AHMET KEMAL FUTBOL ŞİİRLERİ

AHMET KEMAL FUTBOL ŞİİRLERİ

Ahmet Kemal

07.09.13 (Cumartesi)

Günlüklerime ara verdim. Yaşamak yazmanın önüne geçti. Önce tayin sonra düğün ve nihayet taşınma. Hepsi üst üste geldi. Senet’ül- hüzün mü desem, senet’ül -surur mu desem kararsızım. En zoru kız vermek. Ama Allah’tan bir hafta arayla gelen taşınma olayı bana onu unutturdu.
Şiir yazamıyorum. Oysa geçen yıl ne kadar verimli geçmişti. Bu Ramazan çok az birkaç örnekle kapandı. Söyleşi yazılarına bile vakit bulamıyorum. Konu başlıklarını defterime kaydediyorum ama yazmaya fırsat bulamıyorum. Yazmak mı yaşamak mı söylemi burada cevabını buluyor ve yaşamak gerçekten yazmanın önünde gidiyor.
Orhan Pamuk 'yaşasaydım yazamazdım' diyor ki doğru bu. Biz ancak yaşamadığımız zaman yazarız. Hayat bize sırt çevirince biz de onu sırtından bıçaklarız. O ölür biz hayal dünyasında yaşarız. Gerçek hayat yerine hayallerle avunuruz. Ne diyor büyük şair Yahya Kemal ‘geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer.’ Ya’ her yazı yazılmasa da olur diyen ‘ akl-ı evvel sanatçıyı ne yapacağız. Yazıcıoğlu’na bu kitabı nakşedeceğine bir insan nakşetseydin diyen Hacı Bayram-ı Veli’nin söylemini ne yapacağız?
İşte ben de yazamadığım günler hep bunu düşünürüm. Yazmak mı yaşamak mı? İşte en büyük mesele. En çok da okuyamadığıma üzülüyorum. Gazete ve dua kitabım dışında face, Google plus ve internet haberleri dışında hiçbir şey okuyamıyorum. Eve yerleşememek sorunların bitmemesi, eksiklerin tamamlanamaması, ardında yeğenin düğünü, hepsi hepsi beni okumaktan alıkoyan şeyler.
Adamlar yine bir eylem planlıyorlar. Yok diren geziymiş yok diren ODTÜ imiş. Adamlar yol yapımına karşı eylem yapıyor. Bu kafa yıllarca gerici dedikleri adamların yenilik ve yatırım yapmasına tahammül edemiyor. Dün köprüye karşı çıkıyorlardı bu gün de hem köprüye hem hava alanına hem yol yapımına karşılar.’ Çarşı her şeye karşı’ tam da bunları ifade ediyor. Kendilerine son model futbol sahası hediye eden bir iktidara karşı statlarda eylem yapıyorlar. Biz bu ilkel statlarda oynamaktan büyük zevk alıyoruz diyorlar. Biz pislik böceği gibi kendi pisliğimizde boğulmak istiyoruz diyorlar. Yapılan bunca hizmeti görmüyorlar isyan ediyorlar. Bunca nimete nankörlük ediyorlar.
Adamlar dış güçlerin oyuncağı olmaktalar farkında değiller. Mısır’da Suriye’de yapılan burada da yapılmak isteniyor. Zavallı az gelişmiş beyinler düşmanların oyununa geliyor, kendi milletinin ayağına değil kafasına kurşun sıkıyor. İhanetin bin bir türlüsü İslam ülkelerine sergiliyor. Amerika yeni orta doğu planını devreye sokuyor, baş aktör olarak sanıldığının aksine Tayyip Erdoğan’ı değil İran’ı kullanıyor. İran batının müttefiki gibi kendisine verilen rolü en iyi şekliyle yapıyor, İslam’ın kalbine öldürücü darbeyi en korkunç şekilde vuruyor. Bu rol İslam dünyasının Sünni ve Şii diye ikiye bölünmesini sağlıyor, kendisine altın tepside sunulan Irak’tan sonra Suriye de de kendisine verilen saldırgan rolü en iyi, şekilde yapıyor İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmekte tereddüt etmiyor.
Hedef tahtasına İsrail’i koymuş gibi gözüküyor ama Hizbullah’ı Sünnilere saldırtıyor. Yahudilere kuru sıkı tehdit savururken Sünni Müslümanları hunharca katlediyor. Aynı şekilde Maliki’nin aynı eylemi Irak’ta yapmasına destek veriyor. İslam hilalinin parçalanıp ikiye ayrılmasına sonra kırpıp kırpıp yıldız yapılmasına çanak tutuyor, bu alanda batının taşeronluğunu gönüllü üstlenerek en büyük ihaneti sergiliyor.
Türkiye ise bu oyunda düşmanlarının tuzaklarına düşmemek için olanca gayretini sergiliyor. Buna rağmen Türkiye ABD emrinde olmakla suçlanıyor İran ise ABD ve batı aleyhtarlığı yalancı rolünü sürdürmekte ısrar ediyor ve tüm dünyayı aptal yerine koyuyor.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

EĞİTİM ÜZERİNE YAZILAR


Cami Merkezli Toplum ve Cami Merkezli Eğitim

İslam’ın ilk emri OKU. Bu emir gereği İslam okumaya büyük önem veriyor. Okuma yanında tefekkür de büyük önem taşıyor.
O halde bakalım. Eğitim ne kadar önemli. Allah’ın Resulü esirleri sahabeye öğretim karşılığı serbest bırakıyor. İlk ve ne büyük eğitici Allah. Rab isim ve sıfatı bunun göstergesi. Beni rabbim eğitti ve ne güzel eğitti buyuruyor peygamber. Ondan sonra en büyük eğitici Allah’ın Resulü. O da mescidde kurduğu eğitim müessesiyle başlıyor işe. Bu medresenin adı Suffe. Suffe Ashabı seçkinler. İlk eğitim onlara. Osmanlıdaki Enderun misali. Sonra halka halka diğer Ashab. Mesciddeki sırayla önce erkekler, sonra kadınlar ve sonra çocukların eğitimi.
Bu eğitimde baskı yok. Hoşgörü var. Bu eğitimde yarış var. Güzel bir yarış. Bu eğitim maddi değil manevi. Bu eğitim laik değil dini. Eğitim Cami merkezli. Eğitimci Peygamberden başlayarak herkes bir sonrakine Asahb-ı Suffe ve diğerleri. Hz Aişe kadınların öğretmeni.
Bu eğitm sistemi Hulefa-i Raşidin döneminde de böyle devam eder. Fethedilen yeni yerlerde kurulan Mescitler ibadet yanında ilim merkezi. ilim ve eğitim. İslam toplumu cami etrafında şekillenir. Mescitler artık cami olur. Toplama yeri. Camiler külliyelere dönüşür. Toplumun eğitim ve ibadet başta olmak üzere bütün işleri orada görülür.
Külliyelerde şifahaneler, kütüphaneler, tekkeler, sübyan mektepleri ve diğer üst eğitim kurumları olan medreseler yer alır. Hatta maddi temizlik için hamamlar, tuvaletler, şadırvanlar, aşhaneler. Toplumun tüm gereksinimleri başta eğitim olmak üzere orada karşılanır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Eğitim Üzerine Yazılar
2


MİLLİ EĞİTİMDEKİ YANLIŞLAR

2

Kitap Okumayı Engelleyen Eğitim Anlayışı

..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

25.06.13 (SALI)


Tayin işim tamam. Sınavlarda görev alamıyorum. Emekli olma fikri iyiden iyiye beni zorluyor. Ne yapsam bilmem ki. Mahkeme yolundan vazgeçsem mi? Bu durumda biraz danışmalıyım çevreme.
Yine sıcak olacak bu gün. Farkında eğilim henüz. Korkudan evden çıkamıyorum ki. Oysa yapacak işlerim var. Doğalgaz firmalarıyla görüşmek, topladığım kuponları bayie götürmek, iş mahkemesi hâkimiyle konuşmak, bilgi almak. Hilmi abiyi aramalıyım bu ara. Adam tatile gitmiş. Oysa bize Sedaş ’tan yeni bir randevu alması gerek. Ben kendimdeki ataleti anlayamıyorum.
Hafta sonu İzmir’e gidecek miyim bilmiyorum. Atatürk Üniversitesi mezunları toplantısına gitmek için mahalle baskısı var üzerimde. Oysa hiç müsait değilim. Borçlar boyu aştı. Kredi kartları zorlanıyor. Düğün masrafları, inşaat harcamaları, çocukların ve evin giderleri belimi büküyor.
Sülüklerim var takılacak. Her akşam onlara bakıyorum. Sularını değiştiriyorum hayvan sevgimi b öyle tatmin ediyorum galiba. Eve kuş alamamak, balık besleyememek hep içimde ukde oldu kaldı. Eşim bu konulara sıcak bakmıyor. Ben de bu yüzden hayattan kopuyorum. Bir tek şiir beni hayata bağlayan.
Kitaplarımı da yeni eve taşımış olmam bazen bana bir tarafım eksilmiş gibi geliyor. Gece balkonda yattım ama daha önceki gibi rahat edemedim ama nedenini anlayamadım. Geç vakit uyudum. Ama püfür püfür esinti çok hoştu. Ev sıcaktı ama bana serin geliyordu. Gece balkonda uzun zaman oturmam serinletmişti beni. Bu evden ayrılmak anlaşılan bana çok zor gelecek. Alışkanlıklarımdan vazgeçmek bana zor gelmiştir hep.
Bu evde 11.yılım. Dile kolay. Bir de babamın evinde kaldım bu kadar. Oysa bu ilçeye hiç alışamadım. Bakalım köye alışabilecek miyim? Annem, abim iki yakın akrabanın yanı. Bakalım ne yapacağız. Burada kardeşim hep problem oldu. O çıktı ben rahat ettim. Bana yaptıklarını üst katta futbol oynadığını söylediğimde bir de bana hakaret etti. O zaman Adapazarı’nda çalışıyordu. Hafta sonları evine geliyordu. Eşyasız evde çocuklarıyla top koşturuyordu aşağıda insan yaşadığını düşünmeden. Ben de anneme kaçıyordum ailece. İnsan bu kadar umarsız nasıl olabiliyordu anlamıyordum. Ne söylesek anlamıyorlardı. Taş duvar kesilmişlerdi.
Şimdi yukarda kiracısı var. Rahatız. Evde ufak çocuk olduğu halde o kadar rahatsız etmiyor bizi.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

BATININ GÖRÜNMEYEN YÜZÜ

Batılaşma 150 yılı aştı. Batıyı tanıma safhasını henüz idrak edemedik. Üstelik yanlış tanıdık ve aldandık. Batıyı doğru tanıma adına hiçbir şey yapamadık. Çünkü batı kendisini tam anlamıyla ve doğru tanımamızı istemiyor, buna hiçbir şekilde imkân vermediği gibi, elinden gelen tüm yolları kullanarak buna mani oluyor.
Bin bir maske takıyor batı bu baloda. Bize hiçbir zaman gerçek yüzünü göstermiyor. Bin bir surat O. Bir suratla tanınınca öbür suratını takınıyor. Aslında batının suratı da yok, maskeleri var. Bin bir maske batı. Yalanın, hilenin, aldatmanın vatanı batı. Ortaçağda tam bir Frankeştayn yurdu olan batı şimdi bu entrikacı yanını doğuya en çok da İslam dünyasına karşı kullanıyor.
Rönesans’ını İslam âlemine yaptığı Haçlı savaşları sonrası talan ettiği kütüphanelerden kaçırdığı kitaplarla yaptı batı. Bu artık belli. İslam âlemi hiçbir zaman batıyı aldatmadı, ona asla en ufak bir yalan söylemedi. Batı Kalkınma sırrını İslam biliminden aldığı halde hep inkâr etti, yalan söyledi, aldattı, kandırdı.
Batı İslam’dan aldığı bu bilim meyvesini onunla paylaşmadı. Batıyı hep kâfir diye hakir gören Osmanlı uzun yıllar bir elçi bile göndermedi. Yalnızca savaş söz konusu olduğunda savaş öncesi ve savaşsız sulh için elçiler gönderirdi. İlk defa 28. Mehmet Çelebi Fransa’ya elçi olarak gitti. Paris Sefaretnamesini yazdı. Bu kitapta anlattıklarına bakılırsa Mehmet Çelebi de aldatılan kurbanlardan Sadece Çelebi değil tüm Osmanlı’ydı Çelebi’nin şahsında aldatılan. Osmanlı’dan ziyade zavallı Osmanlı aydını, ve idarecisi. Ümera ve Ulema yani. Ulema yanı aydın, cemil Meriç’in tabiriyle intelijansiya zaten aldanmaya hazırdı.
Balolarda ve eğlence yerlerinde gezdirilen Çelebi saf bir Osmanlı aydını gibi hem aldanmış, hem de koskoca bir Osmanlı toplumu ve doğu, İslam âleminin aldanmasına neden olmuştur. Onun içindir ki ilk ıslahat hareketleri hep giyim kuşam ve eğlence ve yaşam tarzına yönelik olmuş, onlar gibi giyinir, onlar gibi yer, içer, gezinir, eğlenirsek kalkınacağımızı sanmış, batının geçirdiği bilimsel kalkınma, Rönesans ve özellikle sanayi devrimi gözden kaçırılmıştır.
Gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet yılları hep bu kabuk değişimleriyle oyalanmış, aldatılmışız. Savaşlar ve ırkçılık hareketleriyle bölünen giderek parçalan koca imparatorluk. Ekonomik olarak iflasın eşiğine gelen Türk insanının yüzyılları boş bir hayal peşinde harcanmıştır.
Gerek kılık, kıyafet devrimi, gerek harf devrimi gerekse diğer devrimler hep bu aldanışları biraz daha artmasına neden olmuş, bilim ve ekonomi alanında yapılması gerekenlerin geciktirilmesine, hatta engellemesine neden olmuştur.
Batının bu aldatması o kadar ileri gitmiş ki doğu İslam halklarına bir deli gömleği giydirilmiş, dahası bu halklar batının refahı ve batılı efendilerin daha ileri bir hayat sürmesi için bir yandan ağır işlerde çalıştırılan köleler haline getirilmiş, diğer yandan doğu ülkeleri batının yeraltı kaynakları sömürülmüştür. Ayrıca batı tarafında pompalanan aşağılık kompleksine mahkum edilmişlerdir. Bu da yetmemiş içlerinden batı uşak ve ajanlar yetiştirilmiş, bu gidişi en ufak bir kuşkuyla karşılayabilecek uyanışlar bastırılmış, hatta en ağır bir şekilde cezalandırılmıştır.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

ORYANTALİZMİN OYUNLARI

Hayat geçti. Ah ne yapsak ki gençliği yeniden ele geçirebilsek. Bu mümkün mü? Hayır. O halde ne yapacağız. Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer. Biz de hayal ederek geçirelim bundan sonraki günlerimizi. Tabii gençler gibi gelecek zamanı değil geçmiş zamanı. Ama bazen de gelecek zaman hayali kursak fena mı olur? Daha yapacak şeylerimiz var.
Ah o üniversite yılları. Ben iki üniversite okudum Ahmet Hamdi Tanpınar gibi. Birini bitiremedim, birini bitirdim zar zor. Geri zekâlı mıyım ben? Yok. Ama nedense bu üniversite hayatına pek anlam veremedim. Yaşar Kemal üniversiteye bile varamadı. Atilla İlhan bir üniversiteyi bile bitiremedi. Ama pek çok kişi bu gün onların yerinde olmaya can atar elbet. Keşke ben de onlar kadar eser sahibi olsam da ilkokul tahsilim bile olmasa…
Ne veriyor bu okullar Allah’ını seversen? Bu gün hala bir eğitimci olarak çalışan ben bu sistemin yanlışlığının en çok farkında olan biriyim sanırım. Bana ilk üniversitemde filozof derlerdi. Hep bu her şeyi sorgulama alışkanlığımdan olsa gerek. Şimdi hala her şeyi sorguluyorum. Bundan dolayı da zaman zaman mutlu olabiliyorum ancak. O da kendimi motive ederek. Bazen bunu başaramıyorum da ilaçlara başvurduğum, ağır depresyonlar geçirdiğim oluyor.
Geri zekâlıdan üstün zekâlıya aynı eğitim veren bu sistemi reddediyorum. Herkesi aynı kalıba sokmaya çalışan bu sistemi insan doğasına aykırı buluyorum. Yetenekleri körelten bu sistem ülkeyi geri bırakmak için maksatlı ellerce planlanmış ve sinsi bir taktikle uygulanmıştır. Ayrıca sürekli değişikliklere maruz bırakılmış, ama esasta bir değişiklik yapılmadan ayrıntıyla kitleler ve kadrolar meşgul edilmiş, oyalanmış ve aptallaştırılmıştır.
Oryantalizm diyeceğim yine komplo teorilerine bağlayacaksınız ama bağlayın ben yine vazgeçmeyeceğim. Doğuyu ebedi geriliğe ve köleliğe mahkûm etmek için ellerinden geleni yapmış ve hala yapmakta batılılar. Doğu ülkelerini geri bırakma planları eğitim ve ordu üzerine yoğunlaşmış, basınla da bu iki kurumu demirden prangalarla kendi hizmetlerine almışlardır. Ayrıca o ülkelerde kurdukları polisiye sitemlerle ülke halkını kültürsüzleştirmiş, şans oyunlarıyla yalancı hayaller peşinde koşturmuş, futbol voleybol gibi spor dallarında holiganlaşma sağlayarak yüksek inanç ve ideallerden mahrum bırakmıştır.
İşte dünya halklarını esaret boyunduruğuna geçirmenin gizli yolları. Bu esaret zorla baskıyla sağlanan bir esaret değil. Bu kölelik gönüllü köleliktir. Geri bıraktırılmış ulus halk ve aydınları bu köleliğe can atmakta, bunun kölelik olduğunu farkına bile varmamaktadırlar. İşte Man kurtlaşan doğu toplumu. Bu gün Mısır’da kendi anne babasına silah sıkan asker vatani görevini yaptığını zannetmekte aslında batının zorunlu ve istekli bir kölesi, bir köpeği olduğunun farkına bile varamamaktadır. Aynısı yıllar boyu ülkemizde ve diğer doğu ülkelerinde de sahnelenmiştir ve sahnelenmeye devam etmektedir.
Sorarım size neden batı ülkelerine bir darbe olmaz. Aynı batı en son batının doğusundaki Yunanistan’da darbeyi mahkûm etmiş ve darbenin yalnızca batılı olmayan uluslara mahsus olduğunu ve gerektiğinde sık sık yapılabileceğini göstermiştir.
Gerek basın, gerek yabancı sermayenin emrindeki yerli sermaye gerekse ordu ve polis gücü hep batının sömürme planlarına uygun ayarlanmıştır. Ülkenin aydınları kullanılabilecek yarı aydınlar hatta Cemil Meriç’in deyimiyle Mustagripler olarak yetiştirilmiş, basın batının menfaatlerini kollayacak gerektiğinde darbe teşvikçisi darbe ortamın oluşturma görevini yapacak şekilde ayarlanmıştır. Bunu yapmak için gerek medya patronları gerekse yazarlar satın alınmış, ordu batı tarzı hayat ve onların menfaatini kollamak üzere oluşturulmuş, sözüm ona iç düşmana karşı konuşlandırılmıştır. Eğitim felç edilmiş, ülkenin geleceğini alacak kuşaklar talan edilmiştir.
..

Devamını Oku