Gittin,
Bir eylül sabahı
Suretini aynada bırakarak.
Yağmur yüklü bulutlarınla.
Silinirken duvardaki resmin,
İz bıraktın kokunu gecelerime.
Şimdi rüyada olmalısın,
Erguvan çiçekleri ayaklarının altında,
Boğazın kenarında.
İçinde karanlık hayâllerle bakarsın,
Kız kulesine.
Ve yaz yağmurlarının ıslattığı saçlarını kurutursun,
'Ben sana mecburum bilemezsin' (*)
Diye başladı çocukluk aşkım.
Önümde sevdan, aklımda mıh,
Büyüdükçe büyüyor, şiirlerin
İçimde bir çığ.
İstanbul suskun, eskisi değil.
Var olmalı hayat,
Dudaklarında.
Yaşam ile ölüm arasında,
Gel-gitler yaşatmalı.
Tanrı’yı hatırlatmalı,
İbadetlerin en güzelini.
Alev topuna dönerken güneş,
Bilmem,
Hangi yerin,
Hangi zamanındayım.
Son kan akarken damardan,
Öyle ağır ve telaşsızım.
İşte aklımdasın
Bir gece bir sokak lambasıyla.
Kar taneleri ile oynaşıyorsun,
Çocuk kalbinle.
Bir sarhoşla küfrediyorsun işte
Gel!
İçindeki paslı sevginle.
Güneşi aya,
Akrebi yelkovana bağlayıp gel!
Düşlerini katık ettiğin gecelerinle,
Umudunu bağladığın
Kaybolan kentin azgın çocukları,
Yazar geceleri sabaha.
Bekler ne ayak sesini,
Ne de sıcak bir bakışı.
Titrerken vücudunun kılları,
Sarmalar dizlerini bitkin yüreğiyle.
Elimde küçük bir yürek,
Üzerinde aşk yazan,
İçinde ne olduğunu bilmediğim,
Sırça bir köşk.
Ve ben çocukluğumdan hatırlarım
Sırça köşkleri.
Şimdi yağmurun ıslattığı deniz kadar ıslanmışım,
Yokluğunda.
Ve sahildeki çakıl taşları kadar bölünmüşüm,
Giderken attığın her adımda.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!