FUSSİLET SURESİ
Mekkidir. İniş sırasında 41. Sıradadır. Adını 3, ayetinden alır. Fussilet; açıklandı manasına gelir. Bir ismi de Ha Mim-üs Secdedir. Ha Mim ailesinin 2, sırasındadır. Mümin suresi ile eş veya ard zamanlıdır. Nübüvvetin 9, yılına tekabül eder.
1. Mukattaa harfleridir.
2. Muhteşem bir indiriliş, öyle bir indiriliş ki, o geceyi bin aydan hayırlı kılıyor. Eğer senin kalbine, yüreğine, hayatına, dünyana inerse seni nerelere götürür hesap et…Özü merhamet, işi merhamet olan Allah’ın tecellisidir. Vahiy, Allah’ın insana olan sevgisidir. Sevgiye hayır diyen nasıl iflah olur.
3. Vahye vurgu yapan tüm ayetler, insan tarafından anlaşılması gerekir olduğunu ifade eder. Kur’an insanların dili ile inmiştir. Bu kitabın iniş amacı sizin anlamanızdır.
4. İşitmedikleri için yüz çevirmişlerdir. Yüz çevirdikleri için işitmemişlerdir. Yani dinlememek istiyorlar, duymamak istiyorlar…Sözün kulağa ulaşması için, sesin işlevi ne ise hakikatin kalbe ulaşması için de bilginin işlevi o. Burada sese kulak vermiyorlar, bilgiyi de anlamak istemiyorlar.
5. Buradaki kalbi akıl olarak anlarsak, aklımız gerçeğe kapalıdır demek istiyorlar. Kur’an küfür perdesini yıkmak ister. Aklı pasif olmaktan kurtarır. Onu işlevsel yapar. Eğer Kur’an muhatabında akıl bulmuyorsa onu ölü kabul eder, yaşayan bir ölü. ”Onlar ki sözün tamamını dinlerler, en güzeline uyarlar” buyuruyor Kur’an Mümini tarif ederken.
6. Burada gelişinin sebebi “kalbinize zorla sokamam demek isteniyor. ” Gönüllere hükmedemem ki. Zaten hakikat zorlanılarak muhatabına dayatılamaz.
7. Arınmak için bedel ödemezler. Bedel ödemedikleri halde, bedel ödeyenlerin arınmışlıklarına konmak isterler. Zekat kelimesi üzerinde ihtilaf edilmiş. Farz diyendir diyenler olmuş. Kimisi, tevhit düşüncesini kalbe yerleştirmektir diyenler olmuş. Bir kısmı da farz olan değil sadaka olandır demişler…Suçlular adil yargı istemezler. Yargılanmak istemezler, onun için inkar ederler.
8. 9. Yevm; bizim bildiğimiz manada ki gün olarak anlamamalıyız. Bunu yaratılış evresi olarak anlamak daha doğru olacaktır.
10. 11. Müşriklerin o günkü aklı, Allah’ın gökyüzüne hüküm sürdüremeyeceğini sanıyorlardı. Cinlere söz geçiremeyeceğini zannediyorlardı. Onun için böyle geldi. Duhanun; gaz bulutu da diyebiliriz.
Allah, Ben iradeli varlıkları, iradesiz varlıklar gibi zorla boyun eğdirtmek için yaratmadım. İradeleriyle gönüllü kulluk etsinler, ibadet etsinler. İradesiz varlıkların boyun eğmesi kulluk sayılmaz.
Ey insan, kozmik koroyu bozma. Koroya iradenle katıl. Çatlak ses çıkarma. Çıkarma ki yarın hesabını zor verirsin.
12. Göklere görev yükleyen Allah, insan gibi bir şaheseri yaratır da, ona görevini vahyetmişse bunda şaşılacak ne var. 7 gök, bilinen, bilinmeyen birbirinden farklı tüm kozmik sistemlere işarettir. Çeşitliliğe gelir.
13. Sebeb-i Nüzulü: Utbe bin Rabia (Peygamberimizin iki-üç nesilden kardeş çocukları) Peygamberimizi dinlemek hem içindekileri ona söylemek hem de aklınca nasihat edip fikrini öğrenmek istediğini arkadaşlarına söyler. Onlarda tamam derler. Peygamberimize “yeğenim” diyerek başlar sözüne. Yaptığının yanlış olduğunu, putlarımızı inkar ettiğini, Mekke’yi böldüğünü, eğer zenginlik istiyorsa, makam istiyorsa, karı istiyorsa istediklerinin hepsini vermeye razı olduklarını anlatır. Efendimiz sonuna kadar dinler ve “Bitti mi” buyurur. Bitti deyince, bu sureti tane tane okumaya başlar. 13, ayete gelince Utbe, gayri ihtiyari elini Peygamber efendimizin ağzına getirerek kapatır ve aman sus der. Ve orayı terkeder. Utbe’nin arkadaşları, onun rengini atık görünce “ne oldu” derler. Utbe, ben ondan öyle bir söz işittim ki; bu sözleri başka kimseden duymadım. Ona sahip çıkın. Galip gelirse sizde o yüzden şeref kazanırsınız. Yok başarısız olursa, zaten yok olur gider deyince, sende mi Müslüman oldun? Derler. Hayır der, ama öyle sözler söyledi ki, korktum. Çünkü o ne dediyse oldu, der.
14. Müşriklerin, hayata dahil olmayan bir peygamber tasavvurları var. 6, ayete bakmak lazım. Hayat tarzlarından vaz geçmek istemiyorlar.
15. Büyük olmadıkları halde büyük görünmek, büyüklük taslayanlardır. Güç ahlakı yok, ahlaksız güç var. Güçlüyü haklı zannediyorlar.
16. 17. Semud kavmine 2. Ad kavmi de denir. Ad kavminin iyileri tarafından kurulan medeniyet, zaman içerisinde azıttı…Görmek istemeyene kimse hakkı gösteremez. Körlüğü görmeye tercih etmek.
18. 19. Eğdeullah: Allah’ın düşmanları, Allah’a savaş açanlar. Allah’ın ayetlerine savaş açanlar. Tersi Evliyaullah: Kayıtsız şartsız Allah’a teslim olanlar.
20. Duyuların dilleri çözülünce, dilin söyleyeceği bir şey olmaz. Organlarımız şahit olacak. Biz bu dünyaya tanık olarak değil, şahit olarak geldik.
21. Derinin kendine söylediğini, kendi deriye söylüyor. Varolmak konuşmaktır. Deri soğuktur diyor, sıcaktır diyor. Öteki dünyada konuşması niçin acayip geliyor.
“Kalu entakanAllâhulleziy entaka külle şey’i” onlarda her şeye kendi dilince konuşma yeteneği veren Allah, bize de verdi. Diyecek deriler. Her şey kendini kendince ifade eder, kendisi hakkında bilgi verir. Allah her şeye dil verdi diyor ya ayet, işte bu. Gülün yaydığı koku bilgidir. Gülün göze verdiği renk bilgidir. Şekli bilgidir, katılık, sıvılık, gazlık, ışıma bilgidir. Gülün açması ve kokması, yani konuşmasıdır.
22. “Me küntüm testetirun” gizlemezdiniz, saklamazdınız. İnce bir istihza var gibi burada. Şimdi burada neden gizlemeye çalışıyorsunuz, dünyada gizleseydiniz ya. Yani elinizden günahı gizleseydiniz ya, gözünüzden günahı gizleseydiniz ya Ondan gizleyemediğini Allah’tan mı gizlemeye çalışıyorsunuz.
Allah tasavvurunuz yamuktu. Gören, aktif, müdahil bir Allah’a inanmıyordunuz. İnanıyorsanız bile görmeyen bir Allah’a, pasif bir Allah’a, uzak bir Allah’a inandınız.
23. Allah’a sui-zan, sui-zanların en kötüsüdür. Bilmeyen, görmeyen Allah tasavvuru yapılır mı?
Bu ne çelişki. İnsan kul olduğu Allah’ı aciz tasavvur eder mi? Böyle aciz tasavvur edilen bir şeye kul olunur mu? Böyle aciz tasavvur edilen bir şey Allah olur mu?
24. Yani geri dönmek isteyecekler, biz yanılmıştık itirafında bulunacaklar. Gerçeği görecekler, fakat gerçeği görmelerinin hiçbir pratik yararı olmayacak. Olmayacak çünkü gerçeği görmelerinin kendilerine bir kazanımı olmayacak. Dolayısıyla pratik yararının olmadığı bir anda gerçeği görmek meziyet değildir.
25. Kendini tutamayan, kendini kaybeder. Sofra görünce kendini tutamaz, haram görünce kendini tutamaz. Oruç, güdülerin tutulması halidir.
Bütün bu ibadetler birer denetim altına alma terbiyesidir. Uykuyu denetim altına alamayan kimse uykunun denetimine girer. Uykunun denetimine girmek; atın; süvarinin sırtına binmesi demektir. Oysa ki süvari atın sırtında olmalıydı.
26. İlginç bir akıl. Şamatacı akıl diyebiliriz. Hakikati dinlememek, saadet cehalettir demek. Buna cehl-i mürekkep denir. Küfür en tehlikeli önyargıdır. (4 ve 5, ayetlerle okumak lazım) Sorunun bilmemekten kaynaklanmadığını, önyargıdan ve inattan kaynaklandığını görüyoruz.
“Velğav” gargaraya getirin ayette geçen kelime. Amacından saptırın, içeriğinden boşaltın, etkisizleştirin anlamlarına gelir. Yani sadece fiili şamatayı ifade etmez, aynı zamanda hakikati içeriğinden boşaltma, ona karşı kara propaganda yürütme, gerçeğin gerçekliğine çamur atmada bu velğav içine girer.
İmanda direnenlerin tavrını dinle. Düşmanın bile olsa dinle, en güzeline uy. Tüm vahiylerin maksadı; gücün sözünü yok edip, sözün gücünü ortaya koymaktır.
27. Eylemlerimizin temelinde iman ve inkar yatar. İman onlara ruh verir. İnkar ise onu öldürür. Ruhsuz bir bedene dönüşür. Amaçlı ve anlamlı değildir.
Aslında imanın ve inkarın insan eylemlerinin değerlendirilmesinde 1 numaralı ölçü olarak kabul edildiğini gösterir bu iki örnek. Belirleyici rol imana ve inkara verilmiştir.
Eylemlerimizin hepsi ruhsuz birer cesede benzer. İman onlara ruh verir, ruh üfler ve canlandırır. İnkarsa onları öldürür. Ölmüş bir ceset, yani ruhu çıkmış bir ceset. İmansız bir eylem. Dünyanın en güzeli de olsa yüzüne bakılmaz. Çünkü artık ruhu yoktur.
28. Dolayısıyla cennet ve cehennemin varlığı, ödül ve cezanın varlığı aslında dostla düşmanın ayrılığı temeline dayanır. Siz dostunuzla düşmanınızı bir tutmuş bir aklı, selim bir akıl sayabilir misiniz?
Allah’a düşman olan kafirle, Allah’a düşman olmayan kafir bile bir olmaz.
Bile bile inkarın mantığı farklı. Biraz önce söyledim dinlememeyi seçmek, kulak tıkamayı seçmek. Yani kulağınıza ses gelmediği için mahrum kalmak değil hakikatten. Kulağınıza gelen sesi duymamak için parmağınızı kulağınıza tıkamak. Yüreğinizin üstüne daha kalın perdeler örtmek, hakikatten bile isteye kaçmak, gerçeğe karşı gözünüzü kapamak.
Bu insanın kendisine karşı zulmüdür başta. Çünkü göze karşı zulümdür, kulağa karşı zulümdür, akla karşı zulümdür, yüreğe karşı zulümdür.
Göz görsün diye vardır, kulak işitsin diye vardır, akıl; akletsin, düşünsün diye vardır. Yürek inansın diye vardır.
29. Günahı ve küfrü ahlak haline getirenler öncelikle kendilerini çiğnemişlerdir. Bizi saptıranlar derken, topu taça atmanın bir mantığı yok. Aslında sizi siz saptırdınız.
30. Hayatımızın temeline imanı yerleştirip, istikamet üzere olmak. İstikamet, esas duruştur. Omurgalı olmak demek.
Allah’la ilişkisini kesmiş insanları şeytanlar idare eder. Allah ile ilişkisini devam ettirenleri de melekler arkadaş olur.
Hüzün geçmişe, havf geleceğe dönük endişeyi ifade eder.
31. Melekler, dünya ve ahiret kardeşi olmak.
Allah’ı dost edinenler, Allah tarafından meleklere dost edilirler.
32. Nüzul: Mükellef sofra.
Kur’an insanlığın önüne indirilmiş bir gök sofrasıdır, ilahi bir gök sofrası. Yani insanlık vahye davet edilmekle Allah’ın sofrasına davet edilmiştir, gök sofrasına. Tüm peygamberler bu sofraya davet eden davetçilerdir.
33. Bu ayette üç unsur var. İman, nimet ve davet. Amel iman üzere, davet salih amel üzere olursa etkili olur.
34. Bu ayetler nübüvvetin 9, yılında inmiş. Hüzün yılında. Resulallah’ın hayatının en zor yıllarından birini ifade eder. Onun için hüzün yılı adı verilmişti bu yıla, unutmayın. En yakınlarını, en sevdiklerini kaybetmiş ve müşrik Mekke toplumu o yıl azgınlaştıkça azgınlaşmış, Resulullah’ın artık canına kastedecek kadar saldırılarını yoğunlaştırmıştı. Böyle bir ortamda Resulullah’a verilen tavsiyeye öğüde bakın, tezini güzel savun Onlarla en güzel yöntemle mücadele et. Yani sana düşman dahi olsa dost etmeye bak. Onun dostluğunu kazanmaya çalış. Buyurun, işte Kur’an i ahlak bu, Bu çok önemli.
35. Düşmanların senin canına kastedecekler, ama sen onlarla acaba içlerinden bir dost daha kazanabilir miyim endişesiyle muhatap olacaksın, böyle bir üslup geliştireceksin. Yani seni öldürmeye gelen sende dirilsin diyeceksin ve böyle bir yol benimseyeceksin.
İlahi yardım. Bu sekinet, güç, akla güç, tasavvura güç, şahsiyete güç, kalbe güç imana güç, yani insanın maddi ve manevi nesi varsa ona takviye.
Sabır iradenin şükrü, pay ise şükrün ödülüdür. İradenin şükrünü eda edene Allah ödül verir, pay verir, takviye gönderir.
36. Şeytan insanın imanına saldıran, saldırgan bir köpek gibi temsil edilir. Saldırgan bir köpeğe karşı iki şey yapabilirsiniz. 1 – Ya üzerine yürür onu kovalamaya çalışırsınız, ki bu takdirde köpekle baş edemeyebilirsiniz. O sizden üstün çıkabilir. Hatta onun saldırganlığını artırabilirsiniz.
2. Köpeği sahibine bağlatmak. İşte “feste’ız Billâh” köpeği sahibine bağlat, Allah’a sığın. Burada tabii şeytan tasavvurlarımızı da inşa eden bir yapı var. Çünkü şeytanı Allah’ın negatifi olarak görmemiz nehy edilmiş. Yani kötülük tanrısı diye bir batıl şeytan tasavvuru şirktir. Şeytan Allah’ın kuludur. Asi bir kuludur. Yani imtihana aracı kılınmış bir kul.
37. Yani bir üstteki ayetle irtibatı, Allah nasıl bağlar diye düşünüyorsanız eğer, Allah güneşi, ayı, geceyi, gündüzü yerine yerleştirdi. Onlara yörünge tayin etti. Siz böyle bir Allah’ın gücünün yetmediği bir alan olduğunu mu düşünüyorsunuz.
Onun içinde bu ayette nasıl yaratanla yaratılanı eş tutarsınız. Sizde yaratıldınız. Kaldı ki sizden aşağı değerde olanları Allah’la sizin aranıza aracı koyma da nerden çıktı. Yani değerli biri, değersiz bir şeyi aracı kılıyor. Değerli olan insan kendisi için yaratılmış olan ayı, Allah ile arasına aracı kılıyor. Oysa ay senin için yaratıldı, sen ay için değil. Güneş senin için yaratıldı, sen güneş için değil.
Eğer Allah’a kulluk etmek istiyorsanız, Allah’ın yarattıklarından uzak durunuz.
38. Ey insanlık, siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye muhtaç değildir. Kendi kendisine yetendir. Fatır/15 ayetini de hatırlayalım bu arada. Yani insandan Allah’a kul olması beklenirken bundan Allah’ın çıkarı yok, insanın çıkarı var. İnsan kendi çıkarını astığı için şirk yasaklanmıştır.
39. Kur’an’da hemen her zaman, su vahyi, kıraç toprakta vahiyden mahrum yüreği temsil eder. Toprağa hayat veren, insanın ölü kalbine de hayat verir. İnsandan umut kesmek hakkına sahip değiliz.
Yani imansız bir hayatı Kur’an dik bir ölüme benzetiyor, yani ayakta ölüm. Dolayısıyla Kur’an’ın sözlüğünde hayat Allah’ı tanımaktır. Kur’an’ın lügatına göre ölüm Allah’sız bir hayatı tercih etmektir.
İnsandan umut kesmek, Allah’tan umut kesmek anlamına geliyor.
Yani sana düşman dahi olsa umut kesme, onun içinde tezini en güzel yöntemlerle savun sana düşmanlar içinden sımsıcak dostlar çıkabilir.
İki ayet birlikte düşünülürse, aslında insandan umut kesmek, Allah’ın gücünü bilmemekten kaynaklanır. Allah’ın sınırsız gücünü itiraf etmemekten kaynaklanır. İnsandan umut kesme hakkına sahip değiliz.
40. Amaç dışı kullanmak. İşte ayetlerle büyü yapmak, muska yapmak su yapmak efendim, amaç dışı kullanmak. Allah’ı ayetleri insan hayatını örsün, inşa etsin, insanı diriltsin diye gönderilmiştir bir üstte ifade buyrulduğu gibi. İnsanı diriltsin diye gönderilen ayetler, insan uyusun diye kullanılmaya başlarsa amaç dışı, amacından boşaltılmış olur. Bu da bu çerçeve de değerlendirilmelidir.
41. O elbette pek yüce bir kitaptır. Pek yüce bir hitaptır. Yani eğer kendilerine ulaştığı halde bu uyarıyı inkar ederlerse, kitaba bir şey yapmış olmazlar. Vahyin onuru zedelenmez. Kendi onurları zedelenir. Kendilerine kötülük etmiş olurlar.
42. Anlamı belki de zımnen şu, Her ayeti, her çağda onu okuyana anlam ve amaç aktarmaya devam eder. Yani Kur’an her çağın insanına mutlaka söyleyeceği bir şeyler vardır ve onu söyler.
Dolayısıyla Hakim’in indirdiğinin hikmeti bitmez. Kur’an’ın da anlamını tüketemezsiniz. O asla anlamı tüketilemeyecek bir hitaptır.
43. İki anlamı var. 1. Sana söylenenler, senden öncekilere de söylenmiştir. 2. Biz sana öteki peygamberlere gönderdiğimizi gönderiyoruz.
44. Yani vahyin ışığından gözleri kamaşmış ve gözleri görmez olmuştur. Kulağını gerçeğin sesine kapatanın gözü hakikati görmez diyor yani.
45. (Rad’/11) Bir toplumu Allah o toplum kendi benliklerini değiştirmedikçe değiştirmez diyordu ya, işte buna benzer yasalar olmamış olsaydı her toplum isyana sapınca anında ceza infaz edilirdi.
Acaba olabilir mi? Ya peygamber doğruysa?
46. 47. Bir adam Resulallah’a gelir ve der ki mete sa’ah ya Resulallah. Kıyamet, son saat ne zaman kopacak. Nebi ona der ki M’aze adette, ne hazırladın onun için. Yani polemik yapmaya mı geldin, sen ne hazırladığına bak.
“Hem onun bilgisi olmadan ne meyveler kabuklarını çatlatır, ne bir dişi gebe kalır veya doğurur.” Fakat bu cümlede geçenlerin bilgisi yalnız Allah’a hasredilmemiş. Bunun anlamı insan da bilebilir manasına gelir,
48. 49. Parçaya kilitlenen bütünü kaybeder deniliyor. Parçada kötü gözüken bütünde iyi olabilir. Onun için de Allah’ın gör dediği yerden bak parçayı değil bütünü de görmeye çalış.
50. İnsana bakın insana. Tabi burada ahireti inkar eden tek dünyalı insan tanımlanıyor. İman etmeyenin ahiret tasavvuru olursa işte böyle olur. Tek dünyalı akıl. Dünyada ölüme sübûr gibi bakar. Sübûr; yok oluştur. Bakanlar ahirette sübûr isteyecekler.
51. Yani tam bir batmak üzere olan gemide ki ateist sendromu, burada tarif edilen o.
52. Ya bu vahiy tıpkı İman Cafer’in ahirete inanmayan muhatabıyla tartışmasında olduğu gibi. Ya demiş İmam Cafer, sen inanmıyorsun ahirete. Eğer senin dediğin doğruysa ben bir şey kaybetmem, ahlaklı yaşamış olurum. Ama ya benim dediğim doğruysa, ya öldükten sonra hesaba çekileceğimiz gerçekse sen ne yaparsın. Ona benziyor.
53. Afak ve enfüsteki ayetler nasıl gösterilecek? İki yorum yapılmış.
1 – Fütuhatla. Yani Mekke ve çevresi fethedilecek, yani insanların gönüllerinde fütuhat olacak, kalpler açılacak. Ki Hudeybiye’ den sonra bu görüldü. Hudeybiye’ye kadar iman etmiş olanların sayısı, Hudeybiye’den sonra ilk 6 ayda aştı iman edenler ve tüm 4 kıtada İslam’ın kısa zamanda yayılışı bunun ifadesi.
2 – Daha çaplı yorumu afak ve enfüste yani insanda ve kainatta Allah’ın ayetlerinde ki hakikatler kendini hep zaman içinde bir bir keşfettirecektir, dışa vuracaktır.
54.
Kayıt Tarihi : 23.8.2017 00:27:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!