Şimdi sözleri unutulmuş bir şarkı gibisin kalemimin ucunda. Güz rengi bulutlar inmiş sanki yüzünün üstüne. Oysa bir cehennem aşılırdı seni tarif edebilmek için kelimelere. Bir ah hecesinden bile siyah gözlerin anlaşılırdı. Siyah sendin, güneş sen, manto sen, kalem ve isyan haberleri.
Feraceli ince güzel. Utangaç kelimelerinin yüzünü bir yaşmak gibi süslediği. Önce siyah, önce çekingen, önce güzel. Ardından menekşe kokulu bir sesin kulaklarımda desibel desibel yükseldiği bir örtüye bürünürdü an.
Bir edebiyat kampüsü, eski. Sana yalnız rastlamanın hayalini kuran kelimelerim var Osmanlıca defterimde. Bir ahmak ıslatan boşalsın bulutlardan ve biz söylemediğimiz sözlere sığınalım. Karşılıklı demli bir çay içelim, derslerden konuşalım ya da yan yana iki rekat namaz kılalım… Hayallerinden alıyor işte âşık tüm şair gücünü.
Bu şehirde kar yağıyorken, kısa saçlarına rüzgâr şarkı söylüyorken, tüm Maraş, yeşil damarlarına kadar üşüyorken, birimiz, birimizin sırasında ders fotokopisini unutalım. Kurutulmuş bir çiçek ya da divan edebiyatından iki mısra, ikimizden birimiz sözsüz ve lisansız konuşalım.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta