bakır akşamların alaşımında, döktüler dillerine vuslatsız masalları
ve şafağı hüzne terk ederek, gömüldüler yıldızsız gecelere
bir kenti susturur gibi
dışarıda uzun bir ayrılığı imliyordu kaldırım taşları
deli taylar gibi koşturan yalnızlık, anıları ölüme çekiyordu
ve tarih kara gergefinde
hiç durmadan acılar dokuyordu
katil gölgelerin yatağında nefretin tomurcuğu kabardıkça
kimler sarıldı pusatlara, kimler vuruldu şakağında
ve kimlerin üstünde soluklandı
o çivisi çıkmış dünya
aciz yürekler fır dönüyor kötülüğün çemberinde
karanlığın oylumunda can çekişiyor vefa
dilsiz, kasvetli düşünceler
dizgisiz, temposuz dillerde boğulan ezgiler
savrulup duruyor ömrün şeridinde
frezya
sevginin solan rengidir şimdi, cennetin kuruyan bahçeleri
dirilir mi gözlerinde aydınlık
ceset güler mi,
parlar mı iskelet
can çekişmeler arasında, yükselen buğularda
demlenirken mahmurluk
usulca soluyordu
ahu gözlü frezya
yitirmişti hükmünü zülüfleri oyalı güneş
alnında yılgınlığın yamalı izi
kar tutuyordu doruklar, hiç durmadan kar tutuyordu
zaman ayağına doluyordu kırbacını
ölüm oluyordu yaprakları ufka bakan çiçeğin
uzak gökyüzünün altında
kıran kırana
doğumu sonsuzlaşıyordu suskunluğun
buz sarkıtan dallarda bitkin düştü
çekildi tükenişin kıyısına
uykusuz gözlerle frezya,
kendi boşluğunu dolduruyordu
bir acı bulutuydu üstünde
yağa yağa bitmedi
nöbeti bitti saydı
kutladı yenilginin altın zaferini
umutsuz bir iklimde küstü toprağa
bıraktı şimşeklerini üstüne, alıp başını gitti gökyüzü
03 / 11 / 2009 / Nermin Erol
Nermin ErolKayıt Tarihi : 12.1.2010 18:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!