Kaç kez yalan söyledim biliyor musun? En tatlı yalanlarda şarap eşliğinde söyleniyordu. Tek kandıramadığım kendim oldu. Birde hayat. Demek ki ben hayatın ta kendisiymişim. Acılarımla sevinçlerimle ve en önemlisi hepsinin birleşimi aşklarımla.
..
Sarıyla Kırmızı Aslan Marşı
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
Sarıyla Kırmızı rengimiz/Hiç olmadı dengimiz
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
İlk takım olduk tarihte/Futbol adına ilkleri oynadık
..
HASAN ÖĞRETMEN
Gerçek yaşam öyküsü
Hasan köylümüz aynı zamanda akrabamızdı
İnce yapılı kıvırcık saçlı karayağız bir geçti
Köyümüzde o dönemlerde ortaokul lise okuyan tek kişiydi sanırım ya da ben öyle biliyordum
Pazar günleri köye gelir kalırdı bazen bize de uğrardı
..