Filler Savaşı Ve Çimenler

Haydar Çelebi
25

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Filler Savaşı Ve Çimenler

üç yılı geçmişti televizyon seyretmeyi hayatımdan çıkaralı. ve bir gün kızımı ziyaret ettiğimde televizyonda zaplamaya başlamıştım ki, st tropez'le (san trope) ilgili ilginç bir röportaja takılıp kaldım.
hani fransa'nın şu güney sahillerinin meşhur st tropez'i. her yıl dünyanın her yerinden gelen zengin turistlerin ve jet sosyetelerin akınına uğrayan, yalandan yaratılmış yitik bir cennet.

stefano moreno adında ünlü bir spiker bu yitik cennette düzenlenen milyonerlerin bir partisinde denise rich ve birlikte yaşadığı arkadaşı hakkında anlatıyordu.
ortalık allı pullu, ilginç 'designer' kıyafetleriyle cirit atan botox suratlı ünlü bayanlarla ve zengin metresleriyle doluydu.

spiker moreno medyanın dikkatlerini üzerine çekebilmek için bu partiye bir fil sırtında gelmiş ve bunu kasıla kasıla anlatıyordu.

içkinin su gibi aktığı bu partiye katılan diğer bir tanıdık isim ise kashoggi adında bir zengin. bu exellance'ın servetinin kaynağı ise silah ticaretidir. yani resmi ve gayri resmi eski bir silah tüccarı. adamın elleri o kadar kanlı ki, kızılay'ın ve kızıl haç'cın kan bağışı kampanyalarını kıskandıracak boyutta.

zengin geyiklerin muhabbeti sona yaklaşırken sohbetler eğlencenin ertesi gün nerede ve kimde devam edeceği konusuna odaklanmıştı.

gezegenimizde her yedi insandan birinin açlık çektiği ve ölümle burun buruna olduğu bir ortamda bu görüntüler 'binbir gece masalları' nın etizm dışı post modern bir versiyonu olsa gerek.

bilmem acaba bu 'çağdaş' kraliçeler, yani marie-antoinette' ler, botox'la, yüz ifadelerine yansıyan utancı mı örtmeye çalışmaktalar, yoksa fütursuz yaşamlarının suratlarına yansıttığı çirkefliği mi?

Her iki durumda da şişik suratlıların, açlık çeken bir milyarın üzerinde türdeşimize, 'efendim, ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler' diyerek kahkahalara boğulduklarını duyar gibi oluyorum.

...ve ertesi sabah.
yitik cennet st tropez limanına çok lüks ve devasa bir yat yanaşır. sahibi abu-dhabi'li bir milyarder. abu-dhabi'ye egemen bir kaç milyarderden biri. yani bol huri'li yitik cennete bir nuri geldi...

düşünüyorum da eskiden, yani şu altmış-yetmişli yıllarda gecekondu insanlarının, işçinin - köylünün, yani çalışan ama kıt kanaat geçinen insanların masumane ve şirin bir umutlanmaları vardı.
televizyonlarda, radyolarda ve sokak panolarında 'taliih kuşu size de konabilir' - 'size de çıkabilir' - 'ya çıkarsa' gibi reklamların depreştirdiği anlık / günlük masumane umutlanışlar yaşanırdı yani.

ama devir öyle bir değişti ki, bu masumane umutlanış yerini, hırsla elde etmeğe, zorla ele geçirmeğe ve başarma uğruna her yolu mübah sayma şeklinde bir düşünce ve davranış tarzına bıraktı. insanların günlük yaşamında davranış şekillerini belirleyen bu temel düşünce yapısı, yaşanan dejenerasyonun kaynağını oluşturmaktadır.

futbol, loterya ve bahis oyunları, toplumumuzun gösterdiği masumane umutlanıştan - hırsla elde etmeye yönelik değişim neticesinde, korkunç bir patlama yaşayarak, iyi rant getiren, her alanda şaibeli bir sektör olabildi.

günlük yaşamda en çok konuşulan ve sohbeti yapılan konular ya futbol geyikleri, ya da, dizi dizi dipdizi konular. ne diyelim mevla kayıra bizi (mi desek) .

'benim memurum işini bilir' şeklinde bir ifadeyle insanların yönlendirildiği, hazırlop'çu ve nemacı mantığın rant ekonomisinde üretmeden, hırsla kazanma - elde etme ve tüketme gibi bir düşünüş basitliğine kapılmaları, işleyişte ekonominin temel yasalarını dahi zora sokabilmektedir.

kaldı ki yaşanan şu son fiktif 'global kriz' in ortaya çıkış ve reel sektöre yansıyış nedenlerinin en önemlilerinden biri de, özellikle uluslararası yatırımcı finans sektörünün yarattığı spekulatif piyasalardır. yani bir ürün üreterek o ürünü piyasada satıp kar etme olanaklarının hiç bir şekilde mevcut olmadığı ortamda, piyasası varmış gibi davranıp sadece kar endeksli toplanan sermaye birikimine yapılan kar taahütleri. ve bu taahütler yerine getirilemediğinde zamana ve sürece yaydırılan kamufle borçlanma ve iflaslar. durum ortaya çıktığında iş işten geçmiş oluyor, yani piyasalarda muazzam bir panik havası yaratılarak, herkes olduğu yerde kalsın ve sakın kimse kıpırdamasın deniyor.
tehdit hem şirketlere hem devletlere. batan koca koca şirketler de oluyor devletler de. zaten devlet kavramı artık yerini şirket kavramına bıraktı sayılır. hiç bir devlette uygulanan klasik anlamda bir milli ekonomi politika kalmamıştır. devlet başkanları, başbakanlar diplomatik ziyaretlere ceplerinde ihale kozlarıyla gitmekte. ve al gülüm ver gülüm'lü ziyaretlerin ardından medya aracılığıyla basına yapılan açıklamalarla toplumun ağzına sürülen bir parmak bal, ya da sıkılan yumruk. ve nedense her ziyaret, ya da görüşme çok başarılı geçiyor ve hedefine ulaşıyor. ama sorunlar hep ikiye üçe katlanıyor. birileri birileriyle dalga geçiyor ama, kim kimle?

genel anlamda ' değer' üretiminde (maddi) , toplumun ağırlıklı yönelimi üretmeden tüketmeye kaydırıldığı ölçüde, maddi rezervlerin dibe vurmasıyla ortaya çıkacak olan psikolojik, bireysel varoluş kaygısı, akabinde toplumsal ahlak çöküntüsünün de yaşanmasını kaçınılmaz kılar.
çünkü yaşamsal sınırda tüketme zorunluluğu beraberinde asgari üretmeyi dayatır. bu bilincin ise toplumda silikleşmeye
başlaması, hele ki belli bir zaman dilim içinde kaygıdan doğan üretmeden hırs ile kazanma ve tüketme düşüncesinin göreceli hayat bulması, toplumun her bireyinin öznel düşüncesi nesnelliğine hızla erişip yaygın düşünce halini alarak, bir toplumda telafisi nerdeyse mümkün olmayan dejenere bir sorun olarak kendini dayatacaktır.
bireylerin her türlü manevi kaygıdan hızla uzaklaşarak, varoluş kaygılarını yenme çabaları, beraberinde manevi değer yitimini ve değersizleşmeyi getirerek, süreç zarfında artık bu durumunda kanıksanmamasına neden olacaktır. çünkü herkes aynı gemide seyahat etmektedir. geminin batacağı ne kadar da kesin olsa, aynı düşünce ve davranış ortaklığı taşıyan bireylerin aynı gemide seyahat ediyor olmalarının yarattığı manipulatif bir güven duygusu mevcut olabilmektedir. yani topluluk psikolojisinin yarattığı güven. oysa her biri tek başına ne kadar da çaresiz aslında. olsun ama, bir arada kendilerini bir güç olarak görebilmekteler...

liberalizmin babası adam smith'in kutsal kitaptan esinlenerek ortaya attığı 'ilk günah' ın kapitalist üretim ilişkilerinde palazlanmak için mübah sayılabileceği ve ardından tanrının 'yürü ya kulum' dediği şeklinde ifade edildiği burjuva idealist felsefesinin skolastik temeline rağmen, günümüz neo-liberal ortamında türkiye'de - çin'de - rusya'da ve daha bir çok ülkede acımasız turbo kapitalistler ortaya çıkabilmektedir. ve bu hiç kimseyi ne kaygılandırmakta ne de şaşırtmaktadır. herkes sadece koro halinde gıpta ederek 'helal olsun adama' diyerek, ya 'noolcak şu fenerin halleri' ya da 'gördünmü gız ferhunde'yi, valla yaman gızmış, işte bazen biraz öyle olmalı' şeklinde fakir geyiği yapmakta.

ve fillerin savaş alanlarında çimenler ezilmekte...

haydar çelebi

Haydar Çelebi
Kayıt Tarihi : 7.2.2010 19:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Yılmaz İsmailoğlu
    Mustafa Yılmaz İsmailoğlu

    Sabırla İki defa okudum. Beğendim. Gönlüne sağlık. Selamlar.

    Cevap Yaz
  • Düş Yorgunu
    Düş Yorgunu

    Haydar bey, Arkadaş listemi kontrol ederken sizi gördüm ve sayfanıza gittim size ait şiirler bölümü boştu. Bende yazdıklarınız bölümünü tıkladım ve baktım ki 2009 dan 2010 bir çok başlık var. Dikkatimi çeken bu başlığı tıkladım baktım düz yazı. daha çok heveslendim okumak için... Okudum sonuna kadar, yazı içeriğiyle ve anlatılmak istenilenle okunası bir yazı. birden hayıflandım daha önce neden okumadım diye ve diğer yazılarınıza geçeceğim okumak için. Öncelikle sizi fikirleriniz, analiziniz ve yazıya aktardığınız için kutlamak istedim... elleriniz dert görmesin... saygılar beyefendi..

    Cevap Yaz
  • Naime Özeren
    Naime Özeren

    Bu güzel yazınızı sonuna kadar, beğeniyle okudum.Kısa bir seyahatimiz bizim de olmuştu o kıyılara Monaco' ya kadar.Gözümün önünden film şeridi gibi geçti yazdıklarınız. Halis ağa' nın' Toprak' da villasının önünden geçmiştik.Ne yazık çimenler eziliyor, boylaarı uzun, kökleri güçlü olsa bile. Ne yapabilirler fillrin ayakları altında?... Ama dönüşte böyle bir yazı yazmak hiç aklıma gelmemişti doğrusu. Kutlarım,tam puanla...

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Haydar Çelebi